Keyifli Okumalar🌼
Gecenin bir yarısı güçlü bir tekme ile açılan kapı, sıcak yatağında huzurla uyuyan gencin aniden yerinden sıçramasına sebep olmuştu. Uyku mahmurluğu ile ilk ne olduğunu anlayamadan kısık gozleri ile durup duyduğu sesleri yoracak bir şeyler düşündü ancak zihni henüz uyanamamış gibiydi. Uyumadan önce çıkardığı tokasını eline alıp uzun, siyah saçlarını yüzünden topladı önce. Doğrulup ufak penceresini açtığında ise gözleri korkuyla irileşti.
2 adam evin içine girip etrafı dağıtmaya başlamışken, Lu Han olanların farkına vararak atılıp her zaman oda kapısının yanında duran kılıcına koştu. Ancak bunun için geç kalmıştı ne yazık ki. Ayağına dolanan yatak örtüsü ile yataktan kalktığı an yalpalayıp düştüğü sırada, kendi odasının kapısı açılmıştı bile. Adamlardan birisi yerdeki çocuğu kaldırıp peşinden sürüklerken Lu Han debelenip dursa da, tekmeler ve yumruklar savurmaya başlasa da diğer kolunun da tutulması ile etkisi hale getirilmişti.
Evinden çıkarılıp da sürüklenerek geniş meydana getirilen ve yere atılan çocuk etrafına dehşet saçan gözlerle bakıyordu çevresine. Yerlerde kendisi gibi zorla oturtulan insanların dışında pek çok cansız beden de vardı. Çocukların çığlıkları kulaklarında çınlıyor, kadınların bağırış çağırışları tüm ortamı inletiyordu. Evlerden zorla çıkarılan bazı insanlar askerlere karşı koymaya çalışsa da tek kılıç darbesiyle yere yığılıyordu bedenleri. Askerlerin insanlara bağırarak onları itip kakmaları ya da kınından çekilen kılıçların sesleri bu insanların her birine yabancı geliyordu.
Luhan nutku tutulmuş bir şekilde tüm bu olanları izlerken üzerindeki ince içliğin ve korkunun verdiği hisle tir tir titrediğinin farkında değildi. Sağ yanına döndüğünde komşusu Bay Huang'ın cansız bedeniyle karşılaştı. Eşi başında çığlıklarla ağlıyor, kendisini çekip götürmek isteyen askerin daha da sinirlenmesine sebep oluyordu. Nitekim saniyeler içerisinde güçsüz kadın da kocasından koparılarak meydandaki kalabalığın ortasına atılmıştı. Solunda köyün en güzellerinden olarak bilinen bir kız hüngür hüngür ağlıyordu. Gözlerini kızdan çekip diğerlerinde gezdirdi şaşkın gözlerle.
Tam bir savaş alanıydı ortalık. Buradaki insanlar hayatlarını huzur içinde yaşarken bu tarz bir baskınla ilk kez karşılaşıyorlardı. Ülkenin güney tarafında bu tarz olayların varlığı kulaklarına gelirdi zaman zaman ama bunun kendi başlarına gelebileceğini hiçbirisi tahmin etmemişti. Üstelik onlar küçük bir köy halkıydılar ve tek dertleri karınlarını doyurabilmekti. Onlara verebilecekleri değerli hiçbir şeyleri yokken bu askerler ne diye böyle bir şey yaparlardı ki?
Askerlerin en kıdemlileri olduğu belli olan bir adam, meydandaki çoğunluğu genç kız olan insanlar üzerinde gözlerini gezdirip başını yapılan işten memnun olmuşçasına salladı.
"Bunları hazırlayın hemen! Ayrılıyoruz buradan!"
Giden adamın ardından etraftaki askerler insanlar içine karışarak hepsini tek sıra oluşturacak şekilde bağlamış ve yola çıkmaya hazır bir hale getirmişlerdi.
Lu Han tüm bu kargaşanın içinde olduğuna inanamıyordu. Sabaha yakın bu vakitte hala kendisini korkunç bir kabus içinde hissetse de malesef olanlar tam olarak gerçekti. Ona göre birazdan bu kabustan uyanacak ve güneş doğarken kalkıp hazırlanarak dağlara doğru gidecekti. Bahar aylarında oldukları için şifalı bitkileri hemen toplaması ve sonraki seneye kadar bunlarla idare etmesi gerekiyordu. Ancak ölen tüm bu insanlar, ağlayan çocuklar ve kendisiyle birlikte esir edilen onlarca kişi, yakılıp yıkılan köyü... Hepsi gerçekti.
Şok halinden hala çıkamadığı için ağzını açıp herhangi bir tepki bile veremiyordu olanlara. Etkisiz bir insan değildi. Aksine bu askerlerle savaşıp kendisini koruyabilecek güçteydi ancak hayatında ilk kez böylesi bir kıyıma şahit oluyordu. Bu, her zaman yaptığı kılıç talimleri gibi değildi, gerçekti ve Lu Han böylesi bir ana şahit olacağını asla düşünmezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sterliçya
FanfictionÇin Hanedanlığı sınırları içerisinde bir kaçış öyküsü... Ya da daha fazlası... @winesis'in doğum günü için, doğum gününde yayımlandı.💃💃🥳