Adam dışarıdan getirdiğini tahmin ettiğim odunları sesli bir şekilde eliyle kırarak sobaya paldır küldür attı. Esra'nın yavaşça dönüşünden cesaret alıp tamamen ona dönük bedenimi sırt üstü vaziyete getirdim. Eteğim kısa olduğundan dizlerimi bükememiş uzun uzadıya ayaklarımı altımdaki kartondan çıkarıp, soğuk betona saldım. Zeynep Hanım hariç ikimizde kolsuz ve diz üstü elbise giyinmiştik. Gecenin soğuğu, bulunduğumuz pozisyon damarlarımızda ki kanı dondurdu. Ayaklarım ellerim buz tutmuş. İçim titriyor. Esra'nın, Zeynep hanımın da benden geri kalır yanı yok.
İçeri yeni giren adamı da, soba yakanı da artık başımı hafif çevirerek görebiliyorum. Odun kıran adam başıma tekme atan şeref yoksununun önde gideni. Odunları sobaya doldurunca bize doğru dönüp, yaklaştı. Hemen gözlerimi kaçırıp diğerine baktım. Eğildi üzerinde yattığım kartonun bir kısmını kopararak arkadaşından aldığı çakmakla tutuşturdu. Sobanın içine dikkatle bıraktı. Kapağı sesli bir şekilde kapatması benimle birlikte diğerlerinin de aklını aldı sanırım. Korku dolu gözlerle neler olacağını kestirmeye çalışıyorduk.
Sobayı yakan kişi bize doğru ilerlerken diğerine doğru seslenip,
"Tut lan şu kanepenin ucundan. Şu baş belalarını üzerine oturtalım. Bu baş belaları yerde böyle uzandılar mı beynim yanlış yerden işliyor. Elimden bir kaza çıkacak yoksa." dedi. Korkuyla Esra'ya dönüp dizlerimi kendime doğru çektim. Bu hareketime olanca gücüyle, anırır gibi kahkaha attı. Üçümüzde korkudan büzüşüp, kıvrılıp, sinmiştik. İki adam ilerdeki eşyalar arasından eski bir kanepeyi çekerek çıkardılar. Sonradan gelen diğerine göre sessiz ve sakindi.
Kanepeyi zar zor kıyıya çekip doğrulunca kaba adam diğerine dönerek,
"Duran, şu yosmaları oturt şuraya. Ben arabadan yiyecek bir şeyler getireyim." deyip çıktı. Adının Duran olduğunu öğrendiğimiz adam sırayla, bağlı ayaklarımıza aldırmadan sürükleyerek kanepeye oturttu. Ayağa kaldırdığında soğuktan uyuşmuş bacaklarım zar zor hareket etti. Kafamın sol tarafında uyuşuklukla karışık şiddetli ağrı kendini daha da hissetdirtti. Adam beni Esra ile Zeynep ablanın ortasına oturttu, üzerimize de yine çöp yığınından aldığı eski, pis örtülerden gelişi güzel örttü. Hepimizde soğuktan üşüyen bacaklarımızı karnımıza doğru çekerek bağlı ellerimizi adamın dediği gibi örtünün üzerine çıkarttık. Soba gürül gürül yanmaya başladı. Oda da buharlaşan nem ve rutubet korkusu burunlarımızı yakmaya başladı.
Duran denen adam bir sigara yakıp hiç konuşmadan dışarı çıktı. Esra bana dönerek,
"Başın... Başına ne oldu." dedi. Kızcağıza demin ki ayılardan biri tekme attı desem, korkudan çocuğuna belki bir şey olacaktı. Çektiğimiz çile fazlasıyla korkutucuydu zaten,
"Bilmem sanırım getirirken bir yere çarptılar." deyiverdim.
"Ödem oluşmuş. Limon büyüklüğü kadar şişmiş. Miden bulanıyor mu? Ağrı var mı?" diye merakla sordu. Aslında uyuşmuş başım çatlıyordu ama,
"Ağrımıyor." diye geçiştirdim. Zeynep Hanım kafasını uzatarak,
"Esra kızım hamilesin. Sen ne durumdasın. Eter koklamak bebeğe zarar vermesin." dedi. Benim aklıma gelmeyen bu soru senelerce çocuğu olmamış, çocuk özlemiyle yanan bu kadının aklına gelmişti. Bir anne edasıyla çıkan sese,
"Ablacım içime çekmemeye özen gösterdim. Direnmedim. Zaten bayıltacaklardı. Kendimi bırakıp erkenden bayılmış numarası yapınca düşük ss aldım. Bir ara uyanınca da zorlayıp istifra ettim. Tekrar bayılmışım. Şu an bir sıkıntı yok ama idrar yollarımızı üşüteceğimiz kesin. Ben çok sıkıştım." derken suratını buruşturdu. Zeynep Hanım derin bir nefes alıp arkasına yaslandı,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVDİM KOMUTANIM. (Kitap Oldu)
RomanceÇok şey istemedim ben. Sadece sevmek... Pahalı hediyelerin olmadığı, maskesiz, yalın yüzlerin ışığında aydınlanmak, yapmacık tavırların çok uzağında özlediğim kendim olabilmek. Bahar yağmurlarında ıslanmak, yarımken tamamlanabilmek istedim. En de...