on beş

12.2K 1.1K 496
                                    

oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

Koşar adımlarla kantine ilerlediğimde, gözlerim yalnızca Evran'ı arıyordu. Az önce şahit olduğum şey yüzünden elim ayağım titriyordu. Önemli olan ve takıldığım nokta konuşmaları değildi. Barlas'ın bu işte olduğunu zaten biliyordum, bunu gözlerimle görmüştüm.

Asıl Su beni şok etmişti. Bu işle ne alakası vardı? Eğer Barlas ile böyle bir bağları varsa nasıl bunca zamandır anlatmamıştı? İpek'i öldüren yoksa Su muydu?

Kantinde her zamanki hiyerarşi etkiliydi. Kılıç ve Bade masalarında oturuyorlardı. Barlas ortalıkta yoktu, kendi çevirdiği işlerle meşguldü. Hala o depoda olmalılardı çünkü ben koşar adımlarla orayı terk ettiğimde hala orada konuşuyorlardı.

Kayra ve Gizem masada oturuyorlardı. Yanlarında Tunç ve Ilım vardı. Savaş elindeki telefona huzursuz bir şekilde bakarken birden kafasını kaldırdı. Göz göze geldiğimiz anda ayağa kalkmıştı. Önce bakışları Kılıç ve kantinde tek başına oturan Ares'e dönmüştü. Bir işler dönüyordu, tavırlarından belliydi.

Bu yüzden kantine girmek yerine kantinin girişine durarak ne yapacağını izlemeyi tercih ettim. Bir an Ares'e doğru yürüyecek gibi olsa da vazgeçerek kantinin çıkışına yöneldi. Yanımdan geçip giderken beni görmemişti bile, bakışları sadece önüne odaklıydı.

Daha doğrusu merdivenlerden çıkan Oder'e odaklıydı.

Oder yanından geçip gidecekken Savaş buna izin vermedi ve Oder'in yolunu kesti. Bu manzara garipti çünkü neredeyse bir senedir Oder'in tek bir kişiyle bile konuştuğunu görmemiştim. Gözlerimi kıstım, şu an onları dikizliyormuş gibi görünsem de bu umrumda değildi.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" diye bağırdı Savaş, sesinin çok yüksek çıkması umrunda bile değildi. Gerçi koridorda çok az kişi vardı ancak böyle bağırması yine de saçmaydı.

Oder ona yalnızca kirpiklerinin altından alaycı bir bakış attı. Koyu kahverengi saçları siyah kapüşonlusuna rağmen alnına doğru serseri bir dağınıklıkla dökülüyordu. Suratında çok garip, alaycı bir gülüş oluştu ve Savaş'ın omuzunu sıvazlayıp gitmek için adım attı.

"Bunu yapmayacağım," dedi Savaş ancak kendinden çok Oder'i ikna etmeye çalışıyordu. "Hayır, bunu yapmayacağım."

"Ah," dedi Oder ona gülerek yürümeye başladığı sırada. "Hem de öyle bir yapacaksın ki."

"Neden?" diye bağırdı Savaş bana doğru, yani kantinin kapısına doğru yürümeye başlayan Oder'in arkasından.

"Ben de senin gibi bir piyonum, Savaş. Bunu sorman gereken kişi başkası," diye cevap verdi Oder ona dönmeden. Kızılla karışık kahverengi gözleri bana odaklanmıştı. Gözlerimi çekecekken bundan vazgeçtim ve gözlerimi kısarak ona baktım.

Koyu kahverengi saçlarını eliyle karıştırdı. Baştan aşağı siyah giyinmişti. Oder her zaman bu kadar sessiz birisi değildi. On ikinci sınıfın başına kadar Barlas, Kılıç hatta Ares'ten bile daha çok göz önündeydi. Herkes onunla arkadaş olmak isterdi. Gerçekten, ötekilerin aksine kendisini insanlara sevdirmeyi de çok iyi başarırdı. İnsanlar popüler olduğu için değil de samimi olduğu için onunla takılmak isterlerdi.

Bunu biliyordum çünkü kendisi en yakın arkadaşım olan Su'yun eski sevdiği çocuktu. Su, Oder'e deli oluyordu. Ben ise okuldaki kızların tamamı gibi Ares'e kalbimi kaptırmıştım. Oder ve Su on birinci sınıfın sonunda doğru konuşmuşlardı, hatta oldukça uzun bir süreydi bu ancak sonrasında Oder ona postayı koymuştu. Tek bir sebep bile sunmadan.

Büyük ihtimalle Savaş ile de arasında Su'dan kaynaklı bir sıkıntı vardı. Klasik erkekler, kızların onlardan sonra ya da önce biriyle olmuş olmasını kaldıramıyorlardı.

Ve on ikinci sınıfın başında da kendi grubu, ikizi bile ona posta koymuştu. Birden gruptan dışlanmıştı. Kimse onun hakkında tek bir kelime etmemişti, neden kavga ettiklerini bile söylememişlerdi. Aslında bunu ben bile, geçen gün Ares bize hatırlatana kadar unutmuştum.

Yanımdan geçerken omzu hafifçe omzuma çarptı. Kafasını yerden kaldırdı. Eliyle çene kemiğini kaşıyarak bana sert bir ifadeyle baktı.

"Daha dikkatli olmalısın, Arya," dedi alayla ve yanımdan geçerek kantinden içeri girdi. Ben ise orada durmuş şaşkınlıkla ona bakıyordum. Sesindeki alay ve imanın içimize çektiğimiz havaya karıştığına yemin edebilirdim.

Bu da neydi şimdi?

Onun peşinden ben de kantine girdiğimde, Evran'ı en köşedeki masada tek başına otururken gördüm. Ona doğru ilerlerken Ares ile gözlerimiz kesişti ancak gözlerimi ondan çekerek Evran'ın masasına oturdum. Kafasını telefonundan alarak bana baktı ve elindeki karton bardağı masaya bıraktı.

"Ne oldu?" diye sordu. Sanırım yüz ifadem bir şeyler olduğunu haykırıyordu.

"Depoda Barlas'ı gördüm. Arkası dönüktü ve birisine şüphelendiğimizi söyledi," dedim. "Sizin o kızı öldürmenize göz yummam hapse gireceğim anlamına gelmiyor falan dedi."

Evran'ın gözlerinde mavi bir şimşek çaktı. Elini masaya koyup, sol yanağını da eline yaslandığında bana ilgi dolu bir şekilde eğildi. Nedense üstümüzde gözler olduğunu hissediyordum. Olması gerekenden fazla mı yakındık? Dışarıdan nasıl görünüyorduk? Ben neden bunu umursuyordum?

"Karşısındaki kişiyi gördün mü?" diye sordu heyecanlı bir şekilde. Bu onu heyecanlandırıyordu. Bu bir an ürpermeme sebep olmuştu. Ona güveniyordum, bildiklerimi onunla paylaşıyordum ancak onu tanımıyordum bile. Böyle bir şey hangi normal insanı heyecanlandırırdı ki?

"Hadi ama bebeğim," dedi ona cevap vermediğimi görünce. "Söyle bana.

Büyük kemikli eli masadan kalkıp gitmek üzere olduğumu hissetmiş gibi bir anda ince bileğime sarılmıştı. Sertçe yutkundum, en yakın arkadaşımı ele vermeli miydi?

Gözlerimi yumdum. O beni bundan haberdar etmiş miydi? Hayır. Bir oyunun içerisindeydik ve herkesin tek istediği kendisini kurtarmaktı. Gerçekten katil Su olabilirdi. Barlas'ın ona siz dediğini kendi gözlerimle görmüş, kendi kulaklarımla duymuştum.

Gerçi, o gece Barlas'ı da cesedin önünde kendi gözlerimle görmüştüm.

"Su'ydu." Sertçe yutkundum ve kurumuş dudaklarımı ıslattım. "Karşısında Su vardı."

Bunu o da beklemiyormuş gibi afalladı. Evran Soykamer'i şaşırtmak bana çok imkansız gelen bir düşünceydi. Zaten beynimizin içinde gibiydi. Biz daha bir şeyi demeden ne diyeceğimizi biliyordu. Bu yüzden onun mavi gözlerinin şaşkın bir ifadeyle kasılması bana çok garip gelmişti.

"Siktir," dedi şaşkınlıkla. "Yok artık. Amına koyduğumun Barlas'ına bak, masum görünen ne varsa ona patlamasın diye oyuna çekmiş."

Şu an ona söylemeli miydim? Su'yun suçlu olmadığını ve Barlas'ın onu oyuna çektiğini düşünürken tam şu anda ona Barlas'ı cesedin başında gördüğümü söylemeli miydim? Dudaklarımı sertçe dişledim. Bunu yapamazdım.

Barlas ile bir anlaşmam vardı ve o beni korkutuyordu. Benim hakkımda kimsenin, hatta benim bilmediğim şeyler biliyordu. Onunla olmak istemiyordum, onun sırlarına da ortak olmak istemiyordum ancak bu beni onun suç ortağı yapıyordu. Bunu kimseye söyleyemezdim.

"Sadece o değil," dedim sertçe yutkunarak. "Onu gruba alacaklar. Şüphelendiğimiz için bunu yapacak. Bana sor, cesaret diyeceğim. Bunu hemen şimdi yap dedi. Gruba eklenecek az sonra."

"Hay sikeyim," dedi Evran. "Gruba mesaj at hemen."

Onu kafamla onayladım ve cebimden telefonumu çıkardım. Bir tarafım bunun kötü bir fikir olduğunu söylüyordu. Grupta bir köstebek olabilirdi. Hatta direkt Bade bunu gidip söyleyebilirdi ancak söylemezsek işler çok daha çirkin bir hal alacaktı.

Artık hiçbir seçeneğimiz yoktu. Her seçenek birbirinden daha kötüydü. Bu iş gün geçtikçe daha kötü bir hal alacaktı.

Kısaca, hepimiz boku yiyecektik.

NEYRANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin