"Selam tatlım. Görüşmeyeli uzun zaman oldu." diyip gülümsedi.
"Senin ne işin var burada?"
"Biliyor musun? Yarım kalan işlerimi hiç sevmem!" diyip hızla bir adım attı. Ama kapıdan içeri girememişti. Ben bir adım gerilerken o ise sanki bir duvara çarpmış gibi öylece duruyordu. "Tabii ya... Şu eve giriş izinleri... Nedense bir türlü alışamadım."
"Ne istiyorsun?" diye sorduğumda cebindeki telefonu çıkarıp şifresini girdi ve ekranı bana çevirdiğinde Rose'u görmüştüm. Şaşkınlıkla ekrana bakıyordum. Rose'un elleri ve ayakları bağlı bir sandalyeye oturtmuşlar ve fotoğrafını çekmişlerdi. "Nerede o?" diye sorduğumda gülmüştü.
"Galiba bu senin için önemli, değil mi?"
"Rose nerede?" diye tekrar sorduğumda evin içindeki ışıklar yanıp sönmeye başlamıştı. Ama odak noktam Isabell'di. Isabell durumu farketmiş olsa gerek bir iki adım geriledi.
"Sen cadısın." diyip telefonu cebine kattı ve "Yarım saat içinde iki sokak arkadaki harabelik eve gel. Diego olursa teyzen ölür. Alexander veya Tanya olursa da ölür. Yarım saat içinde gelmezsen de ölür. Bilmem anlatabildim mi?" diye sorup hızını kullanarak gözden kaybolmuştu. Kapıyı sinirle kapattım, ışıklar gel-git yaparken bir yandan da elime ne geçtiyse çarpıyordum. Vazo, sehpa, süs eşyaları...
Jake koşarak yanıma geldi, elimdeki sürahiyi yere atacağım esnada tuttu beni.
"Hey... Hey... Sakin ol güzelim. Sorun nedir?" diyip elimdeki sürahiyi aldı ve masanın üstüne koyup yanıma geldi. Derin derin nefes alıp verirken ışıklar düzelmişti. Jake bana sarılırken Zeyna da yanımıza gelmişti. "Evet.. Şimdi seni dinliyoruz. Gönder gelsin!"
"Isabell Rose'u kaçırmış."
"Sen nasıl biliyorsun bunu?" diye sordu Zeyna.
"Biliyorum. Çünkü gelen O'ydu." dediğimde Jake benden ayrılıp ellerini yanaklarıma koyup;
"Tamam küçük ejderha. Önce sakin ol. Sonra da Rose'u almaya gidelim."
"Ama Diego, Alex ve Tanya'nın gelmesini istemiyor."
"Ne yani? Oradan bakınca Diego, Alex ve Tanya gibi mi görünüyoruz?" diye sordu Jake ve devam etti. "Arkadaşların gelmesin dememiş ki. Diego, Alex ve Tanya gelmesin demiş. O yüzden biz gidiyoruz."
"Kırk yılın başı Jake'e hak veriyorum Laura." demişti Zeyna ceketini alıp evden çıkarken. Jake de onu takip edince ben de arkalarından çıkmıştım. Jake en öne geçip ilerlerken aniden durdu ve bize döndü. Biz de onun durmasıyla olduğumuz yerde durmuştuk.
"Ben en önden gidiyorum grubun lideri gibi ama, buluşma adresi neresi kızım?"
"İki sokak arkadaki harabelik ev."
"Plansız gidiyoruz. Hazırlıksız. Ölüme gider gibi." demişti Zeyna. Jake ise hızını kullanarak gözden kaybolmuştu.
"Nereye gitti?" diye sordum.
"Ne dersin? Sence korkup kaçtı mı?"
"Jake korkar kaçar ama Rose'u da sever."
"Ben oyumu kaçtığından yana kullanıyorum."
"Yok, yok... Yapmaz." dediğimde Zeyna bana 'emin misin' der gibi bakış atmıştı. "Ya saçmalama yapmaz." demiştim. Tam o sırada Jake gelmişti. Elinde yay ve oklarla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARJİNAL: Uyumsuz
FantastikDiego Anderson vampirlerin başıdır. Safkan bir vampir olmasıyla birlikte aynı zamanda da bir melez ve binlerce yıl yaşayıp çok fazla olaylar görmüştür ayrıca vampirin krallığı onun elindedir. "Acımasız, merhametsiz, soğuk kanlı ve tabiri caizse yap...