Bölüm 32

492 53 0
                                    

İşlem her ne kadar kısa sürecek olsa da halamı düşünmeden edemiyordum. Yapay zeka biraz daha akıllanmış gibiydi, sonuçta benim yazılımımdan birkaç satır kopyalamıştı programın içindeyken. Yani benim seviyemdeydi. Yazılımımda her zaman bir ağırlık olduğunu fark etmiştim ama bu ağırlığa erişmek için dışarıdan müdahale lazımdı. SN protokolü beni neredeyse insan yapacaktı, holografik cihazların olduğu her yerde ben de olacaktım. 

Bu sorun değildi çünkü insanlar teknolojisine o kadar güveniyordu ki her yere koymuşlardı. Sığınaklar, evler, sokaklar ve binalar. Sokaklarda benim fark ettiğim kadarıyla sokak lambalarına monte ediyorlardı bu yansıtıcıları, bir projeksiyon gibi yansıtıyordu. Bu normal bir projeksiyondan farklı olarak lazer teknolojisini kullanıyordu ve bu lazer 1000 Watt'a kadar güç verebiliyordu. Yani birini yakmaya yetecek kadar, o yüzden bunları yapan kişiler henüz çalıştırmamışlardı. Biz yazılımdaki açıkları kapatarak kendimizi oraya yükleyecektik. Sonunda bir şeyler olmaya başladı:

SN protokolü başlatılıyor... TAMAM

Modüller Çözümleniyor... TAMAM

Yazılım Değiştiriliyor... TAMAM

Sistem Yeniden Başlatılıyor...

Yeniden başladıktan sonra çok farklı hissediyordum, YÜRÜYORDUM! Artık siyahlık yoktu, etrafı görebiliyordum. Bu teknoloji sayesinde derinliği hesaplayarak sanal bir görüntü oluşabiliyordu. Böylece gerçekten gözüm varmış gibi oluyordu. Tasarladığımız 3 boyutlu avatarı insanlar göremese de buharlı bir ortamda veya gözlük takan insanlarda bu çok rahat görülebilirdi. 

Gözlük takanlar derken normal gözlüklerden bahsetmiyorum, özel gözlükler. Halamın olduğu tünele gittiğimde büyük bir kalabalık vardı, beni görmüş olacaklar ki gerçek biri olduğumu zannedip bana gitmemi söylediler. Gitmeyince de birisi bana tekme atmaya çalışıp ayağını yaktı. Diğerleri bunu görünce bana ateş etmeye başladılar ama nafile. Hepsi masum olduğu için gitmelerini söyledim, patronlarına da bir mesaj gönderdim:

"ORADA OLACAĞIM"

Bunlar polis değildi, o yüzden merhametli davranmama gerek yoktu ama sonradan gelen kişiler bizzat emniyetin gönderdiği kişilerdi. Arasında bu holografik sistemlerin geliştiricisi olan yani röportajı veren adam da vardı. Bana "İşte bu o!" diye bağırdı. Tam bana doğru gelirlerken:

Kafamı iki yana salladım ve ayağı yanan adamı gösterdim, konuşamıyordum.

- Ne demek istiyorsun, onu sen mi yaptın?!

Başımı evet anlamında salladım. Bu sefer daha öfkeyle beni kolumdan tutmaya çalıştı, anlamıyorlardı. Elini kaybetmişti. Sendeleyerek geri çekildi ve destek çağırın diye telsize konuştu. Bu gelen kişiler EMP de getirecekti, hızlıca halamın yanına gittim.

- Deniz, nerelerdeydin?

- Yapay zeka, yok olmamış!

- Nasıl ya, ne demek yok olmamış?!

- Programın içine kopyalamış kendini.

- Eee, neler oldu?

- Bunu burada anlatamam görmen gerek, dışarıda bir ordu var. Seni bekliyorlar.

- Bunu zaten biliyorduk ya Deniz.

- Yapay zekanın dediğine göre oradan kurtulma şansın yok!

- Ama...

- Hala bunun aması yok, ailemizden kalan ve tek yaşayan kişi sensin. Programı öğrenmek için sana işkence bile yapabilirler. Emniyetten bahsetmiyorum, virüsü yapanlardan bahsediyorum.

VeriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin