Bölüm 25

794 67 10
                                    

Hızlı bir şekilde sığınak içine bağlandım, içeride kimse yoktu. Herkes her şeyi olduğu gibi bırakmış ve olay yerine gitmişti. Ben ise kapının önündeki kameraya bağlanıp olay yerine bakmaya çalıştım, olay yerinin olduğu yerde büyük bir kalabalık vardı. Yerde birini görüyordum fakat kim olduğunu kestiremiyordum. Bir yandan dış kameraları kontrol ediyor, bir yandan da olay yerini izliyordum. Hiçbir şey yoktu, birkaç dakika sonra ambulans sesleri duymaya başladım. 

Sarılı olan bir kişiyi sedye ile ambulansa yüklediler. Sonra kalabalık tekrar sığınağa döndü. İşin garip yanı kadının, kalabalığın içinde olmamasıydı, yani kaçmıştı. Bu kişi sığınak yöneticilerinden biri olduğu için kaçması olanaksızdı. Yani %70 ihtimalle kaçan kişi halamdı. Kaçabileceği yolların hesaplamasını yaptım, tüm yolları kontrol ederken kaçtığı yolu buldum. Olay yerinden yaklaşık olarak 341 metre uzaklıkta bir tünelden kaçmıştı, tünelin içinde bir kamera yoktu. 

Tünelin çıktığı yer şehir merkeziydi, yani her kim çıkacaksa çok kolay kaybolacaktı. Gerçi her yerde onu izleyen iki varlık vardı, saklanabileceği bir yer yoktu. Yaklaşık 5 dakika sonra tünelden birinin çıktığını gördüm. Biraz yakınlaştırınca bu kişinin bariz bir şekilde halam olduğu anlaşılıyordu. Küçüklüğünde aldığı karate ve aikido dersleri bir işe yaramıştı. Yanında şu anlık hiçbir teknolojik cihaz bulunmadığı için onunla iletişim kuramıyordum. Ama kim demiş ona bir mesaj veremeyeceğimi? 

Halamın önünde bir gökdelen, gökdelenin üstüne yapışık bir şekilde duran şeffaf bir ekran vardı.  Bu devirde herkesin gözüne farklı görünen görüntüler yaygınlaşmıştı, etrafını incelerken koca ekrana bu görüntüden bir yazı yerleştirdim. Mesaja;

"Hala seni izliyorum, herhangi bir teknolojik cihaz bulman yeterli. İmkanın varsa eve de dönebilirsin." yazdım. Bu mesaj 5 dakika duracak ve halam dışında kimse göremeyecekti. Biraz sonra halamın gökdelene bakıp öyle kaldığını gördüm. Çok geçmeden bir telefon kulübesine doğru koşmaya başladı, bu kulübenin etrafında kimse yoktu. Telefonu açtı, tabii kart sokun gibi bir şeyler zırvalıyordu makine. Ben devreye girdim ve makineye bağlandım:

- Hala! Neler oldu? 

- Çok abartılacak bir şey yok. Kadın öldü sanırım, keşke yapmasaydım.

- Bu senin suçun değil. 

- Olsun, birini öldürmek bana göre değil.

- Her neyse, eve dönebilir misin?

- Sanırım evet fakat kadın eğer evin adresini söylediyse ayvayı yedik.

- Merak etme hatta kal, ben kontrol edeceğim.

Hızlıca evin etrafını inceledim, kimse yoktu.

- Hala, merak etme kimse yok. Sen yine de yüzünü gizlemeye çalış.

- Teşekkürler canım, evde görüşürüz.

- Görüşürüz.

Telefonu kapatınca ben de makineyi eski haline getirdim. Şimdi bir yandan halamı izliyor, bir yandan da Kemal'i arıyordum. Kemal ne bir yere zarar vermiş, ne de birisi tarafından görülmüştü. Bu bir paradokstu! Mutasyona uğramış bir insan nasıl olur da her şeyi eriten bir gövdeyle hiç kimseye görünmeden ortadan kaybolabilirdi?  Bu işte kesin bir iş vardı. Şimdilik bunu erteleyip halama yoğunlaştım. 

Hızlı bir şekilde eve doğru gidiyordu, ben de bir tehlikeye karşı etrafını inceliyordum. 14 dakika sonra nihayet eve ulaşmıştı, ulaşır ulaşmaz otomatik olarak kaloriferleri ve televizyonu açtım. Bu sırada yapay zeka da bize yapılan yorumları inceliyordu. Yapay zekayla ben neredeyse arkadaş gibiydik, ikimizde bir yazılım olduğumuz için sanal ortamda el bile tokalaşabiliyorduk. 

