Diego'nun anlatımıyla;
Evime gelip duşa girmiştim. Havluyu aldım ve belime doladım. Banyodan çıkıp dolabımın yanına gittim. Tam o sırada kapının zili çalmıştı. Yanlış basılmıştır diyerek takım elbiselerimden birini alıp çıkardım ve yatağın üstüne koyduğum esnada zil tekrar çalmıştı. Sinirle kapıya doğru ilerledim ve kapıyı açtığımda Laura karşımda duruyordu. Yanında köpeğiyle.
"Sen beni nasıl---" diyemeden sözümü kesmişti.
"Ne yaptığını sanıyor...sun..." cümlesini bitiremeden öylece bakakalmıştı. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum ki cümlesine devam etmeye çalıştı. Bu sefer daha sessiz ve sakin bir şekilde; "Yani sen nasıl...ımm..." Yine bitirememişti cümlesini. Sonra bende birşey mi var diye kendime baktım. Dudaklarımı birbirine bastırıp yüzümü buruşturdum ve hızla suratına kapıyı kapattım. Yarıçıplak bir şekilde farkında olmadan Laura'nın önüne çıkmıştım.
"Laura biraz bekler misin?" dediğimde ses gelmemişti. Hızımı kullanarak yatağımın üstüne koyduğum takımımı giydim. Ve tam kapının arkasında durdum açmak için. Derin bir nefes alıp verdim ve açtım kapıyı. Laura benden gözlerini kaçırıyordu. Utandığını görmek gülümsememe neden olmuştu. Sonra toparladım kendimi ve tüm ciddiyetimle konuştum;
"İçeriye buyur!" diyip elimle içeriyi işaret ettiğimde bana bakmadan başıyla onaylayıp içeriye girdiğinde köpeği de arkasından girmişti. Kendi kendime sırıtmıştım. Bu kızın sinirlenmemesi için illa yarıçıplak mı olmam lazımdı? Kapıyı kapattım ve tekrar ciddi halime girdim. Laura salonu görünce ıslık çalmıştı.
"Vayy... Burası baya iyiymiş." dedi ve koltuklardan birine oturup etrafa hayranlıkla bakıyordu. Laura'yı ilk defa böyle görmüştüm. Köpeği de ayağının yanına yere oturmuştu.
"Bir şey alır mısın?" diye sordum. Bana döndü ve;
"Kahve." dediğinde başımla onaylayıp mutfağa girdim. Suyu ocağa koyup dolaptan kahveyi çıkardım ve bir de bardak aldığım esnada Laura hemen arkamdan konuşmuştu. Mutfağa gelmişti belli ki. Ben kahveyi bardağa iki kaşık koyarken konuştu; "Fazla lüks takılıyormuşsun." demişti. Gülümsemiştim ama sırtım ona dönüktü. Kahvenin kapağını kapatırken bir şey farketmiştim. Ben gülümsüyor muydum cidden? Saçmalama Diego. Kendine gel! Bir anda ciddi halimi takındım ve ocaktaki suyu alıp bardağa boşalttım. Arkamı döndüğümde mutfak tezgahının arkasındaki bar taburesine oturmuş, dirseklerini tezgaha koymuş elleri de çenesinde bana bakıyordu.
"Kaç şeker?"
"Üç." dediğinde üç şeker alıp karıştırdım ve bardağı ona uzattım. Elimden aldığında kalkmamıştı. Galiba mutfakta oturacaktık. Ellerimi tezgaha dayadım ve ona baktım. Tam karşımda duruyordu. Kahvesinden bir yudum alıp benim ona baktığımı farkedince konuşmaya başladı. "Ben özür dilemek için gelmiştim." diyince şaşırmıştım. Az önce kapıyı açar açmaz bana bağıran kişi Laura değil miydi? Yoksa hayal mi görmüştüm?
"Sen özrünü bağırarak mı diliyorsun?" diye sordum anlamamış gözlerle. Kahvesinden bir yudum daha alıp;
"Yok o şey içindi..." diyip düşünmeye başladı ve devam etti; "Evet.. Evet hatırladım. Bugünkü yaptığın şey güç gösterisinden başka bir şey değildi. Farkındasın değil mi?" diye sordu.
"Özrün niçin?"
"Rose'un ölümünden seni sorumlu tuttuğum için. O senin kardeşindi ve sen de orta yolu bulmaya çalışıyordun." dediğinde şaşkınlığımı gizleyememiştim.
"Bunu düşünmene sebep olan nedir?"
"James..." diyip kahvesine döndü, bir yudum daha aldı ve gözlerini bana dikip devam etti; "James de en az Katrina kadar kötü birisi... Ama kardeşim." demişti. Gözlerimi kaçırıp tezgaha baktım. İç çekerek konuşmaya başladım;
![](https://img.wattpad.com/cover/134786206-288-k521775.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARJİNAL: Uyumsuz
FantasyDiego Anderson vampirlerin başıdır. Safkan bir vampir olmasıyla birlikte aynı zamanda da bir melez ve binlerce yıl yaşayıp çok fazla olaylar görmüştür ayrıca vampirin krallığı onun elindedir. "Acımasız, merhametsiz, soğuk kanlı ve tabiri caizse yap...