CİHANGİR'DEN
Gizem yarım saat önce mutfağa gitmişti. Ne yemek yapacağını merak ediyordum. İnşallah güzel yemek yapıyordur yoksa yandık. Sessizce salondan çıktım ve mutfağın kapısında durup onu izlemeye başladım. Arkası dönük bir şeyler yapıyordu. Sanırım bir şey doğruyordu.
"Gizem" dedim ama duymadı. Öyle bir dalmıştı ki. Sonra tekrar seslendim. "Gizeem"
"Hiii!" diye bir ses çıkardı. Sonra baş parmağı ile damağını yukarı itti. "Ya ne sessiz sessiz geliyorsun. Az kalsın elimi kesiyordum." diye söylendi.
"Ne alakası var Gizem. Seslendim duymadın. Hayırdır neye daldın bu kadar derin?" diye sordum.
"Senden kurtulacağım günün ne zaman geleceğini düşünüyordum." dedi.
"Hee rüyanda falan mı?" dedim sırıtarak.
"Sen öyle san." dediğinde bir anda ciddi bir ifade ile sordum.
"O ne demek şimdi?" Bir yandan domatesleri doğrayıp bir yandan da bana cevap verdi.
"Bir şey demek değil." belkide boşuna kuruntu yapıyordum. İnşallah bişey değildir. Yoksa hesabını büyük keserim. Konuyu değiştirdim çünkü sürekli tartışmak istemiyordum onunla.
"Eee ne yiyeceğiz yemekte?" diye sordum merakla.
"Makarna ve salata." dedi.
"Ne zamana hazır olur?"
"Çok sabırsızsın."
"Napayım kızım çok acıktım." dediğimde cevap vermedi.
"Birazdan hazır olur. Sen git otur ben çağırırım seni hazır olunca." dedi. Gülümsedim. Sanki evliymişiz ve ben işten gelip yemeği bekliyor gibi hissetmiştim. Birkaç ay sonra o da olacaktı. Ona kafamı sallayıp salona geçtim.
GİZEM'DEN
Cihangir'in yanımdayken planımı uygulayamazdım. Bende ona iyi davranıyor gibi yapıp içeri gönderdim. Gittiğinden emin olunca da haşlanan makarnayı süzdüm ve tencereye yağ koydum. O eriyene kadar da salatayı bitirdim. Tuz, limon ve yağı ekledikten sonra tamamdı. Yağ tamamen eriyince makarnayı üzerine döktüm ve iyice karıştırdım. Soğumasın diye kapağını kapattım ve salatanın da eklemelerini yaparak onu da bir tabağa koydum.
Üst raftan iki tabak aldım ve masaya koydum. Bardak, çatal ve kaşık gibi eksikleri de yerleştirdim ve masayı hazırladım. Salatayı ortaya koydum ve makarnayı tabaklara böldüm. Cihangir'in tabağının üzerine resmen tuzun yarısını döktüm. Ve biraz da limon suyu ekledim. Çok kötü bir tadı olacaktı. Karıştırdım iyice tabağı. Sonra da masaya yerleştirdim. Mutfaktan çıkıp salona yöneldim.
"Hadi gel yemek hazır." dedim. O da lafımı bitirmemle hızla kalktı ve peşimden geldi. Mutfağa makarna kokusu yayılmıştı ve bu kokuyu severdim. Masaya geçip oturdum o da tam karşıma geçti. Biraz sonra olacakları merakla bekliyordum.
"Ne güzel koktu ya." dedi. Sen bir de tadına bak bakalım Cihangir bey kokusu kadar güzel mi. Tabağımda ki yemeği yemeye başladım. O önce salatadan başladı. Sonra tabağında ki makarnaya çatalı batırdı ve ağzına götürdü. Çiğnerken bir anda durdu ve yüzüme baktı. Sonra da hızla ayağa kalkıp çöpe gidip tükürdü. Öğürmeye başladı. Alt tarafı şaka yaptım bu kadar abartma be. Eline peçete aldı ve ağzını sildi.
"Ne yaptın Gizem ne koydun bunun içine sen?"
"Hiiç. Sen benden yemek istemedin mi al sana yemek işte." dedim.
"Yemek istedim yemek, zehir değil."
"Of abartma Cihangir alt tarafı ne kadar kötü olabilir ki."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESARET
ChickLitHerkesin hayatta bir imtihanı vardı. Gizem'in imtihanı da Cihangirdi. O günden sonra o kadar değişmişti ki hayatı kendi bile şaşırıyordu. Kurtulmak için deneyebileceği tüm yolları deneyecekti. Pes etmek istemiyordu. Ama Cihangir ona esaretten kaçış...