«Yine mi?»

583 53 134
                                    

O gün hava bulutsuzdu, yıldızlar rahatlıkla görülüyordu. Kız voleybol kulübü antrenmanını bitireli iki saat olmuştu. Erkek voleybol kulübü ise çalışmaya başlayalı iki saat olmuştu. Nekomata Megumi, Kozume Kenma'yla paslar hakkında çalışıyordu. Geri kalanlar ikiye ayrılıp maç yapmıştı. Aralarında bir eksik vardı. Beyaz saçlı genç o gün antrenmana gelmemişti.

Alluriana erkeklerin kullandığı voleybol sahasına gitmemişti çünkü biraz daha çalışmak istiyordu. Son iki saattir kendi kendine servis atıyordu. Zıplamaktan ayakları ağrımaya başlamıştı. Ayrıca eli de topa vurmaktan kızarmıştı. Alnından akan teri elinin tersi ile sildi.

"Beş tane daha atacağım... Bu son." diye mırıldandı bugün altıncı kez. Tekrar servis atmak için yanındaki toplardan biri aldı. Topu havaya attı. Top yere düşmeden önce servis çizgisine adımladı. Servis çizgisine gelince havaya zıpladı. Havaya zıpladığı zaman dizinde bir acı hissetti. O kadar canı yanmıştıki topa vuramadan kendini yerde buldu.

Nekomata Yasufumi, Alluriana'nın antrenman yaptığını biliyordu. Saatine baktı bugün dördüncü kez. İki saat olmuştu. "Kuroo-kun." Kuroo onu çağıran koçuna doğru döndü. Yasufumi gelmesini söyleyince yavaş adımlarla yanındaki yerini aldı. "Alluriana bir yerini sakatlamadan git bir bak."

Alluriana'nın çığlığı boş salonda yankılandı. Genç kız yüzüstü düştüğü yerden kalkamıyor, etrafı gözyaşlarından dolayı bulanık görüyordu. Yumruğunu yere vurdu. Yine sakatlamıştı kendini. Canı canıyordu. Dizine yüzlerce iğne batırılıyormuş gibi hissediyordu... Sıcak demirden iğneler.

Kuroo çığlıkları duyduğunda adımlarını hızlandırdı. Telaşlı bir ifadeyle spor salonunun kapısını yana kaydırarak açtı. Alluriana'nın yerde yatan bedenini gördüğünde nefes alamadığını hissetti. Neydi bu? Kalbi sıkışıyordu, nefes almayı unutmuştu sanki. Ayakları kendiliğinden harekete geçti. Genç kızın yattığı yere koştu. Nasıl hareket edebiliyordu? Nasıl yürünüyordu? Nasıl kollarını ve parmaklarını çalıştıracaktı? Hiçbirini hatırlamamasına rağmen bedeni hareket ediyordu.

Alluriana görüş alanına giren siyah saçlı gence baktı. Sabahtan kalma saçlarını tanıdığında onun Kuroo olduğunu anlamıştı. En azından o öyle umuyordu. Siyah saçlı onu kaldırmaya çalışınca ağzından tekrar bir çığlık firar etti. Canı yanıyordu. Gözyaşları hâlâ akabiliyor muydu? Ne kadar çok gözyaşı vardı.

Kuroo kızı nasıl kaldırması gerektiğini düşünüyordu bir yandan. Hastaneye gitmesi gerektiği açıktı. Dizini incittiğini (?) söylemişti Alluriana zar zor. Söylediğinden emin değildi. Kızın ağzından çıkan her bir kelime hıçkırıkları arasına karışıyordu. "K-Kuroo..."

Alluriana bedeninin daha fazla acıya dayanamadığını hissetti. Acı çekmeyi sevmezdi o. Görüş açısı karardı, gözleri yavaş yavaş kapandı. Başı geriye doğru düştü. Bedeni acıyla sarsılmayı bıraktı.

Kuroo kollarında hareket etmeyi kesen kızın bir an için öldüğünü düşünerek panikledi. Daha sonra bayıldığını anladı ve tuttuğu nefesi bıraktı. Ne yapmalıydı? Kucağında Alluriana ile girerse kesinlikle garip duracaktı. Alnına vurdu. Bunu düşünmenin sırası mıydı şimdi! Alluriana'yı dizine dokunmamaya özen göstererek kucağına aldı.

➵➵➵  ➵➵➵  ➵➵➵  ➵➵➵  ➵➵➵

Alluriana gözlerini hastanede açmıştı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Alluriana gözlerini hastanede açmıştı. Ne zaman yalnız başına antrenman yapsa böyle oluyordu. Gözlerini hastanede açıyordu. Kendine zarar vermiş oluyordu. Alluriana'nın gözlerini açtığını ilk farkeden başucunda oturan Megumi olmuştu. "Seni geri zekalı!"

Alluriana kardeşinin tepkisine göz devirdi. Üçüncü sefer olduğu için siyah saçlı önce ağlıyor sonra da Alluriana uyandığında kızı azarlıyordu. Alluriana yatakta doğrulamaya çalışınca annesi Kyoko onu durdurdu. "Hareket etme. Doktor çağırıp geliyorum."

