İyi okumalar... Medya Deucalion.
***
(Lia'dan)
"Tamam, çocuklar. Benden ne istiyorsunuz?" Lydia ellerini masanın üzerine koyarak ikimize de bakmaya başladı. "Deaton kayıp. Ve onu bulmamız gerek." diye cevap verdiğimde "O zaman bulun..." gülümseyerek cevap verdi.
"Bu yüzden sana ihtiyacımız var, Lydia. Bazı testler yaparak onu bulmaya çalışabiliriz."
Stiles bunu söyledikten sonra çantasından bir şeyler çıkararak masanın üzerine bıraktı.
"Ouija tahtasıyla mı? Bununla ne yapacağız?" Lydia tahtayı incelerken sordu. "Hiç, öylesine, eğlencesine ruh çağırırız diye düşündüm... Tabii ki bir şeyler bulmaya çalışacağız!"
"Yalnız, ben buna dokunmam..." diye ürkerek Ouija tahtasına baktım. Bu güne dek izlediğim tüm korkunç filmler ve kısa videolar aklıma geliyor, bu da beni daha çok geriyordu.
"Bunu birlikte yapmalıyız, Lia. O yüzden bahane istemiyorum." dedikten sonra parmaklarını küçük şeyin üzerine koydu. Lydia da koyunca, Stiles bana "hadi" der gibi bakış attı. Yüzümü buruşturuyor, yapmak istemiyordum. Ama Stiles iki elimi de tutarak parmaklarımı tahtanın üzerine koydu.
"Tamam... Bize Deaton'ın yerini söyle..." diye fısıldadı. Bir kaç saniye geçmesine rağmen hiçbir şey olmamıştı. "Galiba yalan..." dedim sakince, ama Stiles beni dinlemiyor gibiydi. Lydia'ya bakıp "Ee? Neredeymiş?" diye sordu.
"Kim?"
Lydia'nın cevabıyla Stiles gözlerini kısarak "Deaton tabii ki... Sana ruhlar bir şey söylemedi mi?" diye sordu.
"Ben medyum değilim." Lydia kendinden emin bir şekilde söylemişti bunu. "Ama bir şeysin, Lydia. Bir şeyler hissediyorsun, o yüzden ne olduğunu bulmaya çalışıyoruz." Sözlerimi dinledikten sonra omuz silkti. Galiba eski Lydia'ya geri dönüyorduk.
"O zaman bunu kenara alalım."
Stiles bundan hiçbir şey olmayacağını anlayarak Ouija tahtasını geri, çantasına koydu. Ve cebinden anahtar çıkardı. "Ellerini aç..." Lydia gözlerini devirdikten sonra avucunu açtı, ve gözlerini kapatıp beklemeye başladı.
Stiles anahtarı eline koyduğu an ürpermişti. "Bir şey mi hissettin?" diye sordum sevinçle. "Hayır... Sadece çok soğuk." Söylediği şeyi duyar duymaz Stiles kaşlarını sinirle çattı. "Lydia, odaklan!" diye bağırdı, ama bunun da işe yaramadığını biliyordu.
Anahtarı ondan alıp cebine attı, ve çantasından bir kurşun kalem çıkardı. "O ne? Yoksa resim dersine mi katılacağız?" diye Lydia konuştuktan sonra hafif bir kahkaha atmıştı. İkimiz de ona tek kaşımızı kaldırıp baktığımızı gördüğünde yüzünü asıp "Tamam be, şaka yaptım. Siz de çok ciddisiniz sanki..." diye mırıldandıktan sonra Stiles'dan kurşun kalemi alıp defterde bir şeyler çizmeye başladı.
Çizdiği şeye bakar bakmaz anlamıştım. Ben çizim işlerinde iyiydim, ve onun çizdiği şey biraz ağaca benziyordu. "Ağaç mı çiziyorsun?" diye yüzümü buruşturarak sorduğumda kafasını kaldırmadan "Evet" diye cevap verdi.
"Lydia, senden resim çizmeni değil, yazılar yazmanı istemiştim. Odaklan!" diye bağırdığında Lydia sinirle kalemi masaya bıraktı. "Bir kez daha söylüyorum. Ben. Medyum. Değilim." Her sözüne vurgu yaparak söylemişti bunu.
Stiles'la bir birimize baktık. Kesinlikle bir şeydi, ama ne olduğunu bilmiyorduk. Bulmaya çalışacaktık. Pes etmeyecektik...
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Revenge 2: Sırlar ortaya çıkıyor
Fanfiction****Blood and Revenge: Geçmişle yüzleşmenin devamıdır**** ... Kapıdan koşarak çıktığımda nereye gideceğimi çok iyi biliyordum. Eve gitmeyecektim. Kanada'ya dönecektim. Kafamı toparlayana kadar orada kalmam gerekiyordu. Yoksa... Çok kötü şeyler yapab...