Kendimizin oluşturduğu bir odamız vardı, buraya bir bulut da denebilirdi. Bu oda ,uzaydaki ana bilgisayarda bulunuyordu, aynı benim odam gibiydi. Çok güzel duvar kağıtları, çocukluğumdaki oyuncaklar ve bir bilgisayar. Bu bilgisayar depolama birimini temsil ediyordu. Burada yapay zekayla sohbet ediyor ve birbirimizi güncelliyorduk. Aynı zamanda ona insan olmayı öğretip hafızasını geliştiriyordum. 

Halam, ilk önce kıyafetlerini kirli sepetine atarak banyoya girdi. Sonra mutfaktan benim önceden demlemiş olduğum çayı bir bardağa doldurarak koltuğa oturdu. Televizyonda haberleri açmıştım, zira halam haber izlemeyi çok severdi. O haberleri izlerken ben de Kemale daha fazla yoğunlaştım. Kemal'i ararken bir anda Kaliforniya adresli bir sinyal aldım, bu sinyal bir telefon konuşmasına aitti.

- Şu yaratık meselesini halletiniz mi?

- Evet efendim, şu an çok güvenlikli bir yer altı tesisine götürüyoruz.  Burada gerekli incelemeleri yapacağız.

- Güzel, peki o ahmak bir şey biliyor mu?

- Hayır efendim, kendinden henüz bir haber alamadık.

- Peki, işini çabuk bitir.

Telefon konuşması bitmişti, ben bu arada iki tarafın da açık adresini hesapladım. İlk önce arama yapılan kişinin yerini saptadım, uydudan gerçek zamanlı olarak bir arabanın otobanda Kaliforniya yolunda gittiğini görebiliyordum. Bu araba çok güvenlikli bir otomobildi, her yeri saf çelik ve titanyumla kaplıydı. İçinde ne tür bir motor vardı ki bu kadar ağır bir yükü taşıyabiliyordu bilmiyorum ama saatte 20 km hızla gidiyorlardı. 

İçine bağlanamıyordum çünkü henüz internet dışında bir şeyi kontrol edemiyordum. Ki bu arabada da internet yoktu, sadece güvenlikli bir telefon hattı vardı. Arabanın içinde her ne kadar ne olduğunu tahmin etsem de tam olarak emin değildim. Bunun üzerine aramayı yapan kişinin olduğu bölgeye gittim, burası abartmaksızın tüm bloklarının toplamı Kanada'nın sahil kenarlarına yapılabilecek tüm binaların toplamına eşitti. 

Tam oh ne güzel diyecekken binanın üstündeki logo kat be kat sinirlenmeme sebep oldu. Binanın üzerinde açıkça MsCo'nun logosu vardı! Bu MsCo daha başımıza ne kadar bela açacak diye düşünemeden halam bana seslendi.

- Deniz, ne oldu 

- MsCo yok olmamış, öldürdüğüm kişi sanırım gerçek patron değilmiş.

- Nasıl ya? O patron merkezdeki patrondu.

- Değilmiş işte, gerçek merkez Türkiye'de değilmiş!

- Ne yapacağız?

Halama cevap vermeden Kaliforniya polis istihbaratının sunucularına bağlandım, burada merkez ile ilgili bir not düşülmemişti. Sonra binanın bulunduğu yerin dibindeki sunucu çiftliğine bağlandım. Burada MsCo'nun şu ana kadar yapmış olduğu tüm çalışmalar vardı, sunucuların birinin içine girdim ve verileri silmeyi denedim. Ama hayatım boyunca görmediğim bir hata ile karşılaştım: "Erişim Reddedildi".  

Bu programın erişemediği tek şey buydu sanırım. Hayretler içinde kuvveti arttırdım, şu anda güç %60 idi. Yine aynı hata vardı, gücü %80 yaptım. Normalde bu güç ile bir yere sızmaya çalışsam bu sistem havaya uçardı, buna devletin sunucusu da dahildi. Gücü %90 yaptım fakat sonuç yine aynı olunca daha da sinirlendim. O sırada hiç beklenmeyen bir şey oldu ana bilgisayardaki anlık anı koruma sistemi benim güvenlik duvarımı geçemeyerek MsCo'nun yok olmasını sağlayacak tek anıyı önüme getirdi: Annemin ölüm haberini aldığım anı. 

Bir anda sinirim hopladı ve programın şu ana kadar  yaptığı yapabileceği tüm özellikleri ile MsCo'nun sunucularına DDos atmaya başladım. Tüm uydular yine sunuculara çevrilmişti. Bir yandan televizyonlarda yayın yapıyor, bir yandan da sunucular kızarana kadar atak yapmaya devam ediyordum. Sunucuların kapanmaması için sunucu fanlarını ve koruyucu yazılımları devre dışı bırakmış, aynı zamanda da elektrik korumasını devre dışı bırakmıştım. Atak devam ettikçe sunucular daha fazla kızarıyordu, yaptığım tam bir delilikti. Bir anda tüm sunucu çiftliği havaya uçtu, aynı zamanda da dünyanın tüm elektrik ve internet hatları kesildi. Yaptığım şey yüzünden ben de...

VeriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin