İyi okumalar.
***
Ayaklarımı kendime çekerek Heaven'in odasında oturmuştum. Evde yoktu. Telefonu olmadığı için ona hiçbir yerden ulaşamıyordum. Oda tamamen Heaven'in parfümü kokuyordu. İlk kez bu kadar yokluğunu hissediyordum.
Bizim bağımız yalnızca arkadaşlık değildi, bunu anlamıştım bu akşam. Biz kuzendik. Biz gerçekten kardeştik! Sevinmeliydik buna ikimiz de. Ama o sadece yıkılmıştı bunu duyduktan sonra. Heaven'i gerçekten seviyordum. Ve onun böyle olması beni fazlasıyla üzüyor, hatta yıkıyordu.
"Geri gelecektir."
Duyduğum sesle birlikte kafamı yukarı kaldırıp sırtını duvara yaslamış İsaac'e baktım. Dolmuş gözlerimi elimin tersiyle silerken "Ne zaman geldin?" diye soru yönelttim ona. Sırtını kapıdan ayırıp, adımlarını bana doğru attı.
"Bir kaç dakikadır. Duvarı izliyordun, beni fark etmedin."
Söylediği şeyle birlikte ellerimle yüzümü örttüm. "O çok üzülüyor, İsaac. Hayat onu doğduğundan beri yıkıyor, ve ben buna katlanamıyorum artık... Aynı kaderi taşıyoruz sanki. İkimiz de sahte ailelerimizin yalanlarıyla büyüdük."
Sırtımda elini hissettiğimde ellerimi yüzümden çektim. "Lia. Onlar her ne kadar sizin aileniz olmasa da, size iyi bakmışlar. Bazı gerçek ebeveynler bazen çok kötü olabiliyorlar. Mesela... Benim babam gibi..." Sesi sonlara doğru çatallaşmıştı, ama bunu durdurarak, boğazını temizledi.
Bazı dediği şeyler doğruydu aslında. Ne kadar bize yalan söyleseler de, bizim iyiliğimiz için yapmışlardı bunu. Bizi seviyorlardı. Bu zamana kadar eksikliğini hissettirmemişlerdi ailelerimizin.
İsaac'in gözleri bir noktaya doğru bakarken, elimi yüzünü yaklaştırdım. Yanağına dokunurken gözlerini kapatmıştı. "İyi olacağız... Hepimiz iyi olacağız..." diye fısıldadım. Kafasını hafifçe salladıktan sonra dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı. Küçük bir öpücük kondurmuştu, ama bu bile benim nefesimin kesilmesine yol açmıştı.
Ayağa kalkıp elini bana uzattığında şaşkınca ona baktım. "Burada mı oturacaksın tüm gün?" diye sorduğunda kafamı evet anlamında salladım. Gözlerini devirmişti bu hareketime. "O zaman Heaven'i kim arayacak?"
Sorduğu soruyla birlikte gözlerim faltaşı gibi açılırken, vakit kaybetmeden ayağa kalktım. Uzattığı elinden tutup, odadan bir hışımla çekiştirerek dışarı çıkarttım. Sonunda... Sonunda onu bulacaktık...
***
(Scott'dan)
Kapısının önünde dururken bedenim titremeye geçmişti sanki. Onunla kaç zamandır doğru düzgün konuşamıyordum, ve şimdi elime bir fırsat geçmişti. Yumruk halindeki elim kapısına doğru giderken nefesimi düzene sokmak için duraksadım. Kapıyı çaldığımda içeriden o ses gelmişti.
"Gel, baba."
Bu sesi o kadar özlemiştim ki... Onu o kadar özlemiştim ki... Kapıyı açıp, kafamı hafifçe gösterdim.
"Merhaba."
Sesim titremiyordu, kendimi sıkmıştım. "Scott? Sen nasıl içeri girdin?" Sesi telaşlı hal almıştı, ve beni karşısında gördüğü an ayağa fırlamıştı.
"Şey, beni baban içeri aldı."
Odaya bir adım atıp, kapıyı arkadan kapattım. Yatağına oturarak "Niye geldin?" diye sordu. Saatlerdir cebimde taşıdığım şeyi çıkararak ona gösterdim. "Bunu okulun bahçesinde buldum. Erica ve Boyd'un delirdiği dolunay gecesinde orada olduğunu biliyorum."
Duyduğu şeyle afallamış olacak ki, kaşlarını çatarak bana baktı. "Babamındır." dediğinde gülerek "Baban ikinizin de bu işlerden uzak kalacağını söylemişti." diye cevapladım. "O zaman... Başka avcılardandır." Hala inat yapıp, yalan söylüyordu.
"Allison..." dedim duraksayarak. "Hiç bir avcı böyle bir ok kullanmıyor, Allison." Dediğim şeyle birlikte sıkıntıyla nefesini dışarı üfledi. "Seni kurtarmaya çalışıyordum." diye cevap verdiğinde gülmemi engelleyememiştim.
"Ben bir kurt adamım. Kendimi korurum."
"Ben de avcı olarak yetiştirildim."
Allison gülümseyerek bir adım öne geldiğinde "Pençelerim var." diye ellerimi ona gösterdim. "Benim de oklarım var." Bakışlarını oklarına doğru çevirdiğinde kafamı salladım.
"Ben senden daha hızlıyım."
"Ben senden daha zekiyim."
Eliyle kafasını gösterdiğinde gülümsemem tüm yüzüme yayıldı. "Ben bir kurt adamım." dediğimde söyleyecek bir şey bulamamış olacak ki, ilk önce ağzını açtı. Sonraysa "Ben kendimi koruyabilirim." Diye cevapladı.
"Kanıtla o zaman."
Dediğimde gülümsemişti. Tam bir şey yapacak diye düşünürken, arkasını dönüp, yatağına doğru adımlamaya başladı. Kaşlarımı çatıp, ne yaptığını anlamaya çalışırken, birden arkasını döndü, ve bana hızlı bir yumruk attı.
Yumruğunu havada yakalamıştım, ama o durmamıştı. Diğer eliyle de yumruk attığında onu yine durdurdum. Şu anda burun buruna duruyorduk, ve bu çok tehlikeliydi.
Beklemediğim anda alt taraflarda olan sızıyla iki büklüm yere yığılmıştım. Erkekliğime tekme atıp, uzaklaşmıştı benden. Acıyla yere çökmemden zevk almış gibi gülümsüyordu.
"Kendimi koruyabilirim demiştim." Zaferle ellerini göğsünde birleştirdiğinde tüm hızımla ayağa kalktım.
Yine bana doğru gelerek yumruk ve tekme atmaya çalışmıştı, ama bu kez tüm yaptığı şeylerden kendimi koruya bilmiştim. Bir kez daha yumruk atınca iki elini de tuttum, ama kendimi tutamayarak onun üzerine kapaklanmıştım. Şokun etkisiyle ikimizin de nefes alışverişleri çok hızlıydı.
Burun burunaydık. Nefesimiz bir birimizin dudağına çarparken, onu öpmemek için kendimi zor tutuyordum. Gözlerim dudaklarında ve gözlerinde dolaşıyordu.
"Şey, üzerimden kalkar mısın?" diye sorduğunda kendime geldim, ve ayağa kalkarak, onun da kalkmasına yardım ettim.
Ayağa kalktığında yine bana saldırmıştı, ama bu kez elini istemeyerek de olsa sıkmıştım. "Allison, bu kadar şey olurken senin etrafta dolaşmanı istemiyorum." dediğim anda yüzünü acıyla buruşturmuştu. "Bırak kolumu!" diye bağırdığında ne olduğunu anlamıştım.
Kolunu bıraktığım an eli kıpkırmızı olmuştu. "B-ben özür dilerim..." diye fısıldayıp eline dokunmak istediğimde "Dokunma!" diye bağırdı. Kendimi geri çekmiştim anında. Arka arkaya gidip, yatağının yanında çökerken, gözlerinde yaşlar birikmişti.
"Haddimi bildirdin, Scott. Sen kazandın. Artık etrafınızda olmayacağım."
Sesi alaylı çıkmıştı. Ağzımı açıp bir şey demek istemiştim, ama son anda vazgeçtim. Kapıya doğru gidip açarken, arkamı dönüp, ona baktım. Elleri kafasının üstünde, yerde oturuyordu.
"Allison. Ben seni korumaya çalışıyorum. İkizlerin bizi nasıl kışkırttığını gördün. Alfalar az kalsın Heaven ve Derek'i öldürüyordu bugün. Sana bir şey olmasını istemiyorum. Onlar kötü. Onlar bu zamana kadar gördüğümüz en kötü niyetli düşmanlar. Onlarla savaşamıyoruz bile, Allison. Hiçbirimiz onları yenemiyoruz. Sana bir şey olsa ben... Ben dayanamam... Ve bazı zamanlarda seni korumak için ben yanında olamam, Allison. Olamam..."
Bunları söylediğimde kafasını ellerinin arasına aldı. Bana bakmıyordu. "İyi geceler..." diye fısıldadım kapıdan çıkarken. Dış kapıya yönelip evden tamamen çıkarken, kapıyı arkamdan örttüm, ve asansöre doğru yürümeye başladım.
Düğmeyi basmak isterken, bir sopa durdurmuştu asansörü. Kafamı kaldırıp asansöre binen adama baktım. "Sen?" diye mırıldandığımda gülümsemişti.
"Merhaba, Scott. Seninle birebir tanışmak çok iyi oldu." dediğinde şaşkınlıkla karşımda duran kör adama baktım. Bu oydu. Hastanede gördüğüm adam. Ve alfaların alfası olan Deucalion...
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Revenge 2: Sırlar ortaya çıkıyor
Fanfic****Blood and Revenge: Geçmişle yüzleşmenin devamıdır**** ... Kapıdan koşarak çıktığımda nereye gideceğimi çok iyi biliyordum. Eve gitmeyecektim. Kanada'ya dönecektim. Kafamı toparlayana kadar orada kalmam gerekiyordu. Yoksa... Çok kötü şeyler yapab...