36. bölüm

1.3K 114 43
                                    

Yan koltuğa oturup elini yine omuzuma attı. Buz gibi parmaklarını ensemde dolaştırması içimde tarifsiz dalgalanmalara sebep oldu. Bir bakışı, bir dokunuşu bile ruhumu okşarken, bu kadar yakınımda, kokusu eşliğinde ruhum beni terk edip, ona doğru gitmek için can atıyor.

"Konuşma bitmiş." dedi.

"Şenay aradı. Hastaneye ilk geldiğin gün odada Şenay da vardı. Bilmem hatırlar mısın?" diye sordum. Kulağıma doğru eğilip saçlarımın içinde dudaklarını gezdirdi.

"Sanmıyorum. Benim gözüm sadece seni görüyordu. Zaten oda kalabalıktı. Ben gece karanlıkta beni benden alan o gözlerde boğulmaya gelmiştim. " dedi ve derin bir nefes aldı. Parmakları kulağım ve omuzum arasında gidip gelirken aklımın başımdan gideceğini tahmin etmiyor muydu yoksa kasıtlımı yapıyordu emin değilim.

"Peki, geldiğine değdi mi?" Alacağım cevabı bildiğim halde egom bu soruyu sormaya itti. Onun dudaklarından sevildiğimi duymak inanılmaz mutlu ediyor. Çakmak çakmak açtığım gözlerimi gözlerine dikmiş, şımarık bir kız gibi vereceği cevabı bekliyorum. Gülümseyerek burnumun ucuna parmağıyla dokundu, parmaklarını dudaklarıma doğru kaydırıp, üzerinde gezdirdi.

"Değmez olur mu? Şimdi burada baş başa isek bunda o güzel gözlerinin emeği çok. O gün seni görebilmek için Esra'yı çok bunaltmıştım. Babanla annene kahve ısmarlattım. Tansiyonunun düşeceği tuttu. Gece anneni hemşire odasına çay içmeye davet ettirdim, gözlerini görünce benim nutkum tutuldu. Uçağa binince bin pişmanlık yaşamadım desem yalan olur." dedi, hayretle onu dinliyorum.

"Yani telefonu vermek bahaneydi öyle mi?" dedim.

"O telefonu cebimde unutmak şimdiye kadar yaptığım en akıllıca hataydı. Ayrıca unutmasaydım muhtemelen hastaneye yine uğrardım ama belki seni görmek için bu kadar zorlamazdım. Kim bilir? Telefonunu açmasam, resmini görmesem ıssız bir adam olarak dolanıyor olurdum halen."

"Bu kadar yakışıklı bir adamı ıssız bırakmazlardı eminim." dedim. Damarlarımdaki kanda yine hafiften hafiften kıskançlık hormonlarının varlığını seziyorum. Gece yarısı hastane odasına Esra ile gelip mahcup mahcup derdini anlatamadığı o an gelince elimde olmadan kıkırdadım. Ne olduğunu anlamak için göz kırparak sessizce sordu.

"Hani, Esra'nın odada bizi baş başa bırakıp gittiği o an konuştukların geldi aklıma. Bir an sarhoş olup olmadığını düşünmüştüm. Ne demek istediğini anlamamıştım." dedim. Biraz geri çekilerek, yüzüme düşen saçlarımı toplayıp kulaklarımın arkasına ittirdi. Yüzümün her karesini iyice ezberlemek istercesine gözleriyle gezindi.

"Kabul ediyorum. Aptal cesaretiydi. Konuşabilirim sandım ama hiç de yardımcı olmadın. Ama sonuç istediğim gibi oldu en nihayetinde." dedi.

"Kaza anında aslında bana seslenişini hayal meyal hatırlıyorum. 'Beni duyuyor musun? Cevap ver' diye sesleniyordun. Duyuyordum ama cevap veremiyordum. Bilseydim seslenen bu kadar yakışıklı biri, canımı dişime takar yine de cevap verirdim." dedim. Kendime inanamıyorum ama şu an bayağı bayağı cilve yapıyorum. Bu da onu mest etti, aklımı başımdan alan gülümsemesiyle bakıyor,

"Bak sen demek canını dişine takıp seslenirdin ama dün ağacın altında kollarımın arasından kaçtın." dedi. Gözleri yine dudaklarıma kaydı. Birbirimize çok yakındık ve ben kasılıp biraz uzaklaşmak istedim. Hemen kolunu sıkıca bedenime sardı. Küçük bir kahkahanın ardından.

"Kaçma. Burada, bunca insanın arasında seni asla ulu orta öpmem. Aşkımın mahrumiyeti buna izin vermez. Severim, koklarım, sarılırım ama o kadar." dedi ve yine saçlarıma ufacık bir buse kondurdu. "Aşk ulu orta yaşanmayacak kadar kıymetlidir benin gözümde. Kimselere benim olduğunu ispatlamak gibi bir hataya düşmem. Nefsime yenilmem." dedi, fısıldayarak. Kızardığımı, yüzümün alev alev yandığını hissediyorum.

SEVDİM KOMUTANIM. (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin