İyi okumalaar. Medyada Heaven Diana Jones var (aslında Clary Fray ama siz onu Heaven gibi düşünün ajdbhabdhab) İzleyebilirsiniz <3
***
(Yazardan)
(17 yıl önce)
Elinin altındaki çiçekleri okşadı. Papatyalar, laleler, ve diğer güzel kokulu çiçeklerin kokusu ciğerlerine doldukça kendini daha iyi hissediyordu. Otların arası ona eviymiş gibi geliyordu. Çıplak ayaklarını toprağın üzerine sürdü. Sanki toprak ona daha çok güç veriyordu.
O sırada karşısına konulan papatyalarla gülümseyerek bakışlarını yukarı kaldırdı. Görüş alanın giren bir çift mavi denizleri andıran göz ona çok iyi hissettirmişti.
"Edmon..." diye fısıldadı papatyaları yerden burnuna yaklaştırdığında. Edmon gülüp Talia'nın dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. Onu bulduğu için kendini şanslı hissediyordu. Çünkü kendisine çok benziyor, ruh eşi gibiydi.
"Sana benziyor... Ve doğacak kızımıza..."
Elini Talia'nın karnına yavaşça yaklaştırdı. Kızının kalp atış seslerini duyuyordu. Gözlerini yavaşça kapatıp dinledi. Bu hızlı atan kalp sesi ona kesinlikle tüm ninnilerden daha çok huzur veriyordu.
"Evet, Edmon... Bizim kızımıza..."
Talia parmaklarını Edmon'un elinin üzerine koydu. Mutluydu, yıllar sonra yeniden aşkı bulmuştu. Ve bu aşk, gerçek aşktı. Onun mühürüydü. İkisinin de bir birinden başka kimseleri yoktu.
Bir de oğlu vardı Derek adında. Edmon onu kendi oğlu gibi kabullenmişti, ama daha karşısına çıkmamıştı. Korkuyordu, ters tepki vermesini istemiyordu. Ve onun melez olduğunu öğrendikten sonra neler yapabileceğini düşündükçe tüyleri ürperiyordu.
Yarı kurt olsa bile, içinde vampir hisleri vardı. Ve vampir ırkıyla kurt ırkı bir birine düşmandı. Yalnızca ikisinin sürüsünden başka. Talia ve Edmon barış imzalamış, bir biriyle iyi geçiniyorlardı.
Talia'nın elinden papatyanın taçyaprakları dökülünce Edmon düşüncelerden çıkıp ona baktı. Yüzünde garip bir ifade vardı. "Talia, iyi misin?"
"Hayır... Hayır, galiba o geliyor..." diye fısıldadı Talia güçsüz çıkan sesiyle. Evet, o geliyordu. Tüm zamanların en güçlü doğaüstüsü olacak çocuk, dünyaya geliyordu...
***
Sonunda o doğmuştu. Minik elleri annesinin yüzünde dolaşıyor, kocaman, ela gözleriyle etrafa adeta neşe saçıyordu. Güzeldi... Çok güzeldi, ve bekledikleri gibi kan içmek istememişti doğduğu an. Annesini öldürmek, ve ya kemirmekte istememişti. Sadece şefkat istemişti. Doğduğu an kollarını annesine sarmıştı.
"Çok güzel..." diye fısıldadı Talia gözlerini onun yüzünden çekmeden. Sanki ilk kez anne oluyordu. Bebek kendisine verilen bir armağandı. Ve o armağanı ömrü pahasına koruyacağını biliyordu.
"Talia..."
İçeri giren bir adamla kafasını yukarı kaldırdı. Kapının önünde duran adamı incelerken, Edmon da yanından kalkmış, ayağa dikilmişti.
"Ne oldu, Deucalion? Kötü bir şey mi var?"
Edmon'un sorusuyla Deucalion bakışlarını bebekten çevirip Edmon'un üzerinde durdurdu. Endişe dolu gözleri her şeyin habercisiydi. Kötü şeyler olduğu kesindi.
"Onu almaya geliyorlar, Edmon. Korktuğunuz şey doğru çıktı."
"Nasıl yani?"
Talia'nın korku dolu çıkan sesine karşın Deucalion yutkundu. Söylemek istemiyordu, onu ne kadar acıtacağını biliyordu. Ama eğer buradan gitmeseydi, tüm doğaüstülerin başına bela olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Revenge 2: Sırlar ortaya çıkıyor
Fanfic****Blood and Revenge: Geçmişle yüzleşmenin devamıdır**** ... Kapıdan koşarak çıktığımda nereye gideceğimi çok iyi biliyordum. Eve gitmeyecektim. Kanada'ya dönecektim. Kafamı toparlayana kadar orada kalmam gerekiyordu. Yoksa... Çok kötü şeyler yapab...