•"Jungkook, konuşmamız lazım."
Taehyung'un yüzünden bir türlü ayıramadığım, asla karşılık bulmayan bakışlarımın önünü kesen Jimin'in küçük bedeni olmuştu. Ama ben başımı sola doğru eğerek bakışlarımı tekrar ona yönelttim.
Onu izlemeyi özlemiştim. Ama o güzel yüze dokunamayacak olmak canımı yakıyordu.
Fısıltı sayılabilecek kadar kısık bir sesle yanıt verirken Jimin'in yüzüne bakmadım bile.
"Şimdi olmaz. Şuan konuşamam. Anlayamam..."
"Taehyung ile ilgili."
Bir anda gözlerim Jimin'in bakışlarını buldu. Kaşlarımı çatmış, yüzüne bakıyordum. Yüzünde bir şey arıyordum ama ne olduğunu ben de bilmiyordum. Bana göre konunun ne olduğu belliydi, "Kendini bırakma, güçlü ol Jungkook." Ama benim artık tesellilerle avunabilecek takatim kalmamıştı.
"Daha yarım saat önce girdi bu kapıdan." Bir an duraksadıktan sonra bana göre yanlış olan cümlemi düzelttim. "Bir yıl sonra ilk kez yarım saat önce..." Tepkisine baktım. Yüzü ifadesizdi ama elleri yine durmuyordu, stresli olduğunu anlamıştım. Sonra devam ettim. "Konuşacak ne olmuş olabilir? Beni rahat bırak." Sesim gittikçe azalıyordu. Jimin'in söylediklerimin son kısmını duyup duymadığını bile bilmiyordum.
Onunla ilgili konuştukça gücüm tükeniyordu sanki. Yorgun düşmüştüm. Sadece gözlerimin önünde öylece duruyor olması bile kalbimi yormuştu. Onun hakkında konuşmak beni daha da hızlı tüketiyordu.
Taehyung'a kelimelerimle bile dokunacak olsam, ürperiyordum.
Bir yandan da delicesine özlediğim bir ürpertiydi bu. Kokusunun burnuma dolduğunu hayal ettim gözlerimi kapatarak. Nasıl koktuğunu unutmam mümkün değildi. Bir çilek bahçesini kıskandıracak güzellikte yoğun, tatlı bir kokusu vardı. Yumuşak, dalgalı saçlarında soğuk parmaklarımı gezdirdiğimi düşündüm önce, sonra ince ve titrek dudaklarımla asla hakkım olmayan öpücükler kondurduğumu.
Baştan aşağı buz kesilerek titredim. Sımsıkı yumduğum gözlerim yaşardı yeniden. Bir süre öylece kalıp tüm yaşların içime süzülmesini bekledim. Burada ağlayamazdım. Yutkundum ama yutamadım boğazımda bir yumru gibi nefesimi kesen acımı.
"Jungkook, lütfen." Jimin'in ısrarları beni çileden çıkarmak üzereydi. Ne olmuş olabilirdi?
Öyle ya da böyle aylar sonra karşımdaydı. Birkaç adım ötemdeydi. Görebileceğim kadar yakın, dokunamayacağım kadar uzak... Kahroluyordum ve bunu bile belli edemiyordum. Jimin de tam bu sırada, karşıma geçmiş ısrarla hiç istemediğim konuşmalar yapmak için beni bunaltıyordu.
Hızlıca yerimde doğrulup hiçbir şey demeden çıkışa doğru ilerledim. Jimin'in de beni takip edeceğini biliyordum. Bilerek makyaj odasına yönelmedim. Nefes alamıyordum ve belki biraz temiz hava almak kendime gelmeme bir parça yardım eder diye düşünmüştüm.
Neredeyse kapıya varmıştım ki tanıdık bir el kolumu yakaladı. İçinde bulunduğum durumu düşündüğümde kolumu böyle sıkı sıkıya tutan Seokjin Hyung'dan başkası olamazdı zaten. Endişelenmişti, elime bir sigara tutuştururken ekledi, "Aptal gibi görünüyorsun Jungkook. Biraz hava al ve döndüğünde kendine gelmiş ol." Başımı hafifçe sallayıp sigarayı ceketimin cebine koydum.
Normalde sigara içmiyordum. Daha doğrusu Taehyung ile tanıştığımda bırakmıştım. Çünkü bu konuda hassastı ve onu rahatsız ediyordu. Bana bunu kendisi hiç söylemedi. Bir akşam evin içerisinde içtiğim sigaranın dumanından etkilendiğini, öksürürken gözlerinden yaşlar aktığını görmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daydream : Taekook
FanfictionGeride bırakılan Jungkook için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. "Bir hayalin içinde yaşıyorum Ve şimdi beni uyandırabilecek hiçbir şey yok." • 11.04.2020