-Bir insan kalbi aynı anda kaç duyguyu birden içinde barındırabilir? Kaç duyguyu iliklerine kadar hissedebilir insan aynı anda? Korku ve rahatlama, tedirginlik ve sükunet... Her birini kalbimin tam üzerinde hissedebiliyordum. Biri gözlerime baksa neler hissettiğimi görebilecekmiş gibi geliyordu o an ya da uzansa dokunurdu. O kadar yoğundu hissettiklerim, o kadar görünür ve somut.
Kendi kendime durup "Bu defa anlatacağım." dedim. "Eğer olanları öğrenmişse, ona diğer her şeyden bahsedeceğim. Seokjin Hyung'a, kabusa meyleden rüyalarla dolu bir uykudan uyandığımı söyleyeceğim." Bu defa kararlıydım.
Ayrıca evet, hala uyku diyordum bu duruma. Böylece daha katlanılır bir hale geliyordu yaşadıklarım. Bir süre, biraz fazla bir süre uyuduğum için bir parçasını kaçırmıştım hayatın. Daldığım uykunun etkisi ile tüm ipleri elimden kaçırmıştım. Kaçırdığım biraz büyük bir parçasıydı yaşamın elbette ama istersem bunu da halledebilirdim. Hem önemli olan en derin yerinde o uykudan uyanabilmek değil miydi? Ben bunu yapmıştım.
Halledecektim. Düşünmeye başlamıştım bile. Hep öyle zannetsem de belki sorun sadece Taehyung'dan kaçmam değildi, aynı anda gerçeklerden de kaçmamdı. Kaçmayacaktım.
"Jungkook, gelmiy-" Jimin tam bana tekrar seslenecekti ki cümlesini bitirmesine gerek kalmamış, ben koridorun sonuna ulaşmıştım.
Yine en çok kaçtığım ihtimal gerçek olmuş, Seokjin Hyung gelmişti. Bense gülmek ile ağlamak arasında bir yerdeydim. Çünkü karşımdaki adam elinde sipariş ettiğimiz pizza ve ifadesiz bir yüz ile öylece dikilen bana bakıyordu.
Sonra içeride aklımdan geçirdiğim sorularımın cevabını bir şekilde aldığımı fark ettim. Sanırım aç değildim. Çünkü pizzayı Seokjin Hyung'un elinde gördüğümde beklediğim şeyin yemek yemek olmadığını daha net bir şekilde anlamıştım. Kelimenin tam anlamıyla doymuştum.
Sonra bir şeyi daha fark ettim;İ aç değildim evet ama korkaktım. Böyle düşününce benim kalbimin kırılması için bir başkasının beni üzmesine, hayal kırıklığına uğratmasına gerek olmadığını gördüm. Bunun için kendi kendime fazlasıyla yetiyordum ve bir kez daha kendimi hayal kırıklığına uğratmıştım. Basit korkuların arkasında, yarım yamalak bir hayat yaşamaya mahkum bir adamdım sadece.
O sırada başımın omuzlarımın üzerine fazlasıyla ağır geldiğini hissettiğimde bir an evvel oturmak için bir yer aradım. Düşüncelerin her biri, farklı ağırlıklardaki taşlardı sanki kafamın içinde taşıdığım. Gün geçtikçe taşıması daha zor geliyordu.
**
Namjoon, önündeki içecekten bir yudum alıp telefonunun ekranındaki saate baktı. Lavaboda geçirdiği zaman ona uzun gelse de "Onun için de kolay olmuyor" diye düşünüp, on dakika evvel yanından ayrılan Jungkook'u beklemeye devam etti.
İlk defa bir hastası ile yapacağı ilk görüşmeyi böyle kalabalık ve herkese açık bir ortamda gerçekleştirmek zorunda kalmıştı. Bu durum onu hem Jungkook'un yeterince açık ve dürüst olup olamadığı konusunda düşündürüyor hem de sinirlendiriyordu. Ancak sinirlenmesinin sebebi bundan bağımsız olarak Taehyung'du.
Taehyung, Namjoon'a karşı hayatı boyunca böyle davranmıştı. Vurdumduymaz ve düşüncesiz. Taehyung'un sadece kendi sorunları olduğunda Namjoon'a gelmesi, üstüne üstlük bu sorunlardan bahsetmeden bir anda tekrar ortadan kaybolması onu artık sinirlendiriyordu. Kendine sürekli "Neden bana güvenmiyor?" sorusunu sormasına neden oluyordu.
İkisi de küçük birer çocuk veya iki ergen iken bu durum o kadar da zor değildi. İdare etmek, görmezden gelmek çok daha kolay geliyordu. Namjoon ona destek olabildiği için mutlu bile oluyordu hatta ama şuan durum o zamankinden oldukça farklıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daydream : Taekook
Fiksi PenggemarGeride bırakılan Jungkook için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. "Bir hayalin içinde yaşıyorum Ve şimdi beni uyandırabilecek hiçbir şey yok." • 11.04.2020