"Babam çok güzel mangal yakar. Parmaklarını ısırtır insana. Yarın beraberiz hiç itiraz kabul etmiyorum." dedi. Bende dahil hepimiz babama bakmaya başladık.
"Vallahi yarın pek bir işimiz yok. Bakalım Ali Bey gerçekten anlattığın gibi iddialı mı?" dedi. Keyfi yerine gelen Burak gülümsedi. Burak sahaya inmişti, Engin gol yemiş gibi kalmıştı. Esra kocasına bir numarasın bakışı attı. Esra'yla Mehmet'in anlaşmış gibi Burak'ı övdükçe övesi tuttu. Burak kızardıkça kızarıyor. Öğrendiğimize göre çok güzel yemekler yapıyormuş. Ayrıca atıcılıkta madalyaları varmış. Keskin nişancıymış. Sofrada Burak konusu açıldıkça Engin renkten renge giriyor. Nasıl oldu anlamadım ama Engin hiçbir şey bilmediği halde Burak'ı rakip görmeye başladı bile.
Masa toplanıp, ben mutfakta kahve yaparken Burak ellerini yıkama bahanesiyle lavaboya oradan da mutfağa, yanıma uğradı.
"Yarın babana bizden biraz bahsedeceğim, bilmiş ol." dedi. Omuz silktim. Artık bunalmaya başlamıştım. Ederse etsindi.
"Bende Engin'e bizden bahsedeceğim, konu açarsa. " dedim. Yüzüme milyonlarca sorusu varmış gibi baktı. Niye, neden, nasıl.... bitmek bilmeyen sessiz sorularının cevabını bekliyordu. Onun bu ciddi tavrına daha fazla dayanamayan dudaklarım muzipçe kıvrıldı. Karşısında gülmemek için kendimi zor tutuyorum. Zorlayarak çattığı kaşlarını biraz daha çattı. Bu hali benim dudaklarımdaki gülümsemeyi biraz daha öne çıkardı. Başparmağını bana doğru uzatıp, ona karşı oynadığım oyunu devam ettirerek,
"Kaşınıyorsun bak." Gülümsememek için zor tuttuğu dudaklarını ıslattı. Bunu söylerken ki yapmacık ciddiyeti beni biraz sesli gülmeye itti. Kıskanmak ona çok
yakışıyor ve o bundan bihaber."Ne yani?" dedim fısıltıyla "konuşamayacak mıyım? Kızar mısın?" dedim. Fısıltıyla çemkirmek bu olsa gerek. Tutamadı oda güldü. Önce tehditvari salladığı parmaklarıyla yüzüme düşen birkaç teli saçlarımın arasındaki yerine itip parmaklarının tersini alnımdan dudaklarıma doğru gezdirerek indirdi. Dudaklarımı başparmağıyla okşarken diğer parmakları çenemi kavradı. Gözleri gözlerimden dudaklarıma kaydı. Dudaklarımda sabitlediği gözlerimdeki pırıltılar mı yoksa parmak uçlarının ateşi mi kanımı kaynatan bilemem ama nefesim bile yakıyor boğazımı. Yutkundu. Benim sıcak nefesimle yarışan nefesini hissedecek kadar eğilip, başını hafif sağa yatırdı. Göz kapaklarım bu anın heyecanına dayanamadı, kapanmayı tercih etti. Zaman mı durdu, dünya dönmeyi mi unuttu bilemem ama kalbim öyle çok çarpıyor, olanca sessizliğe inat yerinden fırlayacakmış gibi çırpınıyor. Dudaklarımda dolaşan alev alev parmakları dokunduğu yeri yakıyor. İçerden gelen kahkaha sesleri nerde olduğumuzu hatırlattı. Mutfaktaydık ve her an biri gelip bizi bu halde yakalaya bilirdi. Heyecanla karışık korkuların üşüştüğü beynimin uyarısıyla anında gözlerim açıldı. Esra'nın
"Yanlış yer, yanlış zaman kumrular." sözlerini duymamla bir adım geriye kaçtım. Arkasında duyduğu sesle irkilen Burak'ta dik bir duruş pozisyonu alırken derin bir nefes alıp verdi. Arsız gülüşüyle yanımıza yaklaşan Esra'ya dönerek,
"Süpürgesiz cadı iş başında." dedi ve mutfaktan çıktı. Cayır cayır yanan yanaklarıma aldırmadan hemen ocaktaki kahvenin başına geçtim. Esra sırtını tezgâha dayayıp, kollarını göğsünde birleştirmiş beni izliyor. Açıkçası yer yarılmalı ve beni içine almalıydı. Titreyen parmaklarım bana ihanet edercesine kahvenin içindeki kaşığı tutmakta zorlandı. Esra derin bir iç geçirdikten sonra,
"Ayşe teyze mutfağa bir bakayım dedi. O gelecekti, ben siz sohbette devam edin ben bakarım dedim. İyi ki de demişim" dedi ve göz kırptı. Yer hâlâ yarılmamıştı ve ben hâlâ ocağın başındaydım. Elimdeki kaşığı aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVDİM KOMUTANIM. (Kitap Oldu)
RomanceÇok şey istemedim ben. Sadece sevmek... Pahalı hediyelerin olmadığı, maskesiz, yalın yüzlerin ışığında aydınlanmak, yapmacık tavırların çok uzağında özlediğim kendim olabilmek. Bahar yağmurlarında ıslanmak, yarımken tamamlanabilmek istedim. En de...