İyi okumalar...
***
(Heaven'dan)
"Şşş... Sessiz ol..."
Lia'ya dönerek dudaklarıma işaret parmağımı bastırdım. Topuklularımızı çıkarmış, sessizce eve girmeye çalışıyorduk. "Cara uyumuş mudur?" diye fısıldadı.
"Uyumuştur... Yani, muhtemelen..."
Kolundan tutarak kapıyı yavaşça kapattım.
"Hayır, uyumadım."
Işıklar birden açılınca Lia'yla şok içinde Cara'ya baktık. "Cara, nasılsın?" Lia gülümseyerek elini kaldırdı.
"Bu saate kadar dışarıda olmamanız gerekirdi, kızlar." Kollarını göğsünde birleştirdi.
"Hadi ama, Cara. Yarın geri döneceğiz. Hem, biliyorsun, ben 10 yıldır buralara uğramadım..." Köpek yavrusu bakışlarımı ona yönlendirdim.
Gözlerini devirerek "Beacon Hills'e gittikten sonra çok değiştin sen." dedi. Gülerek Lia'ya baktım.
"Ama bu, gece saat üçe dek dışarıda olmanız gerektiğini söylemiyor." Kaşlarını çattı. Fransız aksanıyla konuşması çok hoşuma gidiyordu.
Kafamızı yere eğip kapıdan uzaklaştık. Merdivenleri tek tek kalkarak odamıza girdik. Girdiğimiz an Lia kendini yatağa atmıştı.
"Fransa gerçekten çok güzelmiş." diye mırıldandı yüzünü daha çok yastığa bastırarak.
"Evet, güzel. Ama uyuma zamanı değil... Hadi bana bak." Elimdeki kamerayla onu çekiyordum.
"Uykum var..." diye mızmızlandı. "Senin zaten hep uykun var. Hadi ama, Lia. Bu son fotoğraf..." dedim yüzümü asarak. Oflayıp yatakta oturdu.
"Gül biraz ya..." dediğimde gözlerini devirdi, ve yalancı bir gülümseme attı. "Bitti mi?" dediğinde kafamı evet anlamında salladım. Morali bozuk gibiydi.
"Hala İsaac'den haber yok mu?" Yanına oturdum.
"Hayır. İki ay oldu. Ve hala hiç kimsenin ondan haberi yok." Suratını asınca sırtını sıvazladım.
"Belki kafasını dağıtıyordur?"
Kendi söylediğime kendim bile inanmıyordum. Fransa'ya geldiğimizden beri dört ay geçmişti, ve İsaac Lia'yla ayrılamıyordu bile.
"Bilmiyorum, Heaven. Ama yarın Beacon Hills'e döneceğim için mutluyum. Onu görebilirim." diye sevinçle yüzüme baktı. Yüzümdeki gülümsemenin yerini dehşet almıştı.
"Ah, hayır... Okul..." Yastığı alıp kendimi boğmaya çalışırken Lia gülerek beni durdurdu. Okuldan nefret ediyordum.
"Şöyle düşün, Stiles'ı göreceksin."
Stiles'ın ismini duyunca yüzümde bir gülümseme belirmişti. Biz çıkıyorduk... Ve bu harika bir şeydi. Yüzümdeki salak tebessümü silerek "Sen hala annenle konuşmadın, değil mi?" diye sordum. Sorduğum an yüzü düşmüştü.
"Hayır. Konuşamıyorum. Hala o Peter gıcığının babam olması fikrine alışamıyorum." Elleriyle yüzünü kapattı.
"Ben de onun gibi salak herifin nasıl senin gibi zeki bir kızı olduğunu anlayamıyorum." deyip koluna hafif bir yumruk vurdum. Neşelenmesi için yapmıştım, ve işe yaramıştı.
"Bu akşam barda Lydia'yı gördün mü?" diye sorduğunda kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Allison ve Lydia da oradaydı. Sen içki sipariş etmeye giderken yanıma geldiler. Ve seni sordular."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Revenge 2: Sırlar ortaya çıkıyor
Fanfiction****Blood and Revenge: Geçmişle yüzleşmenin devamıdır**** ... Kapıdan koşarak çıktığımda nereye gideceğimi çok iyi biliyordum. Eve gitmeyecektim. Kanada'ya dönecektim. Kafamı toparlayana kadar orada kalmam gerekiyordu. Yoksa... Çok kötü şeyler yapab...