SİLAH-50

699 50 3
                                    

Kahkaha atarak telefonu kapatıp ağır hareketlerle geri cebine koydu. Tüm bu söylediklerimi Ada duymuştu.Göğsüm daralıyordu nefes almakta güçlük çekiyordum.Karşımdaki şeytana saldırmamak için kendimi zor tutuyordum.
Ada elbette bana inanacaktı. Gölgeyi öldürdüğümü söylediğim zaman hepsinin bir oyun olduğunu da söyleyecektim.

"Şu gelenler polis mi ?"

Gölge'nin arkasını işaret ederek söylediğim cümleyle Gölge arkasına dönüp baktı. Adamlarına güvendiği için rahat hareket ediyordu ama bilmediği şeyler de vardı. Artık o adamlarının olmayışı. Tıpkı biraz sonra onun da olmayışı gibi.

Hızlı bir hareketle silahımı çıkarıp tam beyninden üç el arka arkaya ateş ettim.

Bir yandan silah patlama sesleri bir yandan hemen yanımdaki Beste'nin çığlıkları insanların koşuşturması derken gerçekten de polis siren seslerini duymam hepsi beş altı saniyede oldu.

Yüzümde kocaman bir gülümseme olmuştu. Artık Ada'ya zarar verebilecek bir Allahın kulu kalmamıştı.Egemeni öldürmüştüm. Gölge denen abisini de. Başka düşman yoktu. Beste yere çöküp hıçkırıklara boğulmuşken hızla arabaya binmiştim. Tam gideceğim esnada arabamın önünde iki polis belirdi. Ellerinde silahı bana doğru tutuyorlardı.

ADA'NIN AĞZINDAN

Elimdeki silaha bakıp duruyordum. Gerçekten ben buna dokunmaktan korkarken nasıl bir insana ateş edebilirdim ki.Her şey gözümde aniden canlandı.O an öldüğümü hissetmiştim. Bünyemin zayıf oluşu ve havadan nem kapan bir insan olmama rağmen iki kurşun yemiş ve yine de hayata tutunmuştum. Yaşayacak ömrüm varmış demek ki.

Bu Gölge denen adamın ne kadar tehlikeli olduğunu İzmirdeki olayları bilmesiyle anlamıştım.Bu olağan dışıydı.Çağlar bunun için benden hesap sormamıştı. Belki artık anne olamayacağım için kendini sorumlu hissediyordu ve bu yüzden o konuları hiç açmamıştı bilmiyorum.

Tümör çıktığını duyduğumda mahvolmuştum. Bunun için tüm hayatımı alt üst etmiştim. Sevdiğim insanlardan uzaklaşmıştım. Belki aklımı kaçırıp intihar bile edebilirdim. Şu an sakin kalacaktım. Bu da gerçek değildi belki. Belki çocuğum olabilirdi. Yine hayatımın mahvolmasına izin vermeyecektim.
Zaten ölüyordum nerdeyse. Başıma gelen hastalığa şükreder hale geldim bu yüzden.

Düşünceler beynimi kemirirken kapı açıldı. Korkuyla silahı elime aldım. Elim o kadar titriyordu ki ateş etsem kurşun saçma sapan bir yere giderdi isabet ettirmem de imkansızdı. Silahı geri koltuğa attım yapamayacaktım. Ölmeye razıydım ama öldüremezdim.

Korku dolu gözlerle bakışlarımı kapıya dikmişken Ceren ve arkasından Ezgi'nin girdiğini gördüm. Çığlık atarak hızla yanıma koştu ikisi de. Bende onları görünce istemsizce ağlamaya başladım.On dakika kesintisiz sarılıp ağladık belki de. En sonunda Ezgi mutfaktan su ve peçete getirince üçümüz de biraz olsun kendimize geldik.Sessizliği ilk bozan Ezgi oldu.

"Bu hale nasıl geldin?"

"Egemen vardı ya abisi hep peşimdeymişti o vurdu."

Gözleri açılmış beni dinlerken Ceren de soru sordu ama suratındaki ifade hem kızgınlık hem kırgınlık bir yandan da merak duygusunu içeriyordu.

"Nereye kayboldun kafayı yedik biz burda biliyor musun?"

Onlara her şeyi eksiksiz anlatacaktım. Tümör olayını nasıl öğrendiğimi Çağlarla olan kavgamı havuzda tanıştığım çocuktan yardım istediğimi uçağa binişimden başıma gelen en ufak ayrıntıya kadar her şeyi anlattım.
Normalde elli kere bölmeleri gerekirken ağızlarından tek bir kelime dahi çıkmadan beni pür dikkat dinlemişlerdi.

TATLI BELAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin