İyi okumalar!
***
Gözlerimi güneşin ışıklarıyla rahatsızca açtım. Açmamla birlikte gördüğüm manzara karşısında kocaman gülümsemiştim. Stiles yüzü bana dönük şekilde, yüzünün yarısını yastığa gömerek uyuyordu.
Onun evinde geçirmiştim geceyi, çünkü kendi evim gidilemeyecek kadar dağınık ve pisti. Derek giden zaman sinirle odayı dağıtmış, sonra da bodrum kata çıkarak, oradan dört gün ayrılmamıştım. Canım istemiyordu, oradan çıkarsam kötü şeylerin olacağını seziyordum sanki.
Stiles'a biraz daha baktıktan sonra yavaşça bir kolunun altından çıktım. Ben çıktığım zaman bir şeyler mırıldanmış, yüzü ekşimişti.
"Şş... Uyu hadi..." diye elimi kolunda yavaşça gezdirdim. Yüzü eski halini alınca yataktan ayaklarımı sarkıtıp, saate baktım. Daha sabahın yedisiydi.
Kafamı sallayıp, gözlerimi ovaladım, ve odadan çıktım. Kapıyı arkamdan sessizce kapattım; Stiles'ı uyandırmak istemiyordum.
Banyoya girip, rutin işlerimi yaptım. Aynada kendime baktığımdaysa yine ve yine göz altlarımdaki halkavari morluklarla zombiye benziyordum. Tabi buna bembeyaz ten de eklenince herkesin beni hasta sanması yerindeydi.
Banyodan çıkıp mutfağa doğru giderken, gördüğüm yüzle kocaman gülümsemiştim. Sheriff elinde kahvesiyle birlikte, sabahın erken saatlerinde oturmuş, gazete okuyordu. İş elbiseleriyle bile olsa, kesinlikle yakışıklı adamdı.
"Günaydın, Sheriff."
Sesimi duyduğu an kafasını yukarı kaldırdı. Yüzünde kocaman gülümseme vardı, ama bu gülümseme yüzüme bakınca solmuştu.
"İyi misin, Heaven? Solgun görünüyorsun? Hasta mısın?"
"Hayır, bayım. Sadece biraz yorgunum, o kadar. İlginiz için teşekkürler."
Söylediklerime karşı yüzüme şüpheyle bakmıştı. Zihni beni doktora götürmek istediğini söylüyordu, ama bilmiyordu ki, bu solgunluk kan içince geçecekti.
"Vay canına, -saatine baktı- benim gitmem gerek, özür dilerim, Heaven. Stiles'ı uyandırabilir misin?"
"Ah, tabii ki, iyi günler, Sheriff."
Gülümseyip kolumu sıktı, ve hızlı adımlarla kapıya doğru yürüdü. Kapıdan çıkıp, arkasından kapatınca ne yapacağımı tam kestirememiştim.
Mutfağı taradıktan sonra aklıma gelen şeyle gülümsedim. Muhtemelen benden hiç kimsenin hayatta beklemediği şeyi yapabilirdim. Kahvaltı hazırlayacaktım.
Buzdolabını açtıktan sonra bir kaç saniye içini taradım. Dört tane yumurta çıkararak kırdım, ve çırparak kızgın tavaya döktüm. O kızarana dek en sevdiğim çikolatalı mısır gevreklerini kaplara dökerek, masaya yerleştirdim. Buzdolabından krem peynir, ve diğer şeyleri alıp onları da yerleştirdim. Yumurtayı çevirip, onları da kaba aldıktan sonra, kahve bulmak için dolapları karıştırmaya başladım.
Ama bir türlü bulamıyordum, ve bu beni sinirlendirmeye başlamıştı. En üstteki rafın kapağını açtığımda gördüğüm şeyle gözlerim neşeyle açılmıştı. Ama bir sorun vardı. Benim boyum oraya yetişmiyordu.
"Hadi ama..." diye mırıldandım parmak uçlarımda yükselirken. Neden şu vampir filmlerindeki gibi uçamıyordum ki? Koskocaman bir saçmalıktı.
Bir kez daha hamle edip yukarıya uzanmak isterken, kafamın üzerinden bir el kahve kabını alıp önüme koymuştu. Ellerini belime sarıp, kafasını omuzuma dayadığında gülümsemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Revenge 2: Sırlar ortaya çıkıyor
Fanfic****Blood and Revenge: Geçmişle yüzleşmenin devamıdır**** ... Kapıdan koşarak çıktığımda nereye gideceğimi çok iyi biliyordum. Eve gitmeyecektim. Kanada'ya dönecektim. Kafamı toparlayana kadar orada kalmam gerekiyordu. Yoksa... Çok kötü şeyler yapab...