32. bölüm

1.4K 132 77
                                    

     Esra kayınvalidesinin arkasından dolandı, kadıncağızın boynuna sarılıp sulu bir öpücük kondurdu, Canan teyze neye uğradığını anlamayıp yerinde zıpladı. Anlayacağınız süpürgeli cadı sadece arabanın içindekileri değil, masadakileri de hayata bağlıyor.

"Dur deli kız." dedi kayınvalidesi ama o 'dur" dedikçe Esra diğer yanağından öptü.

Burak'la Mehmet arabadan poşetleri almaya gittiklerinde masaya oturup bende Esra'nın yaptıklarına güldüm, diğerleriyle birlikte... Taa ki birkaç masa ilerde Kaan'ı görene kadar. Piknikte, hem de iki tane yüzbaşı yanımızdayken de mi, bu korumalar yanı başımızda olacak? Birden ciddileşen yüzümün halini gören Esra gülerek, baktığım yöne doğru bakış attı, yine bana dönerek 'normal bir şey, takma' dercesine iki gözünü yumarak gülümsemesine devam etti. 'Sizin ne işiniz var burada der gibi bakmış olacağım, Kaan başıyla iyi günler selamı verdi. Babamlar fark ettiler mi diye onlara doğru döndüm ama onlar çoktan masadan kalkmış, yandaki sabit barbeküyü yakmakla meşguller.

İnsan izlenirken nasıl eğlenir, buda ayrı bir konu benim için. Arabada kalan neşem Kaan'ın varlığıyla son buldu. Sessiz sessiz oturmam annemin dikkatini çekmiş,

"Yavrum, iyi misin?" diye sordu. Bu kadar çok belli ettiğimin farkına vardığımda kafamdaki serseri düşünceleri dağıtıp ortama katılmaya karar verdim.

"İyiyim. Yazmam gereken bir ödev var da. Aklıma geldi. Onu düşünüyordum." dedim. Sonrada hala erik yiyen Esra'nın önünden erikleri alarak "Çocuğu erik komasına sokacaksın nerdeyse, ara ver." dedim. Bunu beklemeyen Esra gözünü masanın ortasında duran çileklere dikti.

"Haklısın ablası, çok yedim bunlardan. Bir koşu şu çilekleri yıka da gel hadi. Benim biraz tansiyonum düştü. Kaldırma beni." dedi. Az ilerde çeşme var. Başıyla o yönü işaret etti. Babamların yanındaki Burak'a seslenerek

"Sende şu sebzeleri al. Kovayı da al. Mehmet sende şu bardakları topla. İlerideki çeşmede yıkayın gelin. Bende Canan teyzelere yardım edeyim." dedi. Hınzır... Bizi Burak'la baş başa gönderecek, dikkat çekmeyelim diye Mehmet'ini de kattı yanımıza. Bende Ceren'sem Mehmet daha masadakilerin menzilinden çıkar çıkmaz yanımızdan uzaklaşacak. Biz kirli bardaklarla meyve, sebzeleri alıp çeşme istikametine yöneldik, ardımızdan

"Ay vaz geçtim geleyim ben de. Bir yüzüme su tutayım bari," dedi. Yerinden kalkıp peşimize düştü. O kadar güzel oynuyor ki kimse rol yaptığını anlamadı. Biz hariç. On on beş metre ilerledikten sonra, "Ay Mehmet'im ben üşüdüm. Elindeki şeyleri şu eziklere ver. Biz arabadan hırkamı alalım." dedi bana bakarak,

"Ezikler, şu ezikler?" dedim, yüzüme şaşkın bir ifade yerleştirerek. Gülmemek için dudaklarımı 'olmadı ama' der gibi büzerek baktım. Yutkundu. Elini beline koydu. Gözlerini kısarak sahte bir ciddiyete büründü "Mehmet'im şu ezik beni arka koltuktan indiren, yanındaki de ona ses çıkarmayan arkadaşı. Gel biz gidelim yıkasınlar o ellerindekileri şeyleri," dedi. Mehmet karısının oynadığı tek kişilik piyesi hayranlıkla izledi.

"Valla korkulur senden hayatım. Çenen bir susmadı. Yorulmadın mı?" dedi. Teessüf ederim der gibi bize göz deviren Esra'ya bakarak,

"Erik çarptı. Önünden almasam midesini onunla dolduracaktı tıka basa. Tafrası bana." dedim. Keyifli keyifli Mehmet'inin koluna girdi.

"Ayy çekemeyecem şimdi bunları. Gel hayatım biz arabada bekleyelim. İşleri bitince haber verir bu erikler ay ezikler." diyerek arabanın yanına doğru ilerledi. Arkasından gülerek baktım. Burak'ın da aynı gülümsemeyle beni izlediğini fark ettim. Yüzümdeki gülümsemeyi kesmeden ilerdeki çesmeye yöneldim. Arkamdan yetişip elimi tuttu. Önce tuttuğu elime sonra yüzüne baktım.

SEVDİM KOMUTANIM. (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin