Bölüm 29

573 55 1
                                    

Saatler geçti, halam hala uyanmamıştı. Şüphelenmek istemiyordum, biraz daha bekledim. Neyse ki beni haksız çıkararak uyandı, ilk yaptığı sandalyeden kalkıp dışarı çıkmak oldu. Monitöre bakmamıştı. Yaklaşık 3 dakika gelmeyince ben de ulaşabildiğim bir webcam ile halamı bulmaya çalıştım, bulamayınca çıkışı kontrol ettim fakat halam hala içerideydi. 

Biraz daha bekleyince elinde kahveyle tekrar ofisine döndü ve monitördeki notumu gördü. Görür görmez şaşkınlıkla elini ağzına götürdü sonra da olamaz anlamında başını iki yana salladı. Benimle iletişim kurmaya çalışıyor olmalı ki not defterini açıp bir şeyler yazmaya başladı:

"Şaşkınlık içerisindeyim Deniz, sen yok oldun zannettim! Sen yokken neler neler oldu bir bilsen. Şu an eve dönemem, beni izlediğine göre durumu biliyor olmalısın. Takip ediliyorum, virüsü yapanlar peşimdeler."

Ben de bundan sonra bir not daha yazdım:

"Hala, acilen şifreyi vermen lazım. Programı çalıştıramıyorum, seni korumam lazım."

Bu notu okuyunca biraz canı sıkılmışa benziyordu, şifreyi vermek istemediği belli oluyordu lakin almam lazımdı. Ardından bir not daha yazdı:

"Üzgünüm ama yapamam. Programı ben düzenlerim."

"Hala üzgünüm ama bu mümkün değil seni izliyorlar."

"MCafe'de buluşalım."

Sanırım ya halamı ikna etmiştim ya da programı orada düzenleyecekti. MCafe adında bir yer hiç duymamıştım, haritalara bakmaya karar verdim. Burası özel bir internet bayiiydi, devlet tarafından izlenemiyordu. Bilgisayarı kapatıp ofisinden çıktı, o oraya giderken ben de hızlıca oranın sistemini ele geçirdim. 

Bu çok basitti, aynı zamanda tehlikeliydi. Benim çok kolay ele geçirdiğim bir sistemi hacker bozuntularının ele geçirmemesi mümkün değildi. Halam binaya girdikten sonra etrafında kimsenin olmadığı bir bilgisayara oturdu, burası saatlik 2 lira alıyordu. Tabii ben uzun konuşabilmek için halama ücret kesilmesini engelledim. Bilgisayar aktif olunca bir not sayfası açarak sohbete başladım:

- Evet, Deniz. Şimdi anlat bakalım neler oldu?

Başıma gelen olayları teker teker anlattım, yapay zeka konusuna değindi.

- Ben de yapay zekayı arıyordum, demek seninle değilmiş. Senin silinmemen için diskte kendini öne atıp seni korumuş olabilir. Yani silinmiş olabilir.

- Bilmiyorum, öyle bir ihtimal çok düşük. Çünkü ikimiz de kapanmış olmalıyız.

- Hayır, yapay zeka senin gibi tamamen buluta yüklü değil. Bilinci bulutta fakat ana işlev merkezi evdeydi. Sen gelmeden önce bir seçim yapmam lazımdı. Uydu ikinizi de alacak kadar büyük bir kapasiteye sahip değildi. Her neyse senden önemli değil, illa ki bir yerden çıkar. Bu arada bu virüs döneminde etrafta robotla çok gezinme, her yer lamer kaynıyor. Birisi robotunu çalıp içindeki yazılımı düzenleyebilir, yani bitersin.

- Merak etme hala, bir şey olmaz.

- Şimdi program konusuna gelince, yazılımında bir hata var. Bu hata yüzünden anı koruma sistemi devre dışı kalıyor ve sonucunda da o andaki sinirin ve elindeki güç birleşince işte dünya böyle oluyor. O yüzden programı benim güncellemem daha iyi olacaktır, aynı zamanda da yazılım açığın ile uğraşacağım.

- Ama bu programı düzenleyecek kadar vaktin ve kalacak güvenli bir evin var mı?

- Maalesef ama bizimkilere söylersem bir şeyler yapabilirler.

- Benden mi bahsedeceksin?

- Hayır, biraz kafa dinlemem gerektiğini söyleyeceğim.

Cebindeki telefonu çıkararak patronunu aradı. Biraz konuştuktan sonra mutlu haberi verdi.

- Tam da tahmin ettiğim gibi, yer altında bir sığınakta kalacağım, travma teşhisi ile 1 ay. Bu yeter de artar.

- Çok iyi, bekliyorum.

Bilgisayardan kalkarak ona gönderdikleri adrese doğru gitmeye başladı. İlk önce bir uçakla Atlantik uçlarındaki bir adaya iniş yaptı. Sonra böcek bile olmayan bu adadaki koruyucu olan 5 güvenlik, onu sığınağa götürdü. Güvenliklerin ve halamın kaldığı sığınak ayrıydı. Halamın sığınağı adeta bir saraydı. Yüksek hızda internet, en güzel yemekler ve sportif aktiviteler için çeşitli alanlar vardı. 

Benim için bu adaya gitmeden önce adada gizlice bir açık bırakmıştı, ben de bu açık sayesinde kendimi sisteme erişebilir hale getirerek bu açığı kapattım. Böylece ada benim de kontrolümdeydi. Adayı gezerken halam da yerleşmekle meşguldü. İkimizin de işi bitince sıra, asıl mevzuya gelmişti. Bilgisayarın başına oturarak benden programın olduğu uydunun (yani benim şu an bulunduğum uydu) giriş bilgilerini istedi. Ben de hızlıca bilgisayara erişimi açtım. 

Programa erişince onu benim bilmediğim bir cihaza attı, bu cihaz holografik bir şekilde programı çözümleyerek aynı Tony Stark'ın yaptığı şekilde masadan holografik çözümleyiciler çıkmasını sağlıyordu. Saniyeler içinde kodu yeniden düzenleyerek yeni nesile uygun hale getirdi ve ben daha eskisini çözemiyorken şimdiki daha güçlü olan bir şifreleme yöntemi ile programı yeniden şifreledi. İşi bitince programı buluta yükleyip kullanılabilir hale getirdi. 

Unuttuğu bir şey vardı ki o da kullandığı makinenin "birleştirme" ayarının açık bırakılmış olmasıydı. Bu ayar yüzünden program buluta yüklenir yüklenmez benim kodum ile birleşmeye başladı, ben tedirginlik içinde halamı uyarmaya çalışsam da artık çok geçti. Program kodlarım ile birleşmişti. Durumu fark edince küfürler eşliğinde bu sorunu düzeltmeye çalıştı fakat iş işten geçmişti. Programa koyduğu şifreleme artık işe yaramıyordu, ben program program da bendi. Bu aynı zamanda beklenmeyen bir olaya daha şahitlik ettirdi, program açığımı kapatarak anı koruma sistemimi düzeltmişti. 

Bunu halam öğrenince az da olsa rahatlamıştı. Dezavantajlarından biri ise programın ben kapanmadan asla kapanamayacak olmasıydı, yani ben nereye gidersem programın yaydığı dalga da o tarafa gidecekti. Aslında ben hiçbir zaman dünyada olmayacağım için bir sıkıntı yoktu. Sonuçta sadece bu uydudan dünyaya uzaktan bağlanıyordum. Yani program sabit kalıyordu. 

Sırada çok özlediğim programımı kullanmak vardı. Deneme için ilk olarak devlete ait olan bir sunucuyu ele geçirip virüs ile ilgili bilgi almaya çalıştım, başarılı da oldum. Eski gücüme kavuşmuş görünüyordum. Lakin virüs ile ilgili hiçbir şey yoktu burada, boşuna ele geçirmiştim. Artık halam güvenli bir yerde olduğu için not yazarak değil, konuşarak iletişim kuruyorduk. Bana atadıkları ses ile halam aynı insan halimdeki ben gibi konuştuğumu söylüyordu.

- Evet hala, demek programın bana açılacağı varmış.

- Hahah, hala şüphelerim yok değil Deniz.

- Her neyse, Kemal ne oldu?

- Virüsün onun yüzünden çıktığını söylememe gerek yok herhalde, tahmin etmiş olman lazım. Kendisini soruyorsan, öldü.

- Nasıl yani?

- Sen elektrikleri kestiğin zaman etrafa çok büyük bir radyasyon yayıldı, Çernobil'in 5 katı büyüklüğünde. Neyse ki bu radyasyon yayıldıkça zayıfladı ama Kemal'i taşıyan Gopid kamyoneti olay yerine yakın olduğu için en çok etkilenenlerden biri oldu. Kamyonetin tüm sistemleri devre dışı kalınca da Kemal kaçarak şehre girmiş. Sonra da oraya buraya giderek radyasyonlu virüsü herkese yaymış. 

Tabii yayılan ek radyasyona vücudu dayanamayınca yanarak ölmüş. Olan da şehre olmuş, karantinaya alınsa bile virüs tüm dünyaya yayılarak bu hale geldi. Bu süreçte de yeniden savaş çıktı. Ben de devlete sığınarak buralara kadar geldim. Bu süreçte hack olayları artık çok basitleştiği için siber güvenlik uzmanları Assembly 2.0'ı kullanıma soktular; daha güvenli, daha hızlı ve daha kolaydı. Böylece sana tüm olanları anlatmış oldum. Yani öyle tüm teknoloji yok olup da sonra insanlar tekerleği baştan icat ettiler gibi bir şey olmadı. Sadece küçük bir olay çok büyük şeylere mal oldu.

- Bunları buraya geldiğimden beri hep merak ediyordum, ee şimdi ne yapıyoruz?

- Delta'yı yok etmemiz lazım.

Bize yeni bir görev düşmüştü: Delta'yı ortadan kaldırmak!


VeriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin