İyi okumalar. Medya: Talia Hale.
***
(Yazar'dan)
O marş sesi kulaklarında yankılanırken gözlerini açtı. Buna o da dahil olmuştu artık.
"Neredeyim ben?"
Bedenine değen soğuk esintiyle titremişti. Yağmur çiseliyordu kafasından aşağı. Boğazında keskin bir acı hissettiğinde nerede olduğunu anlamıştı.
Ormanda elleri ağaca bağlı bir şekilde duruyordu. "Lütfen, bunu yapma... Ne istiyorsan yaptım!" diye bağırdı korkuyla. Sonunun diğerleri gibi olmasını istemiyordu. Ama karşısındaki şey onu dinlemiyordu. Karşısında o vardı.
Görüntüsüyle bile içine ürperti yayan Darach...
"Lütfen, sana yalvarıyorum!"
Ellerini hareket ettirdikçe sanki bir şey saplanıyordu bedenine. Bay Harris korkuyordu.
"Hala bana ihtiyacın var! Diğerlerini de bulmana yardım edebilirim, lütfen! Ben daha gencim, bunu bana yapma!"
Darach onu dinlemiyordu. Arkasına doğru gitti adamın. Boğazındaki ipi elleri arasına aldı.
"Yapma, bana ihtiyacın var!" diye bağırdı tüm gücüyle. Kafasına yağan yağmur onun konuşmasını engelliyordu. "Bırak beni!!" Tüm gücüyle son kez bağırdı.
"Lüt..."
Sözlerini yarım bırakan o güçlü ip gerilme sesiydi. Kafası öne doğru gelirken, son kez hırıldadı. Boğazındaki ip sıkılaştı, ve tüm acı bedenine yayıldığında bunun son acısı olduğunu anlamıştı. Gözlükleri yere düştü, ve kafası yere eğildi. O da artık kurban olmuştu.
O da ölümü tatmıştı...
***
(Heaven'dan)
Adımlarımı yavaşlatan cebimde titreyen telefon olmuştu. Derek'i görmek için onun evine gelmiştim. Buraya nasıl geldiğim hakkında hiç bir fikrim yoktu. Sadece kafama esmişti.
Telefonu cebimden çıkararak, ekrana baktım. "Evet?" diye cevapladım.
"Neredesin?"
Stiles'ın sesi endişeli, ve heyecanlı geliyordu. "Sonra konuşabilir miyiz?" dedim kapıdan içeri girerken.
"Heaven, okula gelmelisin..."
Stiles'ın sözünü yarıda keserek "Sonra, Stiles. İşim var." dedim ve telefonu daha fazla dinlemeden kapatıp cebime yerleştirdim yeniden.
"Neden geldin?"
Sesle ürkerek, gözlerimle onu aradım. Merdivenlerin en başında, umursamaz tavırlarla bana bakıyordu Derek.
"Koca oğlanı merak edemez miyim?" diye sorusuna soruyla yanıt verdiğimde gözlerini devirdi.
"Hayır, etmemelisin."
Merdivenlerden inerken cevaplamıştı söylediğim şeyi. Ceketimi çıkarıp kenara attım, ve koltukta oturdum.
"Belki konuşmak istemişimdir, olmaz mı?" İnatla onunla konuşmaya çalışıyordum.
"Heaven, buradan gitmen gerek. Daha fazla seni bulaştırmak istemiyorum bu işlere."
Söylediği şeyle gözlerimi devirdim. Baygın baygın ona bakıyordum.
"Erica yüzünden kendini suçlamaktan vazgeç, Derek. Onun senin ufak pençe atmanla öldüğünü zannetmiyorum."
Aslında tam da bunun için gelmiştim buraya. Erica'nın ölümü büyük bir soru işaretiydi. Hiç bir zaman bir pençe yarasıyla ölemezdi o.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Revenge 2: Sırlar ortaya çıkıyor
Fanfikce****Blood and Revenge: Geçmişle yüzleşmenin devamıdır**** ... Kapıdan koşarak çıktığımda nereye gideceğimi çok iyi biliyordum. Eve gitmeyecektim. Kanada'ya dönecektim. Kafamı toparlayana kadar orada kalmam gerekiyordu. Yoksa... Çok kötü şeyler yapab...