Keyifli Okumalar 🌼
Shixun sinirle hücrenin içinde bir sağa bir sola gidip gelirken aklı tamamen bir kişi ile dolmuştu. Ömründe ilk kez bu denli bir öfkeye sahipti ve öfkesini tüm hücreyi birbirine katarak çıkarmıştı. Defalarca kez kapıyı kırmaya çalışmış, kapıdaki askerlere türlü tehditler savurmuş, sinirden deliye dönmüştü. Şu an eğer babası karşısında duruyor olsaydı hiçbir kesici alete gerek duymadan çıplak elle, lime lime parçalayabilirdi onu. Asla affetmeyecekti babasını. Buradan çıktıktan sonra bu Karargah'ı onun başına yıkacak ve buradan öyle gidecekti.
Deli gibi merak ediyordu dışarıda olanları. Gelip götürmüşler miydi acaba arkadaşlarını... Lu Han'ı? Çok ağlamış mıydı ya da kendisini çağırdığı olmuş muydu? En önemlisi ona bir zarar gelmiş miydi?
Elini sinirle yüzüne kapatıp sertçe ovdu birkaç kez. Saf öfkeyle kararan bakışlarına ek boynu ve yüzü kıpkırmızıydı. Elleri sürekli bir şeyler parçalamak istiyordu ancak yumruklarını öylesine sıkmıştı ki zaten bembeyaz olan teni, kağıt gibi olmuş titriyordu. Kafasında dönüp duran soruların cevabını bilememek onu çıldırtıyordu. Karşısına geldiği duvara sertçe bir tekme atıp yeniden volta attı hücre içerisinde. Hücrenin kapısını var gücüyle yeniden zorlayıp gür ve tok sesiyle bağırıp dursa da kimse onu duymuyor gibiydi. Asla yerinde tutamadığı adımlarını karşı duvara taşıyıp içindeki öfkeye karşı koyamadan birkaç yumruk savurdu sert betona. Eklem yerlerindeki deriler soyulup sıcak kanını akıtacak kadar büyük yaralar açılsa da umrunda dahi değildi bunlar. Bedenini bir alev topuna çeviren öfkesi sayesinde acıyı da hissetmiyordu zaten. Tek dileği arkadaşlarına ve Lu Han'a bir zarar gelmemiş olmasıydı.
--
Aynı Günün Sabahı
Shixun bu sabah yaptığı kısa kahvaltıdanın ardından askeri eğitim alanına geçmişti doğrudan. Her sabah en erken kalkanlardan birisi olduğu için diğerleri ile kahvaltı yapma fırsatı olmuyordu pek. O yüzden artık bu saatlerde tek başına olmaya alışmıştı. Gün içerisinde, en azından birkaç gün için işleri olacaktı. Dün babası Yifan'ı diğer Karargâhlardan birine göndermiş olduğundan geçici süreliğine Yifan'ın yerine bakıp askerlerle ilgilenmeyi kabul etmişti. Buraya geldiklerinden beri haftalardır Karargah'ın meselelerine karışmaktan hep geri durmuştu. Herhangi bir görevi üstlenecek olsa emindi ki babası onu burada tutmak için ondan daha fazlasını isteyecek ve bekleyecekti. O yüzden kendini hep geri çekmişti. Ancak Yifan'a söz verdiği için şimdi gerekli incelemeleri yapıp bitirdikten sonra her gün saatlerce antrenman yapan askerlerin arasında geziniyordu ağır adımlarla.
Bir an kafasını kaldırıp birkaç saat önce doğan güneşe baktı. Bu saatlerde askerler çoktan yemeklerini yemiş olsalar da arkadaşları ve Lu Han henüz kahvaltı ediyor olmalılardı. İçten içe adımlarını yemekhane tarafına yönlendirmek istese de biraz daha zaman geçmesini bekledi. Tüm gün bunun gibi işlerle meşgul olacağından en azından gün başında bir kez olsun Lu Han'ı görmek istemişti. İçinde bunu yapması gerektiğini ona söyleyen güçlü bir his vardı. Saatlerdir bunu yapmasını isteyen biraz da huzursuzluk veren, daha önce tatmadığı tuhaf bir histi bu. Yine de yüzünü buruşturmasına sebep olan bu hisse kulak vermeyip Lu Han'ın yanına gitmeyi sonraya erteledi.
Derin bir nefes alışverişi yaparak yeniden yürümeye başladığı sırada yanına koşturarak gelen bir asker yüzünden duraksadı.
"Genç efendi, mahkum hücrelerinde görmeniz gereken bir şey var."
Askerin koştuğu için mi yoksa başka bir sebep yüzünden mi olduğu bilinmez, nefes nefese, terli ve tereddütlü olduğunu fark etti. Bu görüntü kaşlarının çatılmasını sağlasa da herhangi bir durumdan şüphelenmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sterliçya
FanfictionÇin Hanedanlığı sınırları içerisinde bir kaçış öyküsü... Ya da daha fazlası... @winesis'in doğum günü için, doğum gününde yayımlandı.💃💃🥳