39. bölüm ~ Sana ne?

643 60 0
                                    

İyi okumalar...

***

(Scott'dan)

Koşar adımlarla okuldan çıkıp, motosikletimle kliniğe gelmiştim. Deaton'ı arasam da bir daha ulaşamamıştım. Kapıyı açıp içeri girdiğimde ondan hiçbir iz yoktu. Sadece Sheriff içeride durmuş, bir şeyler arıyor gibiydi.

"O nerede?!" diye bağırdım Sheriff'in yanına giderek. "Sakin ol... Sakin ol, onu bulacağız." Çökmüştüm. "Siz... Sizin nasıl haberiniz oldu?" diye mırıldandım. 

"Stiles beni aradı. Kaçırılmadan önce seni arayıp haber verdiğini söyledi."

"Onu kaçırdılar..."

Sesim fısıltıdan farksız çıkmıştı. Deaton benim babam gibiydi, ve onu koruyamamıştım. "Şimdi, bana neler söylediğini tek tek anlatmanı istiyorum." Sheriff'in söylediği şeyle birlikte gözlerim yere eğilmişti.

"Ee... Şey..."

"O, garip hissettiğini, ve sanki onu birileri takip ediyormuş gibi olduğunu söyledi." Heaven'in nefes nefese içeri girmesiyle kurtulmuştum. Yoksa Sheriff'e her şeyi anlatmak zorunda kalacaktım. Ve bu da hiç hoş olmayacaktı.

"Senin okulda olman gerekmiyor mu, Heaven?"

Sheriff kaşlarını çatarak ona baktığında "Biliyorsunuz, Scott benim kardeşim gibidir, ve onun yanında olmak istedim." dedikten sonra omuzumu sıktı. Onun yanımda olması bana güç veriyordu. Çoğu şeyi bana o öğretmişti, ve çoğu zaman yanımda oluyordu. Benim alfam gibiydi.

"Scott"

Stiles'ın sesiyle ikimiz de ona dönmüştük. O da gelmişti, ama Lia yanında yoktu. "Lia nerede?" diye sordum endişeyle. "Okulda kalması gerekti, Allison'la birlikte. Öğretmen Jennifer Blake ikisini de kütüphaneye gönderdi."

Söylediği şeylerle biraz da olsa gerginliğim gitmişti, ama hala Deaton için endişeliydim. "Konuşmalıyız." İkisine de baktıktan sonra, gözlerimle hayvanların tutulduğu odayı gösterdim. Üçümüz de içeri girmiştik.

"Ne konuşacağız?" diye sordu Heaven kaşlarını çatarak. "Ona söylemeliyiz." Biliyordum, ona söylemezsek, her şey daha kötü olabilirdi. "Yani, gerçekten söylemek mi, yoksa söylediğin şeyi söylemiş gibi yapıp söylememek mi?"

Stiles kaşlarını çatarak bana baktığında derin bir nefes alıp "Anladın sen..." diye fısıldadım. "Scott, bunu yapamayız, bu büyük bir şey." Heaven dehşete düşmüş bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu.

"Annenin tepkisini hatırla. Kadın bir hafta hiçbirimizle konuşmadı, kabullenmedi. Peki babam nasıl kabullenecek?"

"Annemle aramızın kötü olması bizi daha çok yakınlaştırdı." Onu ikna etmeye çalışıyordum. "Bilmiyorum, Scott... Ona baksana, şaşkına dönmüş..." Gözleri dışarıdaki babasındaydı. "Çünkü hiçbir şey bilmiyor. Ve bu bilinmezlik onu karanlığa sürüklüyor."

"Bunu söylersek onun kötüleşmesinden korkuyorum, Scott. Buna kalbi dayanmaz diye korkuyorum. Ben onu kaybedemem... İkisini birden kaybedemem..."

Stiles'ın gözleri dolunca anında Heaven'in de gözleri dolmuştu. Elini tutarak "Buna izin vermem. Senin yalnız kalmana, babana zarar gelmesine izin vermem..." diye fısıldadığında ikisi bir birine baktı.

"Ama bunu yapamayız, Scott. Daha zamanı değil. Şimdi değil." diye bana baktığında Stiles'ın koluna daha çok sarılmıştı. "Peki ne yapacağız?" dedim ona bakarak. "Bize doğaüstü güçleri bulabilecek biri lazım. Bizden daha iyi olacak..."

Heaven bunu söyledikten sonra gözlerini yere dikerek düşünmeye başladı. "Lydia..." Stiles'ın fısıltısıyla ikimiz de ona dönmüştük. Anlamayarak ona baktığımızı hissedince "Lydia bize yardım edebilir." dedi.

Hiçbirimiz onun ne olduğunu bilmiyorduk, ama doğaüstü olduğundan emindik. Belki de o, sadece doğaüstü olayları, ve güçleri bulan biriydi?

