Kahvelerimizi içtikten sonra vakit gelmişti. Mehmet'i odada bırakıp koridora çıktığımızda Esra,
''Genç kız, müsait olmaya bilir. Ben önden gireyim. Seslenince gelirsin '' diyerek karşıdaki odanın kapısını tıklatıp içeri süzüldü. Girmesiyle de şakımaya başladı.
'' Nasılmış hastamız. Tansiyon düzene girmiş. İlaçların saati geldi mi? '' diyen Esra'ya zayıf bir ses karşılık veriyordu.
'' A siz Burak'la tanışıyordunuz. Beni ziyarete gelmişti. Burak koridorda bekleme canın gel bak Ceren'i tanıyorsun.'' Bizim cadı Esra yanlış meslek seçmiş, tam tiyatrocu olurmuş fikri hızlıca zihnimi yokladı. Mahcup bir şekilde odaya girdim. Yaptığımızın hiçbir mantıklı açıklaması yoktu ama dün akşamdan beri aklından çıkmayan bu fikir mantığımı esir almıştı. Yarın her şey için çok geçti. Araya kilometrelerce mesafe girecekken ben belirsizlikle nefes bile alamıyordum. Tek bir ışık görsem karanlıklarım aydınlanacak, belki de o ışığa tutunacaktım.
Ağır adımlarla girdiğim odayı, tavan lambaları yerine baş ucunda ki led ışıklar aydınlatıyordu. Esra ambiyans olsun diye bilerek mi yakmadı? Bu kızdan korkulurdu.
''Gel canım gel. Biraz işim var, iki dakika bekle çıkarız. '' dedi. Kendisi masadaki dosyaya eğilmiş önemli bir şey okuyormuş gibi bekliyor. İçinden güldüğüne yemin edebilirim. Beni böyle çaresiz izlemek, çok hoşuna gidiyor olmalı.
Ceren benim odaya girdiğimi anlayınca ufak kıpırdanışlarla alelacele kendine çekidüzen vermeye çalıştı. Boynunu öğleye nazaran bir nebze daha oynatabiliyordu. Çekimser adımlarla iyice yaklaşınca bu konuşmanın tahmin ettiğimden daha da zor olacağını maalesef anlamış bulundum. Bu gece çok uzun olacaktı. Arkamdaki kapıdan ya hiç ya da tam olarak çıkacaktım. Sesimin tınısından korkarak tüm nezaketimle,
'' Nasılsınız? '' dedim. Sesim hafif bir gülümsemeyle karışık çıkmıştı.
''Daha iyiyim.'' dedi. İçimde milyonlarca kelebekler uçuştu.
''Buna çok sevindim.'' Şimdi nasıl devam edeceğimi bilemeden sap gibi başımı Esra'ya çevirdim. Başını önündeki dosyadan kaldırmasa da gülmemek için dudaklarını sıktığı aşikardı. İçimden bir ses, şu anı bir ömür boyu her fırsatta hatırlatacağını söyledi. Yavaşça başını kaldırıp,
"Ceren, Burak benim kuzenim. Aynı sokakta oturuyormuşuz. Bunca zaman hiç karşılaşmamamız çok yazık olmuş. Bu tanışma beni başı itibariyle üzse de vardığı nokta itibariyle bir hayli heyecanlandırıyor." dedi. Masanın üzerinde duran dosyayı alarak ''Ben şu değerleri defterime not alayım. Hemen geliyorum.'' diyerek odadan çıktı. Yalancılık bu kızın ruhuna ne ara bu kadar işledi. Arkasından sap gibi öyle kalınca durumu kurtarmak adına,
''Bu doktorlar biraz böyle garip oluyorlar. '' dedim. Hafifçe şirinleşerek, maksadım muhabbet açmaktı.
''Birşeylere mecbur bırakılmak canını sıkmış olabilir. '' diye cevap verdiğinde dona kaldım. Küçük oyunumuz bu kadar çabuk bitmiş olamazdı herhalde. Benden cevap bekleyen bir çift mücevher ısrarla gözlerime kilitlendi. Zaman kazanmaya çalışsam da o gözler bana böyle bakarken asla toparlayamazdım. Bir şekilde amacımı anlatmaya başlamalıydım.
'' Hep böylemi bakarsın.'' deyiverdi dudaklarım. Benim suçum yok.
''Nasıl ?'' dedi. Böyle bir soruyu beklemediğine kalıbımı basarım. Ben bile kendimden beklemezdim. 'Dün akşam fotoğrafın beni çok etkiledi. Kendimi frenleyemedim. Şimdi karşında göğsümü tekmeleyen kalbimle cebelleşiyorum.' dese miydim? Hafif kıpırdanarak tekrar sordu.
''Nasıl bakıyormuşum.'' dedi. Hafif kaşları çatılmıştı. Çatık kaş bir insana bu kadar mı yakışır. Pencereye doğru geri adım atarak sırtımı dayama ihtiyacı duydum. Ben otuz yıldır ne sınavlar atlattım, hiç bu geceki kadar kuyruğu dik tutayım diye ter dökmedim. Heyecandan ensemden sızan bir iki damlanın boynumdan aşağıyı kayması sırtımda soğuk bir his yarattı. Kelimeler yine tıkanmıştı. Bocalamış bir şekilde,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVDİM KOMUTANIM. (Kitap Oldu)
RomanceÇok şey istemedim ben. Sadece sevmek... Pahalı hediyelerin olmadığı, maskesiz, yalın yüzlerin ışığında aydınlanmak, yapmacık tavırların çok uzağında özlediğim kendim olabilmek. Bahar yağmurlarında ıslanmak, yarımken tamamlanabilmek istedim. En de...