Keyifli Okumalar 🌼
Shixun ve Yibo çoktan hareketlenmiş olan avluya adım attıklarında Shixun'u hemen tanıyan askerlerin onlara doğru koşması gecikmemişti. Kaşlarını derince çatmış olan adam halihazırda elinde duran yayı ve seri bir şekilde kullandığı okları ile birkaç kişiyi yere sermişti bile. Ancak şu an akrep yuvasının tam ortasında bulundukları için zindandan dışarı çıkarıp öldürdüğü askerin kılıcını almak zorunda kalmıştı. Durmadan üzerine gelen askerleri yakın mesafeden vurmaya çalışarak zaman kaybetmek istememişti.
Her askerin kendisine ait bir kılıcı olurdu ve bu kılıç onun kimliği niteliğinde sayılırdı. Ancak Shixun, özel bir kılıca sahip değildi. Onu tanımlayan silah ancak okları olabilirdi. Dışarıdan bakıldığında kolay ancak teknik öğrenmeyen kişi için zorlayıcı, ayrı bir maharet gerektiren bir yöntemdi ok kullanmak. Esneklik, dengeli bir güç, rüzgar ve mesafeyi severdi. Yapıldığında kullanılan ağacı, sert bir esnekliğe sahip yayı, ok çubuğundaki oranı bile özel kılardı onu. Kılıç gibi sahibinin emirlerini dinleyen bir silah gibi olsa da kendine özgü bir özgürlüğü de yok değildi. Bu yüzden Shixun ile bağdaştırmış, ona özgülenmiş, karakterine uyan bir silahtı.
Eline aldığı kılıçla kendisine saldıranları bir bir yere sererken bir yandan da gözucuyla takip ettiği kardeşinden fazla uzaklaşmamaya çalışıyordu. Avlu her an hem kendi askerleri hem de Wang Xiu'nin askerleri ile doluyordu. Kendi askerleri zaten köşkün etrafını çepeçevre sarmıştı ve sayı bakımından üstünlük kendilerindeydi. Bu bakımdan rahattı ancak hiçbir zaman karşı tarafı hafife almazdı. Bu yüzden tedbiri de elden bırakmadan yapması gerekenleri hakkıyla yerine getirirdi.
Şu anda da acele edip kendisini köşkün içine atması gerekiyordu Wang Xiu'yi yakalayabilmek için. Ancak hemen arkasında kalan zindanın önünü boş bırakamazdı. Öncelikle burayı sağlama almalı ve köşkün içine öyle girmeliydi. Neyse ki ön taraf Yifan ve Zhan'ın kontrolündeydi de endişe etmesi gereken bir durum yoktu.
Kendisine yapılan bir hamleyi daha savuşturarak sağına döndüğünde Yibo'yu son bıraktığı yerin epey uzağında görmüştü. Gözleri hafifçe açılarak üzerine gelen askerleri tek tek yere seren kardeşine baktı. Kendini savunması iyiydi, oldukça profesyonel kullanıyordu kılıcını. Sonuçta bu eğitimleri ona abisi ve Yifan vermişti. Ancak Shixun yine de rahat edemiyordu Yibo bu kadar uzaktayken. Önce arkasındaki zindanın etrafını çevirmeleri için askerlerine emir verdi. Kapı tarafında ondan fazla askerin bulunmasını sağlayarak içeri geçişi engelledi. Zaten köşkün duvarları ve çatıları üzerinde yer alan okçu askerleri avludaki Wang Xiu'nin askerlerinin çoğunu temizlemiş durumdaydı. Duyduğu kadarıyla ön taraf daha kalabalıktı ve bir an önce ön tarafa takviye yapmaları gerekiyordu her ihtimale karşı.
Chanyeol ve Lu Han'ı şimdilik güvende sayarak adımlarını tek başına birkaç askerle başetmek zorunda olan kardeşine yöneltti. Küçük kardeşi oldukça hızlıydı ve kıvrak hareketleri ve soğukkanlılığı ile ne yaptığından emin gibiydi. Kardeşini ilk kez böyle Shixun'un görüyor olmak göğsünde gururlu bir kabarma yaratmıştı doğrusu. Küçük kardeşi büyümüş, iyi bir savaşçı olmuştu gerçekten de. Aralarında yaklaşık on beş adımlık bir mesafe kalmışken Yibo'nun arkasını dönmesiyle bunu fırsat bilen bir askerin ona doğru koşması bir olmuştu. Genç adam karşısındaki iki askerle mücadele ederken bir an için arkasını boşta bırakmak zorunda kalmıştı. Shixun bir askeri daha önünden çekerken gördüğü görüntüyle gözleri irileşti. Kalbi korkuyla çarpmaya başlarken elindeki kılıcın kabzasını hançer tutar gibi avuçlayıp havaya kaldırarak hedefine fırlattı. Yibo bir anda sırtına çarpan şeyle arkasını döndüğünde önce sırtından geçip dışarı çıkmış bir kılıçla üzerine düşen cansız bedene, hemen ilerisinde de kendisine rahatlamayla bakan abisine çevirdi bakışlarını. Hayatını kurtaran abisi hemen ardından kendisine koşup öldürdüğü askerin sırtından kılıcı alarak mücadele etmeye devam etmişti. Yibo da bir şey söylemeye fırsatı olmadığı için abisine uyup sırtını Shixun'un sırtına yasladı. Kendisini hiç olmadığı kadar güvende ve güçlü hissetmişti o an. Kendi etraflarında dönerek önlerinde cesetlerden küçük tepeler yaratıyor, arka avluyu kan gölüne çeviriyorlardı. Buradaki işleri çok fazla sürmeden bitecek gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sterliçya
FanfictionÇin Hanedanlığı sınırları içerisinde bir kaçış öyküsü... Ya da daha fazlası... @winesis'in doğum günü için, doğum gününde yayımlandı.💃💃🥳