11. bölüm

2.4K 234 52
                                    

Gözlerimin kapanmasına daha fazla mani olamadım. Sabah olmuş. Bizimkilerde bir telaş, bir telaş. Aceleyle uyandırıldım. Sanırsınız benim yerime onlar muayene olacaklar. Güzel bir kahvaltıdan sonra hazırlandılar, beni de dikkatlice hazırladılar sağ olsunlar. Çıkarken elimdeki telefonu anneme verdim. Eşofmanın cebi yok çünkü. Esra'yı göreceğim için çok mutluyum. Kocası mutlaka bir haber vermiştir kendisine. O iyiyse, Burak'ta iyidir.

Hastane randevusu öğleden sonra üçte ama bizim karakola gidip, yeniden ifade vermemiz gerekmiş, o yüzden erken çıktık evden. Sağ olsun babam karakolun dibine çekti. İki saate hallettik işimizi. Daha vaktimiz var aslında ama erkende olsa gittik hastaneye. Biz araçta annemle beklerken babam yukarı çıkıp randevuyu öne alabilir miyiz diye sormaya gitti. Anneme,

''Telefonumu iki dakikalığına alabilir miyim '' dedim. Çantasına eğilip karıştırdı,

''Kızım galiba evde unutmuşum'' dedi.

''Anne iyi bak eline vermiştim.'' Kadıncağız tekrar baktı.

''Yok kızım. Telaşla bir yere koymuşumdur. Akıl mı kaldı?''

Kızdım içimden ama bir şey demedim. Yüzümden düşen bin bir parça. İlerideki serçeler dikkatimi çekti. Üç beş tanesi bir simit parçasını tırtıklarken bir karga kapıp gitti nasiplerini. Anneme kızdığıma anında pişman oldum. Babam tekerlekli sandalyeyle gelip kapıyı açtı.

"İçerde bir hasta varmış ondan sonra seni alacaklar.'' dedi. İkisinin yardımıyla sandalyeye oturdum. Yaklaşık yarım saat sonra nihayet ismimiz ekranda görüldü. Önden annem girdi.

''Esra Hanım kızım nasılsın'' dedi annem. Esra masasının başında,

''O Ayşe teyze hoş geldiniz. Allaha şükür iyiyim.''
Ama Esra doktorun ağzı kulaklarında. Annem geçen sabah ağladığını hatırlatmamak için eşini sormadı. Oda hiç bahsetmedi. Yine elim böğrümde, boynu bükük kaldım çaresiz. Esra'nın yüzünde hiç ayrılık hasreti göremedim. Belki alışmıştır diyeceğim ama gittikleri sabah kendini helak etmişti. Burak'ın ''Bu doktorlar da bir garipler'' sözü geldi aklıma. Hakikaten çok doğru söylemiş. Esra şakıyarak sorular sordu. Ben iç çekerek cevaplar verdim. Sonunda annemlere bakarak

''Siz oturun. Ben kızınızın bir filmini almak zorundayım.'' dedi. Tekerlekli sandalyenin arkasına geçip beni kapıdan dışarı çıkardı.

Asansörü bekledik, kapı açılınca içerdekilere gülümseyip, benimle birlikte içeri girdi. Eksi bire basıp bekledi. Şimdi karşımda ellerini göğsünde kavuşturmuş, tepeden tırnağa beni süzüyor. Kendimi görücüye çıkmış kızdan daha stres altında hissettim. Asansör kapısından çıkarken, yavaşça mırıldandığını duydum ama ne söylediğini anlamadım. Beni bir odaya iletti,

''Bekle birazdan geliyorum'' dedi ve odadan çıktı.

Garip biri desem yalan olmaz. Çok güzel bir kadın, kendisi de bunu farkında olmalı, yürüyüşü bile havalı. Ağlarken ayrı, doktorken ayrı biri. Gülerken ama apayrı biri oluyor. Ben bekliyorum. İnşallah unutmaz beni burada diye iç geçirdim. Üç beş dakika kadar sonra telefonla konuşarak içeri girdi. Sanırım bir şeylere kızmış biraz sinirli. Tam önümde durdu.

''Telefon size.'' dedi.

''Annem mi aradı? Neden ki?'' dedim. Yüzündeki kızgınlık yerini müzip bir gülümsemeye bıraktı. Kızgınlığı annemin aramasına olduğu için çok utandım. İki dakika duramadı annem. Kızaran kulağımdaki telefona

''Efendim.'' dedim nihayet. Ben efendim derken Esra dışarı çıktı.

''Duydum ki yokluğum hiç aranmamış? Özleyenim olmamış?'' dedi bir ses. Burak'ın sesi. Öyle gür, öyle neşeli ve o kadar bildik bir ses. Sanki bu ses bana ninniler söyledi, bu ses öğütler verdi, bu ses hep benimle beraberdi. Öylesine tanıdıktı. Öylesine bildik. Tutuldum yine, söyleyecek bir çift laf çıkmıyor ağızımdan.

SEVDİM KOMUTANIM. (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin