-22-

17.5K 291 33
                                    

Selaam, medyada Lina ve Işık var. İyi okumalar oy ve yorum atmayı lüfen unutmayın.

İlk defa alarmım çalmadan kendi kendime uyanmıştım, hava o kadar güzeldi ki güneş penceremden içeri süzülerek odamı aydınlatıyordu. Böyle havalarda nedendir bilmem hep çok mutlu olurdum. Güneş bana gerçekten çok enerji veriyor, moralimi arttırıyordu. Uyandıktan iki dakika sonra yeni alarmım kendi kendine ötmeye başlamıştı. Bunun sesi de pek güzel değildi ama en azından o horoz sesinden daha iyi olduğu kesindi. Yerimden kalkıp balkona gittiğimde bahçeden cıvıl cıvıl kuş sesleri geliyordu. Yaz mevsimi artık ben geliyorum diye haber veriyordu resmen. Zaten çocukluğumdan beri en sevdiğim mevsim yazdı. İzmirdeyken yazın her akşam kordonda oturur, Badeyle geç saatlere kadar keyif yapardık. O günleri gerçekten çok özlüyordum. En azından huzurluydum. Şimdi ise hayatım birden değişmiş bol bol entrika yaşanan pembe dizilere dönmüştü. O yüzden artık huzur hayatımda aradığım şeyler listesinde bir numaraya yükselmişti. İki numarada aşk üç numarada ise sağlık vardı. Ama tabii ki kader biz daha doğmadan yolumuzu çoktan çizmişti. O nasıl diyorsa öyle yaşayacaktık, sadece arada yönü değiştirebilirdik diye umuyorum, inanıyorum diyelim.

Hava o kadar güzeldi ki hiç okula gidesim yoktu. Canım bizimkileri çağırıp geniş, güneşli bahçemizde keyif yapmak istiyordu. İstanbula geldiğimden beri o kadar çok olay yaşamıştım ki ne şehri doğru düzgün gezebilmiştim ne de bu güzel bahçede doyasıya keyif yapabilmiştim. Ama bunları da zihnimdeki yapılacaklar listesine eklemiştim.

Mecburen okul kıyafetlerimi çıkarıp giyinmeye başladım. En azından eski okul kıyafetlerim gibi koyu yeşil ve kumaş pantolon giymiyordum. Bu da bana okulu sevdiren etkenlerden biriydi. Giyindikten sonra saçlarımı tarayıp bir kısmını alıp üstten topladıktan sonra kalan kısmı maşa yapmıştım, yüzüm küçük olduğu için her türlü saç modelini kendime yakıştırıyordum. Bu da kendimde gördüğüm avantajlarımdan biriydi.

Saçımı da hallettikten sonra göz altlarıma birer nokta kadar kapatıcı sürüp dağıttım, iki kat rimel sürüp şeffaf dudak parlatıcımı da dudaklarımda gezdirdikten sonra hazırdım. Kötü şeyler düşünmek kötü şeyleri getirirdi biliyordum ama aklıma sürekli Aytaç'ın dün gece dedikleri geliyordu. Onu söylemekteki amacı neydi hiç anlayamamıştım. Ama neyse ki yakında kokusu çıkardı. Her zaman olduğu gibi.

Tamamen hazır olduktan sonra odamdan çıkıp merdivenlere yöneldim. Aşağı indiğimde teyzem geniş koltukta oturmuş kitap okuyordu. Hemen yanına gidip dün neler olduğunu öğrenmeliydim.
"Günaydın teyzecim." arkasını dönüp bana baktıktan sonra gülümseyip,
"Günaydın canım, gelsene," eh işime gelirdi, hemen koltuğa oturup yanına yerleştim.
"Nasılsın daha iyi misin, dün çok gergindin?"
"İyiyim canım idare ediyorum işte. Aytaç'a dün neredeydin dediğimde benimle dalga geçer gibi konuştu. Sanki nereye götürürsem götüreyim orada bir bela bulup yine kendine çekecekmiş gibi geliyor Lina. Hiç düzelmeyecek mi bu çocuk?"
"Çok haklısın teyzeciğim, emin ol bende bilmiyorum. Neredeymiş dün?"
"Söylemedi ki, kesin yine o tip heriflerle takılıyordur."
"Neden böyle yapıyor ki, o adamlarla ne işi olabilir sence?" gözlerimi merakla açtım.
"Bilmiyorum, uyuşturucu kullanıyordu eskiden öğrenmiştim ama çoktan bıraktı. Özel destek de aldık, hep yanındaydım yani artık bir sorun yaşamayız diye düşünüyordum."
"Sence yine mi kullanıyor?"

Yüzü düştüğünde gözlerimi hafifçe kıstım. "Hayır, kullanıyor gibime gelmedi ama o ortamlara tekrar girerse onu yine kaybederim buna herşeyden daha çok eminim. Belayı kendine çekme de üstüne tanımıyorum." Telaşlı ifadesi yüzünü günlerdir terk etmiyordu.
"Bende konuşmaya çalıştım geçen ama bana bir tek saldırmadığı kaldı. Bende daha fazla karışmak istemedim. Konuşulmuyor yani."
"Bana da öyle saldırdı işte. Dün onu ciddi anlamda uyardım. Gittiğin yerlere, takıldığın insanlara dikkat et dedim ama açıkcası pek umursamadı. Aynı tas aynı hamam yani. Okuldan arkadaşlarımla kafedeydim ve şarjım azdı neden büyütüyorsun falan deyince ben de daha fazla uzatmak istemedim."
"Bir sorunu mu var acaba?"
"Lina, kimseye söyleme annenler de bilmiyor ama Aytaç da psikolojik bir rahatsızlık var."
Gözlerim kocaman açılmıştı, acaba neyi vardı?
"Merak etme teyze, aramızda kalacak ama ne rahatsızlığı bu?"
"Dissosiyatif kimlik bozukluğu diye geçiyor. Ama daha anlayacağın bir dilde söyleyeyim. Çoklu kişilik bozukluğu, yani Aytaç kendini tek bir karaktere sığdıramıyor, bir anda Aytaç iken bir anda farklı bir insana dönüşebiliyor."
Duyduklarım karşısında resmen dilim tutulmuş teyzeme şaşkınlıkla bakıyordum.
"Yani Aytaç hem kendi hem de başka biri mi? Anlamadım."
"Aynen öyle. Biz eşimle boşandıktan sonra belirti göstermeye başladı bütün hastanelere gittik diyebilirim birsürü özel doktorla işinin ehli doktorlarla görüştük. Hatta bir yıl tedavi gördü ama değişen pek birşey olmadı. Sadece biraz daha iyi olduğunu söyleyip bir süre gözlemleyip onlara haber vermemi istediler. Ama artık tam anlayamıyorum, önceden çok belli ediyordu ama şimdi doktor ve rehabilitasyon merkezlerine gitmemek için ikinci kimliğini saklıyormuş gibime geliyor."
"İnanamıyorum bu, bu çok kötü bir şey. Peki diğer kişiliği nasıl?"
"İşte korktuğum nokta da bu. Aytaç'ın ikinci kimliği çok tehlikeli bir insan Lina. Tehlikeli, herşeyi göze alabilen ve korkunç bir kişilik."
"Peki o tehlikeli kişilik bir süre mi kalıyor yoksa uzun bir süre mi?"
"Aylarca kaldığı oluyor."

Ruhumun Yansıması Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin