Kendimden yorulduğum günlerdeyim...☁️
"Bu doğru mu?"
Kafamı hızlıca hayır anlamında sallayıp refleks olarak iki elimle tişörtümün üzerinden bilekliği kavradım. Doğruydu. Ben ona söz vermiştim, ne olursa olsun tutardım. O gittikten bir hafta sonra tüm umudumu kaybettiğimde bilekliği bileğimden çıkarmış boynumda saklamaya devam etmiştim.
"Yok hayır! Seni küçük şeytan, yalan söylemek çok ayıp!" MiSoo beni umursamadan yemeğini yemeğe devam ediyordu. Ortalığı karıştırmıştı, şimdi yemeğini yerdi tabii.
Bakışlarımı korkarak SeokJine çevirdim. Oturduğu sandalyeden kalkıp yanıma doğru gelmeye başladı. Kendimi geri çektim. Yanıma ulaşınca elini boynumdaki zincire geçirip ucundaki bilekliği dışarı çıkardı. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Biraz daha geri çekilip "Bilirsin, hediyeler önemlidir. O yüzden saklamıştım. Yoksa neden boyn-" Konuşmamı umursamadan tek eliyle MiSoo'nun gözlerini kapatıp yavaşça bana yaklaştı.
"SeokJin neden bu kadar... yakınsın-" Diğer elini yavaşça enseme yerleştirip kalın dudaklarını ısırmaktan kızartmış olduğum dudaklarımın üstüne kondurdu. Gözlerim kocaman açılmışken heyecandan bayılmamak adına masadan destek alıyordum. Tanrım... Neden bu kadar iyi hissettiriyordu?
SeokJin gülümseyerek geri çekilince hissettiğim boşluk ve sersemlikle sandalyeden yere düştüm. Ellerimi yavaşça dudaklarıma götürüp çaktırmadan gülümsedim.
"Jinnie neden gözümü kapattın? Aşk neden yerde? Görmemem gereken bir şey mı yaptınız?"
Konunun bana geleceğini anladığımdan kimsenin bir şey demesine izin vermeden yeni doğmuş bir buzağı gibi titreyen bacaklarımla koşar adım evden çıktım. SeokJin arkamdan seslenmişti ama şuan onunla yüz yüze gelemezdim. Yanaklarım alev alevdi. Resmen pat diye beni öpmüştü! Ama ne güzel öpmüştü...
———————
Öpücüğümüzün üzerinden iki gün geçmişti. Bu iki günde SeokJinle karşılaşmamak için çok uğraşmıştım. Evlerine gitmiyordum zaten ama okulda ondan kaçmak beni biraz zorlamıştı. Hala etkisindeydim. Düşününce bile yanaklarım kıpkırmızı oluyor, kalbim maraton koşmuşçasına hızlanıyordu.
Daha barışmamışken beni öpmesi hiç de adil değildi. Ama inkar edemezdim, yumuşak dudaklarını çok özlemiştim.
"Ah SeokJin! Bana neler yaptığına bir bak..." Kızarmış yanaklarıma ellerimi bastırdım. O sırada kapı çalmıştı. Bu kapı zaten son günlerde hiç susmuyordu. Kimin geldiğine bakmadan kapıyı açtım. Dört kafa arasından SeokJinle göz göze gelmiştim. Ağzım kendiliğinden açılırken hemen arkama döndüm.
"Taehyung ne yapıyorsun? Çekil şurdan da içeri girelim."
YoonGi hyung beni kenara itip içeri girdi. Ardından Joon yanağımdan makas alıp YoonGi'yi takip etti.
"Taehyung beni çok özlemişsindir diye ben de geldim."
JungKook'a gözlerimi devirip "Aman eksik kalma." dedikten sonra salona girişini izledim. Sadece SeokJin kalmıştı. Ama yanımda öylece dikiliyordu. Yine ona bakmadan mırıldandım. "Geçsene içeriye."
"Ateşin mi var senin? Kıpkırmızı olmuşsun."
Elini alnıma yerleştirecekken kolunun altındaki boşluktan kaçıp arkasına geçtim. "Yok yok! Ateşim yok benim, çok iyiyim. İçeri geç artık, lütfen."
"İki gündür yüzünü göremiyorum. Benden kaçıyorsun."
Gözlerimi kaçırdım. Tabii ki kaçacaktım. Kucağına atlatacak halim yoktu. Gerçi kısa bir an düşünmüştüm de, fena da olmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOMOREBI |TAEJIN|
FanfictionYanaklarımda hissettiğim yoğun ısıya bir de midemdeki tuhaf kıpırtılar eklenince yerimde huzursuzca kıpırdandım. "Bambaşka bir hayat, bomboş insanlar ve eşsiz gülümsemen... İnan daha güzeline rastlamadım Taehyung."