on bir

680 65 33
                                    

Bir şeyleri geride bırakmak bazen sadece unutabilmeyi değil sağlam bir iradeyi de gerektiriyordu. Hatta bazen sadece iradeyle karşı koyabilmek bile yetiyordu. Unutamasan da, yaşananları akıp giden anın gerisinde tutabildiğinde kazanıyordun. Anılara ve geçmişe kafa tutabildiğinde daha hafif devam edebiliyordun yoluna. Ben hiç kafa tutamadım. Hiçbir anımı dünde bırakıp, asla var olmamış ya da hiç yaşanmamış gibi davranamadım. Aksine anılarıma hapsolup uzun süreler orada yaşadım. Gelen yeni gündense eskisini tekrar tekrar yaşamak daha kolay geldi hep. Benim hayatımda geçmişimdekiler diye nitelendirebileceğim birileri hiç olmadı. Kimseyi geride bırakamadım ve ben de ilerleyemedim böylece.

Taehyung'a olan aşkım da böyleydi. Aşk diyordum evet, kolayca kabul ediyordum bunu. Çünkü bunun başka ne anlama gelebileceğini bilemiyordum. Bu kadar gerçek, uzansam elimle dokunabileceğim kadar yoğun hisleri başka hangi kelime tam anlamıyla çevrilebilir ki duygu diline? Varsa da ben bilmiyordum. Daha önce hiç kimse için böyle hissetmedim. Daha önce kimseye içimi açmadım tüm saflığı ve şeffaflığıyla. Bağlanmak, benim için insan ilişkilerinde karşılığı olmayan bir kelimeydi. Kendimden daha fazla önemsediğimi hissettiğim, gözümden bile sakındığım, herhangi bir şekilde dokunduğumda, ellerimle, gözlerimle ya da kalbimle, güzelliğine dokunacak kadar saf olmadığımı düşündüğüm kimse olmamıştı.

Bu yüzden Taehyung'u kaybettiğim için değil, Taehyung'da kendimi böyle kaybettiğim için böylesi tükenmiş hissediyordum. Düpedüz kayıptım işte. Seslenen, uzanan kimsenin çağrılarına yanıt veremeyecek kadar diplerdeydi yerim. Ben kendi geçmişimde kaybolmuştum. Ellerimden kayıp gittiği o günlerde onu ararken de, bugün çıkıp onun peşinden giderken de aslında kendi yarınlarımı kovalıyor gibiydim. Birincisinde pes etmiştim ama bu defa yapamazdım. Ona bir daha ulaşamazsam kendime de ulaşamazmışım gibi hissediyordum. Geri kalan hayatımı kendi hatalarının bedelini ödemek için kendi içerisinde yitip gitmiş bir adam olarak yaşamak istemiyordum. Bu yüzden de stüdyodan çıktığımda onun peşine düşmek bu yolda yapabileceğim en mantıklı hareketmiş gibi gelmişti.

Taehyung, stüdyodan benden önce aceleyle çıkmıştı. Bu yüzden de peşinden gitmeyi akıl ettiğimde geç kaldığımı biliyordum. Çoktan gözden kaybolmuştu. Ne yöne gittiğini bile bilmiyordum ama bunu umursamadım. Bana, doğru gelen yönde hızlı adımlarla ilerledim. İçimden keşke bir sigaram daha olsaydı diye geçirdim. Tam o anda kapıdaki yüzü ve sözleri aklıma geldi. Yüzümde beliren buruk gülümseme, bir yıl sonra bana söylediği ilk şeyin "Kötü kokuyorsun." olduğunu tekrar farkettiğimde büyüdü. Sadece bir kez görmek ve bir kez sesini duymak bile gülümsememe yetmişti. Hem de duyduklarım olumsuz şeyler olsa bile. Taehyung'un böyle garip ama ilgi çekici bir etkisi vardı üzerimde hep.

Onu ilk günden bile daha fazla seviyordum. Kendi kendimi ikna edişlerim, tekrarımız olacaksa bile bu hayatta değil deyip beklentilerime gem vuruşlarım... Hepsi boşunaydı. Onu düşünmediğim her gün daha da fazla sevmiştim. Beklemediğim her gün ona daha da yaklaşmıştım. En sonunda da yoksaydığım duygularımın esiri olmuştum.

"Bekle beni."

Onu kaldırımda görür görmez düşünmeden bağırmıştım arkasından. Benden neredeyse on adım uzaktaydı. Seslendiğimi duyabilecek kadar yakındı aslında ama durmadı. Bana karşı gösterdiği bir direniş olsa gerek, durup arkasına bakmayı reddediyordu. Bunun olmasını beklediğimden şaşırmadım ve durmadan yaklaşmaya devam ettim. Aradaki mesafeyi en aza indirebilmek için adımlarımı daha da hızlı atmaya başladım. Kalbim de adımlarımla eş zamanlı olarak hızlanıyor, düzenli nefesler almamı zorlaştırıyordu.

Taehyung ile yüzleşmekten delice korkuyor ama daha delice bir şekilde de istiyordum onu.

"Peşimi bırak." dedi arkasına bakmadan ve yürüyüşünü hiç bozmadan. Ben de aynı şekilde hem yürüyüp hem de konuşmaya devam ettim.

Daydream : TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin