32. Bölüm ~ Ölecek dört kişi.

2K 54 2
                                    

İyi okumalar!

***

(Yazardan)

Durmadan öpüşüyorlar, geceyi güzel geçirmeye çalışıyorlardı. Ama sakin olmaları da gerekti, çünkü Koç böyle bir şey olmasını istemiyordu. Ayağıyla kitapları yere atınca Danny dudaklarını Ethan'dan çekti.

"Geziye ders mi getiriyorsun?"

Ethan'ın sorusuna Danny gülümseyince "O zaman seni ödevlerinden alı koymayayım..." diye fısıldadı Ethan. "Hayır, şimdi seninle vakit geçirmek istiyorum." dedikten sonra Danny Ethan'ın kolundan tuttu. İkisi de bir kaç saniye bir birine baktıktan sonra gülümsemişlerdi.

Ethan yeniden Danny'nin üzerindeki yerini aldı. Arzuyla öpüşüyorlar, sanki bugünün son günleriymiş gibi davranıyorlardı. Ethan dudaklarını Danny'nin göğüslerinde, oradan da karnında gezdirmeye başladı. Mutluydu. İlk kez kendini bu kadar özgür, ve sevgi dolu hissediyordu. Danny ona hayat veriyor gibiydi.

Kafasını yukarı kaldırarak yeniden dudaklarını onun dudaklarına bastırdı. Delice öpüşmelerinin arasından Danny onun sırtını sıkı sıkı kavramıştı. Ethan omurgasının oynadığını hissettiğinde durdu. Telaşla Danny'e bakıyordu.

"Ne oldu?"

Danny'nin endişeli gözlerini üzerinde hissettiğinde kafasını salladı, ve yataktan kalktı. Bir şey yapmalıydı. Sırtı çok ağrıyordu. "Şey... Aa, ben şimdi geleceğim..." deyip arkasına bile bakmadan banyoya doğru koşmaya başladı.

Banyoya girdiği an ilk işi aynada sırtına bakmak olmuştu. Hiçbir şey yoktu. Sanki omurgası az önce hiç oynamamış gibiydi. Suyu açıp elini yüzünü yıkadıktan sonra yeniden aynaya bakmaya başladı. Bu kez garip şeyler oluyordu.

İlk önce sesler duydu. Kulağı sağır eden çığlıklar, ölüm çığlıkları... Sanki binlerce kadın ve çocuk kulaklarının dibinde bağırıyorlardı. Sonra onu gördü... Karnından çıkan kafaları, derisini yüzecek gibi görünüyorlardı. Hepsi ağzını açıyor, derinin altından çıkmak için can atıyorlardı.

"Tanrım, bu da ne?!" diye bağırdı Ethan ellerini karnına götürerek. Onları yok etmek istiyordu. Canını yakıyorlardı, ona rahat vermiyorlardı. Kenarda duran gömleğini üzerine geçirdi. Buradan çıkması gerekiyordu. Kimsenin gitmediği yerde olmalıydı...

***
(Lia'dan)

Heaven'ın nasıl olduğunu düşünüyordum durmadan. Ve onun... Isaac'in. Ona çok kızgındım, ama yine de düşünmeden edemiyordum. Kafamdaki düşüncelerdan Lydia'nın sesiyle ayrılmıştım. "Bakın orada yazıyordu." Elini uzattığı yere baktığımızda Allison'la şok içinde bir birimize baktık.

"Lydia, sen 198 yazıyor dememiş miydin?"

Allison'un sorusuyla Lydia da oraya odaklanmıştı. "Ama... 198'di... Az önce o kadardı..." Sesi titremişti. "Şimdi 202 olmuş. Yani dört kişi daha mı ölmüş?" diye yüzümü buruşturarak sordum. Burada kimse ölmemişti ki...

"Ya da... Ölecek."

Lydia boş gözlerle öne doğru baktığında "Kim?!" diye sordum endişeyle. "Ya doğaüstülere zarar gelirse?" Allison tereddütle bize baktığında kafamı hayır anlamında salladım. Onları kimse öldüremezdi... Burada düşman yoktu.

"Dört kişi çoğalmış. Scott, Heaven, İsaac ve Boyd..." Lydia onların adlarını söyledikçe parmaklarıyla tek tek sayıyordu. "Saçmalamayın, onlar neden öldürülsün?" Kaşlarımı çattım. Aklımdaki sesleri susturmaya çalışıyordum. Ya öldürülürlerse?

"Stiles'a haber vereceğim."

Onları daha fazla dinlemeyerek telefonu cebimden çıkardım, ve Stiles'a buraya gelmesi için mesaj attım. "Odaya gidelim. Orada bir şeyler düşünürüz." Allison ikimizin de kolundan tutup yukarı sürükledi.

Blood and Revenge 2: Sırlar ortaya çıkıyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin