Bir buçuk aydır telefonda mesajlaştığımız yetmedi. Biz bununla nikah masasına otursak, telefonla 'evet' deriz düşüncesi bana bile komik geldi. Esra için bir tabağa, biraz saç kavurma koyup, diğer tabağı da elime alıp masaya döndüm. Hala bakamadım telefona.
Annemin meşhur su böreği elden ele geziyor. Bir ara Burak'a gelen tabağı bana uzatınca göz göze geldik. O kadar güzel bakıyor ki bir an bütün düşüncelerim kayboldu, kalbim eriyip ona doğru akacak sandım.
"Özlemişim..." dediğinde tüm vücudumu ateşler bastı. Ne diyor bu deli. Herkesin içinde kömür karası gözleri beş altı saniye dinlendi gözlerimde ve anneme dönerek,
"Ellerinize sağlık teyzeciğim. Şimdiye kadar yediğim en güzel börek. Malum kaç zamandır ev yemeğinden uzaktık." dedi. Bir an beni özlediğini sandım, manalı bakışlarında bu yüklüydü ama iyi çevirdi. Annem bu; bu kadar güzel iltifattan sonra durur mu?
"Afiyet olsun oğlum. Alelacele bu kadar oldu. Cumartesi bize bekliyorum hepinizi. Benim çağırmam lazımdı. Siz benden evvel davrandınız." dedi. Ben küçük dilimi yutarken, Esra,
"Böyle böreklere hayır demeyiz valla. Değil mi Mehmet? Burak zaten bayılır." diye atladı. Annem,
"Canan hanımcığım sizde pek çabuk dönüyorsunuz. Keşke biraz daha kalaydınız." dedi. İş çığırından çıktı. Ben ağırdan alalım derken, koşuyoruz resmen birbirimize. Bir ara telefona uzanıp Budak'tan gelen mesajı açtım.
"Ela gözlüm, öyle bakma. Bu gün burada olacağından haberim yoktu. Esra işgüzarlık etmiş bana da söylememiş." yazmış. Gerçek olabilir mi? Bu akşamki yemeği Esra kimseye sormadan bizi bir araya getirmek için ayarlamış olabilir miydi? Kafamı kaldırıp baktığımda kimselere sezdirmeden boynunu büktü. Elimde değil? Kızamıyorum, kıyamıyorum. Bakışlarımdaki 'anladım mesajını' aldı, hafif çatık kaşları gevşedi.
Yemekten sonra büyükler koyu sohbetler açarken biz mutfağı toplamaya koyulduk. Selin; bırakın ben hallederim deyip bulaşıkları makinaya yerleştirirken, Esra gidip içerden okey takımı getirdi. Salon masasına kurdu. Annemle Canan teyze, Babamla da Ali amcayı eşleştirip, birde aralarını kızıştırdı.
"Haydi hanımlar, ben sizden yanayım. Gösterin hanımların gücünü. " diye gazı da vermekten geri kalmadı. Bana da çaylarını servis ettirirken, kendisi tatlı tabaklarını bir bir getirdi.
"Bizde çaylarımızı mutfakta içelim. Hadi gelin diyerek gençleri de mutfağa davet etti. Önde Esra, Selin'in kolundan tutmuş,
"Ay sen ne şekersin, tatlı niyetine yerim seni." diyerek mutfağın yolunu tuttu. Mehmet onların arkasında, ben ve arkamda da Burak. Onlar mutfağa girdikten hemen sonra sıcacık bir el, ellerimi kavrayıp, beni yan taraf kapının olduğu odaya çekti. O kadar ani oldu ki her şey, karşı bile koyamadan kendimi kilerde, Burak'la buldum. İçeri girer girmez, tam olarak kapatmadığı kapıdan dışarı bakış attı, bana doğru dönerek,
"Hani bizim köprülerimiz, sözcüklerle ördüğümüz, savaşla barışı harmanladığımız bağımız, Özlem kokan hasretimiz... Onlar nerede?" dedi. Milyonlarca soruyu, kaybolduğum gözlerinin içinde ve kokusu eşliğinde algılamam biraz zor oldu. Aradaki mesafeyi korusa da hala elimi avuçlarının içinde sıkıyor. Titremeye başlayan dizlerimin üzerinde kalmayı zor başararak, bir adım yana kaydım. Kaçacağımı sanarak daha da yanaşıp belimden sarıldı. Bu beklenmeyen yakınlaşma tüm vücudumu alarma geçirircesine titremeye başlattı. Kalbimdeki kasılmalara engel olmak mümkün değil, hırpalarcasına sıkıştırıyor göğüs kafesimi. Karakuyu derinlikleri, gözleri yutacakmışçasına zifiri. Kokusu istemsiz, dolaşıyor ciğerlerimde, engel olamıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVDİM KOMUTANIM. (Kitap Oldu)
RomanceÇok şey istemedim ben. Sadece sevmek... Pahalı hediyelerin olmadığı, maskesiz, yalın yüzlerin ışığında aydınlanmak, yapmacık tavırların çok uzağında özlediğim kendim olabilmek. Bahar yağmurlarında ıslanmak, yarımken tamamlanabilmek istedim. En de...