***
(Yazardan)

Okulda olmalarına rağmen onları hiçbir şey durduramamıştı. Öpüşerek Lydia'yı kucağından sıranın üzerine bıraktığında Aiden kendi tişörtünü de üzerinden fırlatarak kenara atmıştı.

Yeniden gülümseyerek Lydia'nın üzerine geldiğinde artık ellerini gömleğinin içinden sırtında gezdiriyordu. Dudakları onunkilerle buluşmuş, ve tüm vahşiliğiyle üzerinde gezdiriyordu. Oradan Lydia'nın beyaz boynuna götürdüğünde zil sesiyle ikisi de bir anlığına donmuştu.

"O da neydi?" diye fısıldadı Aiden hafif telaşla. "Galiba yangın alarmı. Buradan çıkmamız gerek." Lydia onu biraz kenara itmeye çalışsa da, Aiden çekilmemişti.

"Olsun, belki de sadece okulun saçma teftişlerinden biridir..."

Lydia gülümseyerek parmaklarını onun çıplak vücudunda gezdirdi. "Hım... Bu nedense bana yangında ölen iki gencin son sözleriymiş gibi geldi... –elindeki tişörtü üzerine attı- Hadi, giyin, ve buradan çık." Aiden kıyafeti üzerine geçirdikten sonra Lydia'nın yanağına bir öpücük kondurdu, ve odadan çıktı.

Üzerini düzelttikten sonra o da dışarı çıkmak için kapıya yöneldi. Kapı kolunu tuttuğu an karşısında gördüğü insanla birlikte yüzünü ekşitti.

"N'aber?" Lia karşısında gülümseyerek ona bakıyordu.

"Senin burada ne işin var?"

"Bilmem... Peki, senin burada ne işin var?"

Yüzündeki gülümseme hala gitmemişti. "Sana ne?"

"O zaman ben söyleyeyim... O salak alfa bozuntusuyla buradaydın, değil mi?" Yüzündeki gülümseme silinmişti bunları söylerken. Lia alfalardan nefret ediyordu.

"Peki... Bundan sana ne?"

Lydia yüzüne o sinir bozucu gülümsemesini yerleştirdiğinda Lia yüzünü buruşturmuştu. "Onunla görüşmeni hiçbirimiz istemiyoruz, Lydia. Senin iyiliğin için." Bunları duyduğunda Lydia Lia'ya biraz daha yaklaştı.

"Hiçbiriniz bana karışmazsınız. İstediğimle görüşebilirim."

"Tamam, Lydia. Nasıl istersen öyle yap. Ama şimdi sana ihtiyacımız var." Stiles çok büyük bir kavgayı önlemiş gibi görünüyordu. İkisi de ona dönmüşlerdi, ama Lydia anlamamış gözlerle ona bakıyordu.

***

(Yazardan)

(Hastane)

Sheriff ağır adımlarla içeri girdi. Arabayı dün bulmasına rağmen cesedi de bulmuştu.

"Merhaba, Melissa." Karşısında duran kadına baktı. "Merhaba, Sheriff. Yoksa, onu buldun mu?"

"Evet. Ölmüş."

Bunları büyük hayal kırıklığıyla söylemişti. Doktorun ölmesini sindiremiyordu. "Boynunda ip izleri var mıydı?" Melissa'nın sorusuyla Sheriff gözlerini berelterek ona baktı. "Sen nereden biliyorsun?"

"Tüm vakalarda öyle bir iz var, Noah." diye cevap verdi.

Hala anlayamamıştı. Morga girdiklerinde Melissa hemen ellerine beyaz eldivenleri geçirerek bir cesedin yanına yaklaştı. Üzerindeki beyaz örtüyü açınca "İşte..." diye fısıldadı parmağıyla boynundaki izi göstererek.

"Peki, bununla mı öldürülmüş?" diye sordu Sheriff. "Hayır. Boynundaki yaradan önce ölmüş olmalı. Ellerine bak. Bu kesik izi değil, sanki elleri sıkı sıkı bağlanmış. Ve kurtulmak için çabalamış."

"Ama ölüm sebepleri bu değil..." diye fısıldadı Sheriff. "Evet. Ölüm sebepleri oksijen yetmezliği. Ama her hangi bir boğulma izi yok. Geriye sadece bir seçenek kalıyor."

"Ellerinden asıldı..." dedi Sheriff dehşete düşerek. Melissa kafasıyla onayladıkta "Peki bu onu kaç saat tutabilir?" diye sordu.

"Kendini daha fazla tutamaz, ve bırakırsa ölümü saniyeler içinde olur. Bunun için kendi ağırlığını koruması, ve ellerini kesinlikle bırakmaması gerekiyor. Ama bu... İmkansız..."

***


Blood and Revenge 2: Sırlar ortaya çıkıyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin