Bölüm 26

719 56 6
                                    

* Sistem yükleniyor... BAŞARILI

* GPS Sistemi Ön yüklemesi... BAŞARISIZ

* Program belleği temizliği... BAŞARILI

* Sistem başlatıldı. (1 hata)

Bir anda kendimi sanal odamın içinde buldum. Her taraf yıkılıyordu, yanımda yapay zekadan eser yoktu. Sistem yükleme ön belleğime baktığımda GPS sisteminin yüklenmediğini gördüm. Bu da uydunun hasar aldığını gösteriyordu. Duvar kenarındaki bilgisayara bağlandım, depolama biriminde yani anılarımda bir sıkıntı yoktu. Muhtemelen büyük bir akım oluşmuştu ve sadece saldırdığım çiftlik değil, tüm sunucular yok olmuştu. 

Bu yüzden benim dünyaya bağlanmam için bir yol kalmamıştı. Acaba halam ve Kemal ne haldeydi? Hızlıca saldırı kayıtlarına girdim, girmemle kapatmam bir oldu. Saldırdığım yer MsCo değil, aksine Gopid sunucu çiftliğiydi. Gopid 2026 yılının en ünlü laboratuvarıydı, burası ilginç  varlıkları inceliyor ve ilaç üretiyordu. Sunucularında MsCo'nun olması şaşırtmadı çünkü 2027 yılında işbirliği yapmışlardı, tüm çalışmalarını takip ediyorlardı. Şirket yok olduktan sonra işbirlikleri ebediyen sona ermişti. 

Bunun yanında sunucularıyla ilişkili milyonlarca şirket bulunuyordu, yani Gopid bazı sunucuların barındırmasını da üstleniyordu. Programın burayı zorlukla çökertmesini şimdi daha rahat anlıyordum. Ben saldırı yaparken aslında saldırı direkt olarak ilişkili sunuculara yapıyordum. Bu yüzden de hayli bir uzun sürdü. IP takibini açsaydım direkt olarak ana sunucuya saldırı yapabilirdim, pişmanım ama fayda etmez. Yapay zekanın normalde burada olması lazımdı, sonuçta aynı bilgisayarda yüklüydük. Bir gariplik vardı. 

Bu sırada oda iyice silinmeye başlamıştı. Başka uydular aramaya başladım, lakin uydulara ulaşamıyordum. Nedeni ise bulunduğum uydunun GPS sisteminin çürümüş olmasıydı. Ne kadar zamandır uyku durumundayım bilmiyorum ama aradan çok uzun yıllar geçtiği belliydi. Sistemimin önem sırasında halam sonlardaydı çünkü buradan çıkmazsam sonsuza dek bir diskin içinde hapis kalacaktım. Yani halamı şu anda düşünemezdim. 

Hızlı bir şekilde uydunun ısı kalkanlarının olup olmadığına baktım, uydu 2024 model ve askeri seri olduğu için ısı kalkanları vardı. İşin iyi yanı hala sapasağlamlardı. Olasılık programı olsa bana deli derdi, uyduyu dünyaya indirecektim. Beynine girip yörünge bilgisini kök kodlardan sildim, zaten daha fazla bekleyemezdi çünkü uydudaki enerji bittiğinden yörüngeyi tutturamayacaktı. Dünyaya yakın olduğu için otomatik olarak çekim alanına girmeye başladı ve yaklaşık 5 dakika sonra dünyanın atmosferine giriş yaptım. 

İşin kötü yanı girdiğim yerin dünya olup olmadığını bilmiyordum çünkü bir gözüm yoktu. Girdiğim yer dünya da olabilirdi, uzaylıların cirit attığı bir savaş alanı da. Atmosfere girince zaman daha farklı akmaya başlamıştı, bana çok garip geliyordu. Uydunun neredeyse emekli olan sinyal yakalayıcı modülü bir sinyal yakalamıştı. Bu sinyal beni mutlu edecek cinstendi. Bu gezegen kesin olarak dünya ve sinyali gönderen ise kule gözetmeniydi. 

Sadece bir bilgilendirme mesajıydı. Normalde dünya yörüngesine bir uydu girse herkes panik olurdu. Tahminimce uydular kullanılmayınca enerjileri bitip birer birer yer yüzüne düşmeye başladılar. Bu yüzden de bu olay normal olarak karşılandı ama normal değildi. Uydu zemine çakıldığında ben yine...

Tekrar açıldığımda beni fark ettiklerini gördüm. Koduma girmeye çalışıyorlardı ki bunda başarılı da olacaklardı fakat kodumu saliseler içinde tekrar şifreleyerek başarı olasılıklarını sıfırladım. Nerede olduğuma bakmak için bir kamera aradım ve buldum fakat bağlanılmıyordu, şifreliydi. Bu normal bir şifre değildi, teknolojinin anlamı değişmişti. Yani ben normalde 01 alt tabanına göre kodlanmışken bu sistem 0-9 arası sisteme göre kodlanmıştı. Her ne kadar zamanımın QBit kavramına benzese de bu o değildi. Bunun adı Bit değildi. 

Bilgisayar kavramı tamamen değişmişti, kendimi buna uyarlamam yıllar sürebilirdi, bir insan eli değmezse tabii. Bir an programı çalıştırmak istedim fakat bunu yapamazdım. Çünkü programın yaydığı dalgayı anında çözümleyip programı kontrol edebilirlerdi. Kendime yaptığım gibi programı da şifreleyemezdim çünkü halam ben yanlış bir şey yapmayayım diye gizlice programın kaynak şifresini değiştirmişti. Yani programı kullanabilir ama değiştiremezdim, tabii ben nereye gidersem program da oraya gidiyordu. 

Şu anda tek korktuğum şey yüklü olduğum diski kırmalarıydı. Her ne kadar 520 kilogram ağırlığında da olsa bu hiçbir şeyi değiştirmezdi. 2024 model uyduların diskleri sağlam olması açısından dayanıklı bir titanyum-çelik alaşımından yapılıyordu, bu kütlelerin içinde ise katı hal diskleri vardı. Kısa süreliğine de olsa kamera sistemine sızmayı başarmıştım fakat kodu yanlış çözümlemem sonucu güvenlik duvarı beni anında geri attı. Beni inceleyen kişi fark etmiş olsa gerek benim gücümü kesti.

Bu sefer beni kopyalamaya çalışıyorlardı ki bu imkansızdı çünkü dosya sistemleri uyuşmuyordu. Bana eski bir disk okuyucu olmadan erişemezlerdi. Tabii şom ağzımdan olsa gerek yaklaşık 3 dakika sonra beni bir NTFS sistemli disk okuyucuya bağladılar. Ben de bu fırsattan ve bu zamanın hızından yararlanarak saniyeler içinde kendimi bulabildiğim tüm disklere kopyaladım. Kendimi kopyaladığım diskler de NTFS sistemliydi, bu şaşırtıcıydı. Bu zamanın tüm diskleri benim yazılımımı içine alabilecek boyuttaydı. 

Şimdi sıra "bu zaman" diye hitap ettiğim zamanın kaç olduğunu bulmaktaydı. Her ne kadar amatörce de olsa bir tarih bulmayı başardım, bu tarih 21 T1 2069 idi. T1 diye gösterilen şey muhtemelen yeni neslin ay kavramıydı. Bu kesin değildi fakat ben emindim. O sırada bir şey fark ettim: Benim yeni teknoloji diye bahsettiğim meret Assembly 2.0 çıkmıştı. Ben uzun süreli kapanmadan önce reklam panolarında bu terim geçiyordu. 

Assembly'den farklı olarak bu makine dilinin yerine geçiyordu. Yani makine dilinin (0 ya da 1) yerine direkt olarak bir yazılım dili geldiğini düşünün (arada hiçbir aracı olmadan). Bir diğer farkı ise Assembly kadar zor bir dil olmamasıydı. Hızlı bir şekilde örnek bir kod sayfası bulmuş ve incelemiştim. Daha çok Javayı andırıyordu. Bu ipucunu bulduktan sonra sisteme daha temkinli yaklaşmaya çalıştım. Sonunda da tüm kamera sistemlerine erişmeyi başardım. 

Burası bir tesis gibi duruyordu, her yer beyazdı. Aynı zamanda insanların dokunduğu her yerden bir şey çıkıyordu. Yani benim evim gibi, her yer ekrandı. Diskimi inceleyen kişiler ise oldukça garip görünüyordu. Üzerlerinde astronot kıyafetini andıran giysiler vardı. Diskimin yanına oturmuş, konuşuyorlardı. Bu kıyafetten yüz yüze konuşamayacakları için illaki teknolojiyi kullanıyorlardı. 

Ben de adımlarımı yeni yeni atıyorken bir de bu bağlantıyı çözmekle uğraşıyordum. Sonunda da çözdüm fakat başka bir sorun vardı ki oda konuştukları dilin normalden çok farklı olmasıydı. İnternete erişerek bu dil hakkında bir şeyler öğrenmeye çalıştım ve bulduğum birkaç kaynak ile konuşmayı yeniden dinledim:

- Bu cisim nedir sence?

- Bilmiyorum, bahsedilen N bu olabilir mi?

- Her an her şey olabilir.

N diye bahsettikleri şeyin NLea olmamasını umarak kendimi güvence altına almak istedim. Bu yüzden de tüm alt geçitleri kontrol ettim, kimsenin uğramadığı bir tane vardı. Tam ne yapsam diye düşünürken ileride bir robot çiftliği gördüm. Ağa bağlı olan robotlardan bir tanesinin koduna girdim, çok karmaşıktı fakat bu Deniz Doğan'a sökmezdi. İnternete eriştiğim için şu anki kod dilinin tüm inceliklerine ulaşmıştım. Bu kod diline DrD diyorlardı. Çok kompakt bir yazılım diliydi bu. 

Robotlardan birini ele geçirdikten sonra diskimin başında bekleyen iki elemanın dikkatini çekmek için ileride bir yerde yazılımsal açık bıraktım. Açık oluşmasıyla alarmların çalması, haliyle de adamların oraya koşması bir oldu. Bu fırsattan yararlanarak robotu harekete geçirip beni sistemden sökmesini sonra da alt geçitten kimseye görünmeden diski götürmesini sağladım.

VeriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin