İyi okumalar. Medyadaki şarkıyı dinleyerek okuyabilirsiniz
***
(Yazardan)
Kapının önünde durup derin bir nefes aldı. İçeri nasıl gireceğini bilmiyordu, bu ona çok garip geliyordu. Ve Scott'ın "Allison'ın evine git" dediğinde Lia'nın yüz ifadesini gördüğünde bunun hiç iyi bir fikir olmadığını anlamıştı.
"Hey, içeri geçsene."
Kapı birden bire açılıp, üstüne de Allison'ın gülümseyen yüzünü gördüğünde garip olmuştu. Farklıydı, bilmiyordu. Bu yıl onu gördüğünden bugüne farklı hissediyordu. Ama ona nefret etmesi gerekiyordu. Çünkü hepsini öldürmeye yemin etmiş, ve üstüne de kendisini de korkunç şekilde yaralamıştı.
"Beni Scott gönderdi."
"Biliyorum, Isaac. Beni korumak için gönderdiğini de biliyorum." Diyerek kapıyı daha çok açtı. Elini "Geç" anlamında uzatmasıyla Isaac gülümseyip kapıdan içeri geçti.
"Bir şeyler bulduğunu söylemişsin Scott1a." Isaac bunu söyleyerek odadaki koltukta yayılırken, Allison gelip tam onun karşısında durdu. Yüzündeki anlamsız ifadeyle onu izliyordu.
"Ne?" diye Isaac de aynı şekilde ona bakınca "Bir şeyler buldum ve sen de burada yayılacak mısın?" diye sordu.
"Başka ne yapmamı bekliyorsun?"
Allison bu cevabın karşılığında sadece gözlerini devirdi, ve Isaac'in kolundan zorla tutarak, babasının çalışma odasına doğru sürükledi.
"Tamam, sert kız, gelmemi isteseydin, ben de gelirdim!" diye Isaac tısladı. Allison karşılığında bir şey söylemeden onun elini bıraktı, ve çalışma masasına yaklaştı.
"Burada babamın bir şeyler sakladığından eminim..." Fısıltılı sesi masanın üzerindeki eşyalara tek tek dokunmasına karışmıştı. "Evet, işte bu!" diye bağırdı elindeki mavi renkli ışığı ona göstererek.
"O da ne?"
"Yalnızca bu ışıkta onun işaretlediği yerleri görebiliriz."
Isaac anlamamış gözlerle ona baktığında Allison gözlerini devirerek masanın üzerinde mavi ışığı gezdirdi. İşaretlenmiş yerler tek tek görünüyordu. Tam 12 tane işaret vardı burada. Ve bir yerde dört tane işaret çizilmişti.
"Burada 12 tane işaret var..." diye Allison dehşetle konuştu.
"Ve 7 ölü bulundu... Yani bu demek oluyor ki..."
"Hala 5 kurban var!" diye ikisi de aynı anda bağırdı. "Evet, ben Scott'ı arayacağım." Isaac bunu söyleyerek cebinden telefonunu çıkarıp, numaraları tuşladığı zaman, Allison hala haritayı inceliyordu. Ama gördüğü şeyle ikinci şokunu yaşarken "Isaac dur..." diye fısıldadı.
Ama Scott çoktan telefonu açmıştı. "7-ci yerde Kimya öğretmenimiz Bay David'in ismi var..." diye Isaac'e baktı Allison.
"Artık çok geç. Onu da kaçırdılar."
Isaac'in söylediği şeyle Allison'ın boğazında sanki bir düğüm oluşmuştu. Hepsi bıkmıştı artık bunlardan. Scott artık onlara da haber vermişti Bay David'in kaçırıldığını. Şimdi geriye sadece bir şey kalıyordu. Babasının işaretlediği yere gitmek, ve o zavallı adamı kurtarmak...
***
(Heaven'den)
"Mızıkçılık etme, bugün müzik festivali var, biliyorsun!"
Stiles hala moralimi düzeltmeye çalışıyordu, ama olmuyordu. Evime gelmiştik, ve piyano çalışmaya çalışıyordum. Yapamıyordum, hep farklı notalara basıyordum, ve finalinde iğrenç bir ses çıkıyordu ortaya.
"Yapamıyorum işte!" diye bağırıp elimle piyanonun notalarına bastığımda sesler bir birine karışmış, kulağı sağır eden bir şey ortaya çıkmıştı.
"Bana bak..."
Stiles elimi tutup, oturduğum dönen masayı kendisine doğru çevirmesiyle ona baktım. Yere çökmüş, tam boy hizamda durmuştu.
"Bunu yapabilirsin. Sadece odaklan, tamam mı? Sen bu dünyada gördüğüm en yetenekli kızsın. Şimdi, kafandaki tüm düşünceleri sil, ve şarkını çal. Hadi..." dedikten sonra parmaklarımı piyano tuşlarının üzerine bıraktı.
Aslında... Onun dokunuşu beni kendime getiriyordu. Çok güzeldi, çok özeldi... Ona dönüp "Tamam, yapacağım..." diye fısıldadım, ve gülümsedim. O da bana karşılık olarak kocaman gülümseyip, elini yanağına dayayarak beni izlediğinde kıkırdamadan edemedim.
Tanrım, bu çocuğu bir gün bu kadar tatlı olduğu için öldüreceğimden korkuyordum!
Kafamı düşüncelerimden sıyrılmak için sallayıp, ellerimi notalarda gezdirdim. En sevdiğim şarkı melodileri benden istemsizce notalardan akıp gidiyordu.
Mad World... (Deli dünya)
Sözleri aklıma geliyordu, ama söylemiyordum. Çünkü bu melodinin büyüsünü bozmak istemiyordum. Bu şarkı beni anlatıyordu sanki. Sözleri, melodisi içimdeki paramparça duyguları yansıtıyordu.
Ve herkesin gördüğü Heaven, asıl Heaven değildi. Ben kırıktım, ben paramparçaydım. Hala 7 yaşındaydım. Geçmişim bile yoktu. Ailemin kim olduğunu bilmiyordum. Bir kardeşim vardı, ve o kardeşim de beni umursamıyordu bile.
Look right through me, Look right through me...
(Benim içimi gör, benim içimi gör)
Diye fısıldadım sonunda. Şarkının son parçasından bir cümleydi. Ama sanki beni yansıtıyordu o cümle.
"Senin içini görüyorum, Heaven."
Yanımda Stiles'ın olduğunu unutmuştum artık. Şarkıya kendimi o kadar kaptırmıştım ki, dünyayla olan bağımım bile kopartmıştım. Ellerimi durdurarak ona döndüm. Yüzünde gülümseme vardı. Hüzünlü gülümseme.
"Zaten görüyordun hep..." diye fısıldadım. Ben onu ilk gördüğüm andan itibaren tutulmuştum, ve bunun farkında bile değildim. Ama şimdi... Ona neden bu kadar aşık olduğumu sonunda anlamıştım.
O bana hep güveniyordu, ve güven veriyordu. O beni ben olduğum için sevmişti. Ve en önemlisi ise... O beni hiçbir zaman bırakmayacaktı. Bundan adım kadar emindim...
***
(Lia'dan)
"Hayır, Lia. Hiçbir yere gelmiyorsun."
Scott'ın konuşmasıyla ellerimi göğsümde birleştirerek, ciğerimdeki tüm havayı dışarı üfledim. "Ben de geleceğim. Sizi yalnız bırakamam, o kadar."
"Heaven'in yanında olman gerek. Biliyorsun, bu akşam festivalde çıkış yapacak. Ve sen bir insansın, Lia. Orada başımıza bir şey gelebilir."
"Allison da bir insan. O neden geliyor peki?!" diye bağırdım sinirle Scott'a. Bıkkınlıkla nefesini dışarı üfledi, ve yüzünü sıvazladı. "Çünkü o bir avcı." Diye cevap verdiğinde sinirim resmen tepeme çıkmıştı.
"Ama bu onun insan olduğu gerçeğini değişmez!"
Sesim tüm koridoru sarmıştı. Öyle ki, bazı öğretmenler dışarı çıkmış, neler olduğunu anlamak için etrafa bakmışlardı.
"Hiç vazgeçmeyeceksin, değil mi?" dediğinde şirince gülümseyerek, kafamı hayır anlamında salladım. Scott gözlerini devirerek kapıdan çıkınca ne yaptığını anlamamıştım. O yüzden de arkasından sadece gidişini izlemiştim.
"Gelmiyor musun?!" diye bağırmasını duyunca sevinçle gülümsedim, ve elimi yumruk yapıp "İşte bu!..." diye fısıltıyla bağırdım, ve zafer dansımı yaparak onun arkasından gittim.
Evet. Eski dedektiflik günlerimize geri dönüyorduk anlaşılan. Ve bu benim aşırı hoşuma gidiyordu.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Revenge 2: Sırlar ortaya çıkıyor
Fanfic****Blood and Revenge: Geçmişle yüzleşmenin devamıdır**** ... Kapıdan koşarak çıktığımda nereye gideceğimi çok iyi biliyordum. Eve gitmeyecektim. Kanada'ya dönecektim. Kafamı toparlayana kadar orada kalmam gerekiyordu. Yoksa... Çok kötü şeyler yapab...