Daha sonra olanlar standarttı. Doktor geldi ve zaten daha önce sakatladığı dizini tekrar zorladığını söyledi. Daha da dikkatli olmasını istedi. Nekoma erkek ve kız voleybol takımı gelip geçmiş olsun dileklerini ilettiler. Kaptan Orino onu azarladı. Hem de geçmiş olsun dilemeyi bile unuttu azarlamaktan. İki hafta sonra maçlar başlıyordu ve genç kız o zamana kadar tamamen iyileşemezdi.

Alluriana takım arkadaşlarını tekrar yüzüstü bırakmış gibi hissetti. Hepsi daha iyi olmak istediği içindi. Orino'dan özür diledi birkaç defa. Maçlara çıkabileceğini söylediğinde üçüncü yıl kafasına vurmuştu. Onsuz da iyi olabileceklerini söyleyerek son noktayı koymuştu.

Uyandıktan bir gün sonra Alluriana sonunda hastane odasında yalnızdı. Megumi antrenmandaydı. Ailesi de kendi işlerinde. Kapı tıklandığında birini bekleyip beklemediğini düşündü albino. "Girin." Kapı ani hareketlerle açıldı. İçeri kahverengi saçları ve çikolata rengi gözleri ile Oikawa Tooru girdi. Elinde bir hediye paketi tutuyordu. Diğer elinde ise Alluriana'nın en sevdiği çiçeklerden bir buket vardı. Beyaz ve mor menekşeler... Alluriana gibi.

"Yahho, Riana-chan!" Tooru'ya içten bir gülümseme sundu Alluriana. Tooru'nun arkasından ona bağırarak İwaizumi Hajime girdi. "Hasta ziyaretinde sessiz olmalısın!" Tooru gülerek İwaizumi'yi takmadığını gösterdi. Tooru elindeki buketi Alluriana'ya doğru uzattı. "Tam sevdiğin gibi Riana-chan! Beyaz ve mor menekşelerle dolu bir buket. Aynı senin gibi."

Alluriana buketi gülümseyerek aldı. Tooru ile her zaman çok yakın olmuşlardı. Bazen Alluriana'nın içinden geçirdiklerini, onun aklını okurmuş gibi her şeyi söylerdi. Tabii ki Alluriana bunu ona söylemiyordu. Egosundan geçilmezdi. "Teşekkürler Tooru! Ziyarete gelenler bana hiç çiçek getirmedi. İnanabiliyor musun!"

Alluriana, Tooru ile yan yana gelince Tooru'nun küçük bir kopyası haline geliyordu. İwaizumi, Tooru'yu yanına oturması için ensesinden tutup çekti. Kızın dizinin üstüne oturacağından endişeliydi. Alluriana buketteki çiçekleri inceledi. Uzun zamandır birinden çiçek almamıştı. Acaba Tooru hariç birinden çiçek almış mıydı? Tooru gerçekten hayatındaki en iyi arkadaştı.

İwaizumi genç kızın neden hastanede olduğunu sordu. Cevabı duyunca yandan yandan Tooru'ya baktı. "Gerçekten çok benziyorsunuz." demeyi de unutmadı. Bir yarım saat geçmiştiki İwaizumi gitmek zorunda kaldı.

"Riana-chan! Sana bir sürprizim var!" Tooru, Alluriana'nın merak ettiği hediye paketini kızın kucağına bıraktı. "Korkmalı mıyım?" Genç kızın dalga geçer bir ses tonuyla sorduğu soruya Tooru dudaklarını sarkıttı. "Eh? Neden korkasınki Riana-chan! Açsana! Aç hadi!"

Alluriana gülerek paketi açtı. İçinden gerçekten saçma bir şey çıkacağını biliyordu. Aslında onu mutlu edecek bir şey çıkacağını biliyordu. Tooru ile iş hediyeye geldiğinde gerçekten saçmalaşabiliyorlardı. Bokuto ve Kuroo gibilerdi. Daha beteri bile olabilir....

Paketin içinde Tooru'nun kullandığı gibi diz destekleyicilerden vardı. Alluriana gülümseyerek kahverengi saçlı arkadaşına sarıldı. "Tooru bunlar harika! Sen hayatımda tanıdığım en iyi arkadaşsın!" Tooru gülerek her zamanki zafer pozunu verdi. "Değil mi? Değil mi?" Alluriana hafifçe arkadaşına gülümsedi. Egosu gerçekten çok hassastı.

Tooru'nun sürprizleri bitmemiş gibiydi. Alluriana'nın ne kadar üzüldüğünü anlıyordu. O da onun gibi voleybolu her şeyin önünde tutuyordu. Bunun sonunda da sakatlanmalar veya incinmeler normal oluyordu. "Ben dizimi sakatlayınca neler olduğunu hatırlıyor musun?"

Tooru'nun söylediği ile Alluriana o güne gitmişti sanki. Kahkahasını tutamadı. Hastaneye köpek sokmuştu!  "Tüm hastane birbirine girmişti..." Tooru başını salladı. Arkasından peluş çıkarınca Alluriana göz devirdi. "Çocuk muyuz biz Tooru." Tooru dudaklarını sarkıtarak peluşu indirdi. Alluriana yine de peluşu alıp sarıldı. "Yine de bende kalacak."

Merhaba!

Bölüm için bana sövenler fkdmfldmkfkd biliyorum Alluriana'yı sakatladım yine.

Nasılsınız Voleybol hayranları?

Bölüm hakkındaki yorumlar buraya;

Medya Hanae Hana

Bye bye...

Nekomata'nın Torunları {Haikyuu!}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin