"Zeynep Hanım kim bunlar. Neden size silah çektiler. " diye bir çırpıda sordum. Zeynep Hanım damdan düşer gibi sorulmuş bu soruya bir cevap vermek yerine eşine baktı. Onay bekler gibi bekledi. Sorusuna pek bir cevap alamadı, bana dönerek, bilmiyorum anlamı içeren, omuzlarını kaldırıp, ellerini açtı. Anlatacak çok şey var da, yok der gibi ifadesiz baktı. Sanırım kendisini aşan bu cevabı diğerlerinin vermesini istiyor. Bekledim.
Diğerleri de pek hevesli görünmüyorlar. Arkamda duran Burak beye dönüp, sessizce,
"Konuşmak istiyorum." dedim. Gözlerini yüzümde gezdirdi. Kararlı olduğumu sezince,
"Konuşalım," dedi ve elimden tutup odadan çıkardı. Çıktığımız odanın yanındaki kapıyı tıklattı ve beklemeden açıp içeri adım attı, bende dibindeyim. Masa başında oturan kişiye selam verip,
"Bize iki dakika müsaade et koçum." dedi. İki dakikada ben anca sorularımı sorabilirdim ya neyse. İçerdeki yirmi beş yaşlarındaki asker bilgisayarın başından kalkıp, masanın üzerindeki telefonuna uzandı ve selam verip odadan çıktı. Burak adamın ardından kapıyı kapattı, bana döndü. Yüzün de zoraki bir gülümseme vardı.
"Neler oluyor? Her şeyi anlatıyorsun." dedim. Sesim biraz sinirli ve sabırsız çıktı. Umurumda bile değil. Tuttuğu elimi elinden çektim. Gözlerine dik dik baktım.
"Otur şuraya pekiyi değilsin" dedi ve elimi sertçe tekrar tutup ileride ki koltuğa oturttu. Bırakmadığı elimi kaçacakmışım gibi avuçlarının içine hapsetti. Bir çırpıda,
"Anlamıyorum? Ben neden korunmak zorundayım?" dedim. Yorgun yüzüne kıyamadan baktım. Sorun çıkarmak istemiyorum ama hep sorun oluyorum.
"Tedbir amaçlı dendi ya." dedi yumuşacık, sıcacık sesiyle.
"Söyle onlara tedbir falan istemiyorum." dedim mızmızlanır gibi çıkan sesimle.
"Ben de istiyorum, bir süreliğine güvende olmanı." dedi. Hey Allah'ım sen sabır ver. Daha nasıl anlatayım.
"Güvende olmadığımı mı düşünüyorsun? Hani tedbir amaçlıydı?" dedim. Gözlerim doldu, konuşamadım. Başımı aşağı eğdim, gözyaşlarımı saklamak için,
"Ceren... Ceren bana bak. Nefes al. Daha derin. Tamam, şimdi geçecek." diye telkinler verirken bir yandan da boşta kalan koluyla beni kendine çekip sarıldı. Bir buçuk iki dakika böylece kaldıktan sonra göğsündeki başımı çeneme dokunan parmakları yardımıyla yukarı kaldırdı. Ter içindeki alnıma dudaklarını yapıştırdı. Uzun bir öpücük kondurdu.
"Korkuyorum anlasana. Aileme nasıl anlatayım. Babamın, annemin böyle bir şeyden haberleri olursa yüreklerine iner. Çok garip gelişti her şey." dedim suçlu çıkan ses tonumla. Bu çocukmuşum gibi mızmız davranışlar hiç bana göre değil. Gayet iyi biliyorum ama gittikçe batıyorum. Bizimkilerin bu olanları anlaması mümkün bile değil. Biraz da içerde konuşulanlardan korkmaya başladım sanırım.
"Sana hak veriyorum. Ama inan bana sandığın gibi bir şey olmayacak." dedi. Sesindeki tüm sevecenliğiyle. Sitemle,
"Tabii canımmm. Korumaları da hep beraber olup babama arkadaşlarım diye yuttururuz diyorsun." dedim. Çıkmazdayım, tüm yaşananların faturası bana kesilecek sanki. Vaz geçtim sanki değil kesin. Tok bir sesle,
"Bir dinle. Korumalarınla hiç muhatap olmayacaksın. Uzaktan takip edecekler. Her şeyi ayarlayacağım. Yeter ki sakin ol." dedi.
"Olamıyorum işte anla. Benlik işler değil." dedim. Sesim cırladı mı ne?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVDİM KOMUTANIM. (Kitap Oldu)
RomanceÇok şey istemedim ben. Sadece sevmek... Pahalı hediyelerin olmadığı, maskesiz, yalın yüzlerin ışığında aydınlanmak, yapmacık tavırların çok uzağında özlediğim kendim olabilmek. Bahar yağmurlarında ıslanmak, yarımken tamamlanabilmek istedim. En de...