Evet, biliyorum neredeyse bir aydır yeni bölüm yok, ama sınavlar falan derken, burayı tamamen unutmuşum... Ama artık haftada en az iki kez yeni bölüm atmaya çalışacağım... İyi okumalar.
***
(Scott'dan)
Allison'dan gelen mesajla okuldan çıkıp, onun evine doğru yol almıştım. Diğerleriyse okulda kalıp bazı şeyleri araştıracaklarını söylemişlerdi. Kapıya vardığımda elimi kaldırıp, zili basmak isterken, kapı birden açılmış, ve Allison'la yüz yüze gelmiştik.
"Merhaba..." diye gülümseyerek fısıldadım. "Merhaba, hemen içeri geç, zamanımız az." dedikten sonra kolumdan çekerek beni içeri sokup kapıyı arkadan kapattı.
"Ne buldun?" diye sordum onun arkasından yürürken. "Geçen sefer Heaven'i bulmak isterken bu odaya girmiş, ve babamla konuşmuştum. O gün bu masanın üzerini kitapla kapatmaya çalışıyordu, fakat ben görmüştüm. Harita vardı..." Masanın üzerindeki kitapları kaldırdığında ikimiz de haritayı görmüştük.
"Beacon Hills haritası... Ama hiçbir şey görünmüyor."
Sesim hüzünlü çıkmıştı, ama Allison gülümseyerek "Çünkü bununla bakman gerek." dedi elindeki mavi ışığı göstererek. Ne demek istediğini anlamayarak kaşlarımı çattım.
Mavi ışığı haritanın üzerine getirirken anlamıştım. Chris Argent her yeri işaretlemişti. "Bunlar..." diye fısıldadım.
"Kurbanların bulunduğu yerler. Ve asıl önemli, ve bir o kadar korkunç olan ise bugüne dek 6 kurban bulundu, ama burada 12 yer işaretlendi. Bu demek oluyor ki, başka kurbanlar da bulmuş..." Sesi sonlara doğru titremişti.
"Sanmıyorum. Bence bunlar diğer kurbanların bulunabileceği yerler."
Bunu söyledikten sonra cep telefonumu çıkararak resimlerini çekmeye başladım. Deaton'ın bu yerlerden birinde olabileceğine neredeyse emindim.
Kapıdan çıkarken birden kapının önünde durdum. "Şey... Ben... Çok teşekkür ederim, Allison." dedim sakince. Yüzüne küçük bir gülümseme yerleştirip "Arkadaşlarıma yardım etmek benim borcum..." diye fısıldadı omuzuma dokunarak.
Arkadaş... Arkadaş kelimesi canımı acıtmıştı biraz. Ama önceleri olduğu gibi acıtmıyordu artık. Alışmıştım onun benim olmayışına.
Yüzüme acı dolu bir gülümseme yerleştirdim. Kafamı yere eğdikten sonra arkamı dönerek kapıdan çıktım, ve arkama bile bakmadan asansöre bindim, ve alt katın düğmesini bastım. Şimdi sadece tek şeye odaklanmamız gerekiyordu. Deaton'ı bulmaya.
***
(Yazardan)
Derek, Isaac ve Boyd alfaları bekliyorlardı, ama saatler geçmesine rağmen bekledikleri hiçbir şey olmamıştı.
"Ne düşünüyorsun? Sence Heaven ve Lia buraya gelir mi?" diye sordu Isaac Derek'e bakarak. Aslında yalnızca Lia'yı görmek istediği için bunu sormuştu.
Derek ona sert yüz ifadesiyle bakarak "Buraya gelmemeleri en iyisi." dedi sinirle. Biri kardeşi, diğeriyse kuzeniydi. İkisinin de saçının teline bile zarar gelmesini istemiyordu. Isaac'in Lia'ya olan duygularını biliyordu, ama bu Lia'yı buraya getirerek, tehlikeye atmasına sebep değildi.
"Derek..." diye fısıldadı Boyd bir noktaya bakarak.
"Efendim?"
"O kırmızı ışık yanmalı değil miydi?"
Boydun sorusuyla ikisi de duvardan asılan düğmeye döndüler. "Evet..." diye fısıldadı Derek dehşetle. Isaac ayağını suya atarken yerde hiç elektriğin olmadığını anlamıştı.
"Elektriği kesmişler!" diye dehşetle bağırdığında Derek ve Boyd da suya atladılar. "Onlar yaptı..." dedi Derek sinirli, ama bir o kadar sakin sesiyle.
"Şimdi ne yapacağız?" diye Boyd sorduğunda Derek kapıya doğru yavaşça yürümeye başladı.
"Kendimiz dövüşeceğiz..."
Pençelerini çıkardı, ve tüm gücüyle kükredi...
***
(Heaven'dan)
Deaton'ın laboratuvarında toplanmıştık ve yanımızda Lydia da vardı. Stiles ve Lia onun doğaüstü olduğunu söylüyorlardı, bu bana da öyle geliyordu. Onda garip bir enerji vardı, ve bu sanki doğaüstülere güç verecek tipteydi. Benim gibi. Onu önceleri pek sevmesem de, şimdi burada oluşu güç veriyor gibiydi.
"Tellürik akımlar..." dedi Stiles önündeki resimlere bakarken.
"Ne?" Yüzümü buruşturarak ona baktım. "Sana derste anlatmıştım, Jeomanyetik güçlerle birleşiyor, ve enerji yayıyorlar. Beacon Hills tam bir enerji deposu gibi, her yere yayılıyor." dediğinde anlamıştım ne söylediğini. Anlatmıştı bunları bana.
"Peki bu ne anlama geliyor?"
Lia anlamamış gözlerle Stiles ve Scott'a baktı. "Yani, Deaton bu işarelenmiş yerlerin birinde, öyle değil mi?" dedi Lydia işaretlere bakarak. "Evet, Lydia, aynen öyle" Scott bunu söyleyerek kalemle Stiles'a yerleri gösterdi.
"Eğer her ceset farklı yerlerden bulunuyorsa, bu o demek oluyor ki, kalan altı yerlerden birinde Deaton... Ama nerede..." dedikten sonra elindeki kalemle akımların üzerini çizmeye başladı. Scott da aynı şekilde haritaya bakarken, birden Lia onun elini tuttu.
"Burası..." diye elini çekerek bir noktada durdurdu. Bir kaç saniye bir birlerine baktıktan sonra Stiles "Banka mı?!" diye bağırdığında bakışlarını ayırıp ikisi de noktaya baktı. Lia hafif öksürüp "Evet, şey, akımlar orayı gösteriyor..." dedikten sonra Scott'ın elindeki kalemi alarak işaretledi.
Lydia'yla birlikte ağzımız açık şekilde onları izlerken göz göze geldik. İkimiz de bir kaç dakika önce ne yaşadığımızı anlamaya çalışıyorduk, ama galiba beynimizin çalışması buna yetmiyordu.
"Hadi, onu bulmaya gidelim!" diye Stiles bağırıp, Scott'ın kolundan çekerek önden yürümeye başlayınca cebimde titreyen telefonla olduğum yerde kaldım.
"Plan suya düştü. Alfalar buradalar..."
Isaac'in yazdığı mesaj soğuk su etkisi yaratırken nefes alış verişim hızlanmıştı.
"Heaven? Ne oldu?" diye koluma sarılan elleri hissedince kafamı kaldırıp bana endişe dolu gözlerle bakan Liaya baktım. "Plan işe yaramamış... Kapana kısıldılar..." diye fısıldadım.
"Ne? Nasıl?!" diye atladı Stiles. "Alfalar elektriği kesmiş olmalı." Lydia dehşetle bana bakarken "Ben gidiyorum." dedim telefonu cebime atıp kapıya doğru hızla yürürken.
"Hey, seni yalnız bırakmam!" Stiles bunu söyledikten sonra kolumdan tutarak beni durdurdu.
"Bir daha seni asla tehlikede yalnız bırakmam..."
Son söylediği cümle fısıltıdan farksız çıkmıştı. "Onu böyle zamanda ölüme terk edemem, Stiles." Acı dolu bakışları yüzümde dolanıyordu.
"Çocuklar, ben Deaton'ı yalnız başıma kurtarabilirim. Siz Heaven'le gidin."
Scott'ın sözleriyle birlikte Lia ve Lydia kafasını tamam anlamında salladı. Stiles'sa hala yüzümü inceliyor, gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. "Seni. Bir daha. Asla. Yalnız. Bırakmam." diye fısıldadı eli saçlarımda gezerken.
Gülümsemeye çalıştım. Her ne olursa olsun, Stiles bunu başarıyordu. Ayaklarımın ucunda yükselip dudaklarına hafif bir öpücük kondurdum. Tüy gibi bir öpücük tüm bedenimi ele geçirirken Lia'nın sesiyle kapıya doğru döndük ikimiz de:
"Hadi, çocuklar. Kurtarmamız gereken kurtadamlar var..."
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Revenge 2: Sırlar ortaya çıkıyor
Fanfiction****Blood and Revenge: Geçmişle yüzleşmenin devamıdır**** ... Kapıdan koşarak çıktığımda nereye gideceğimi çok iyi biliyordum. Eve gitmeyecektim. Kanada'ya dönecektim. Kafamı toparlayana kadar orada kalmam gerekiyordu. Yoksa... Çok kötü şeyler yapab...