:))
O günden sonra hiç konuşmamıştık. Draco ertesi gün okuldan ailesi tarafından alınıp bir yere götürülmüştü. Geri döndüğünde gözaltı morlukları belirginleşmiş ve suratı bembeyaz olmuştu.
Derslere girmiyor, yemek yedikten sonra ortadan kayboluyordu. Gece yasak saatten sonra dışarıda bulunduğu için binasına epeyce puan kaybettirmişti.
İyici dağılmıştı ve onu böyle görmek beni çok üzüyordu. Artık suratıma bile bakmıyordu. Kendisini dış dünyadan bu derecede soyutlamasını sağlayan şeyin görevi olduğuna adım gibi emindim.
Artık onu böyle görmeye dayanamıyordum ve bir karar aldım. Bu gece onu takip edecek sorunun ne olduğunu bulacak ve ona yardım edecektim.
***
İksir Sınıfına doğru yola çıkmıştım. Draco'yu yine etrafta göremiyordum. Fakat sınıfa girdiğimde en ön sıraya oturmuş ve yanına kimse oturmasın diye çantasını koymuş bir Draco Malfoy bulmayı beklemiyordum. Dersten sonra onun arkasından gideceğimi aklıma not ederken yanından hızlıca geçtim.
Orta sıralara doğru ilerlerken boş yer arıyordum. Sonunda Blaise'in yanının boş olduğunu gördüğümde hızlıca oraya yöneldim. Zabini, ben ona doğru ilerledikçe panik oluyordu. Ellerini sıranın altında birleştirmiş dimdik karşıya bakmaya başladığında bir şeylerin yanlış olduğunu anlamıştım.
Yanına oturdum ve soru sormaya fırsat bulamadan ders başladı:
- Çocuklar bu gün bu iksiri yapacağız peki bu iksirin adını söyleyebilecek bir öğrenci- Ah evet Miss. Granger.
- Felix Felicis. Diğer adıyla sıvı şans. İçen kişinin bir süreliğine şanslı olmasını sağlar. Ama kullanımı çok tehlikelidir. Düzenli olarak ya da fazla doz alınırsa ciddi bağımlılıklara, depresyonlara hatta zehirlenmelere yol açabilir.
Profesör Slughorn büyük bir memnuniyet ile kafasını sallarken Draco'nun bu açıklama üzerine yerinde hafifçe dikleştiğini farkettim.
- Bugün sizden yaşayan ölüm iksiri yapmanızı istiyorum. Dersin sonunda bu iksiri en iyi yapan kişi bu kazandaki mükemmel şekilde yapılmış bir şişe sıvı şansı elde edecek. Malzemeler ve iksirin hazırlanış adımları kitabınızın 1127 numaralı sayfasında yer alıyor. İyi şanslar.
Herkes kendi kazanına odaklanırken sınıfa kağıt hışırtıları hakimdi. Her gruptan bir kişi malzeme almaya gidiyordu ve ben Draco'nun kalktığını görünce Blaise'e benim gidebileceğimi söyledim. Hızlıca malzeme dolabına ilerlerken aynı zamanda da gerekli malzemeleri içimden sayıyordum.
Malzeme dolabının önü çok kalabalıktı ve ben malzemeleri bulmakta zorlanıyordum. Fakat bir Ravenclaw öğrencisi bana kendi yerini verdiğinde tam olarak dolabın önünde duruyordum. Genç Ravenclaw'a teşekkür ederken Draco'nun bakışlarının üzerime kaydığını hissettim.
Aldırış etmeden gerekli her şeyi aldım ve kendi yerime doğru ilerlemeye başladım. İksiri yaparken gözlerim Malfoy'a kayıyordu onu daha önce hiç bu kadar odaklanmış görmemiştim. Zaman geçtikçe kazanlardan buharlar yükselmeye başlıyordu. En sonunda o an geldiğinde Profesör Slughorn herkesin kazanına bakmaya başladı.
Önce bir Huflepuff öğrencisininkine gitti ve sadece kafasını salladı.
Ardından Malfoy'unkine gitti ve ona doğru gülümsedi ve "aferin evlat" dedi.
Fakat benimkine geldiğinde gözleri açıldı ve bana doğru bakarken yüzünden gurur okunuyordu.
Tekrardan kürsüsüne geri döndüğünde kazananın çıklanacağını biliyorduk. Konuşmaya başladı.
- Hepinizi tebrik ederim. İyi iş çıkardınız. Fakat aralarından en çok dikkatimi çeken Miss Granger'ınki oldu. Buyrun Miss Granger, bunu hakettiniz.
İksiri bana doğru uzatırken ben ise genişçe gülümsüyordum. Onu alıp cebime koydum arkamı döndüğümde Draco gözlerimin içine bakıyordu. Gözlerimi onun üzerinden çektim ve masama doğru ilerledim.
İnsanların kıskanç bakışlarını umursamadan zilin çalmasını beklemeye başladım. Zaman geçmek bilmezken gözlerime kenetlenen mavi gözlerle zamanın anlamını yitirdiğini hissettim. Dakikalardır beklediğim zil sonunda çaldığında gözlerimi onun gözlerinden zorla da olsa çektim ve dışarı çıktım.
***
- Tek yapabildiğin bu mu Ron?
Akşam yemeği yenmiş ve herkes kendi köşesine çekilmiş akşamın tadını çıkarıyorken Ron ile ben geçmişte yaptığımız gibi bir Büyücü Satrancı Turnuvası yapıyorduk. Ron kaşlarını kaldırdı ve ukalaca sırıttı. Uzun zamandır duymadığım kendinden emin ses tonuyla konuştu:
- Vezir E5'e.
Gözlerim şaşkınlıka açıldı. Ondan bu hamleyi beklemiyordum. Vezir ilerledi ilerledi ve Şah'ımı köşeye sıkıştırdı. Etrafı rakip taşlarla doluydu, kaçamazdı. Ron'un sesi kendinden gurur duyarcasına söze girdi:
- Şah...
Kafasını kaldırıp gözlerimin içine baktı:
- Mat.
***
Arkasından hızlıca ilerliyordum. Koridorlar koridorlara çıkıyor, merdivenler bitmek tükenmek bilmiyorken adımlarımız boş koridorda yankılanıyordu.
Sonunda Büyük Goblin heykelinin önünde durduğunda gözlerini kapadı üç kez duvarın önünde ileri geri yürüdü ve ellerini duvara koyup bir süre öyle kaldı. Sonunda boş duvarda bir kapı oluştuğunda kendisini hızla içeri attı.
Ben de arkasından içeri girdiğimde önceden saklandığım sandalye yığının arkasına saklandım. Olayın tanıdıklığı gülümsememe sebep olurken Draco'nun cüppesinin cebinden bir elma çıkardığını gördüm. Dolabın kapağını açıp elmayı içine koydu ardından iç çekip kapağı kapattı. Hafifçe geri çekildi ve boş odada çatlamış sesi duyuldu:
- Harmonia Nectere Passus.
Dolap sesler çıkarmaya ve titremeye başladığında Draco'nun yüzünde bir umut ışığı görmüştüm. Titremeler son bulduğunda temkinlice dolaba yaklaştı ve kapağı açtı. Gözlerime inanamıyordum. Başarmıştı. Dolap çalışıyordu. Fakat Draco hiçbir sevinç belirtisi göstermeden kapağı kapattı ve tekrar geri çekildi:
- Harmonia Nectere Passus.
Dolap yine sesler çıkarıp titremeye başladı. Fakat bu bir öncekinden daha şiddetli ve agresif bir titremeydi. Draco titreme ve sesler arttıkça geri geri gidiyordu. En sonunda dolabın kapakları şiddetle açıldı ve dışarıya paramparça olmuş bir elma fırladı.
Bu olayın ardından odaya bir sessizlik çöktü. Draco yerdeki paramparça elmaya bakıyordu ve gözleri doluyordu. Kendini yavaşça yere bıraktı ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Sessiz iç çekişleri hıçkırıklara dönüşürken sessizce bir şeyler sayıklıyordu. Ne dediğini anlamak için kendimi zorladığımda kelimeler netleşmişti:
- Beni öldürecek. Beni öldürecek-
Daha fazla dayanamamıştım yavaşça saklandığım yığının arkasından çıktım ve boğuk sesimle konuştum:
- Ölmeyeceksin.
Kafası bana döndüğünde yavaşça ona yaklaştım. Yanına oturdum ve dudağına bir öpücük bıraktım. Geri çekildiğimde gözlerimin içine anlamazcasına bakıyordu.
Cebime uzandım ve elime minik iksir şişesini aldım. Elini avucumun içine alıp minik şişeyi avucunun ortasına bıraktım ve gözlerinin içine baktım:
- Çünkü buna izin vermeyeceğim.
-*-*-*-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Contradiction // Dramione
Fiksi PenggemarYa o beni aydınlığına sürükleyecekti, ya da ben onu karanlığımda boğacaktım. Fakat biliyordum ki, günün sonunda yine onun mavi gözlerinde kaybolacak, her şeyi unutacaktım.