June 30th

326 30 25
                                    

 :))



Gözlerimi açmam için göz kapaklarımı zorlayan güneş ile gözlerim rahatsızca açıldı. Odada yankılanan tüy kalem cızırtısını farkettim. Esneyip ensemi kaşıdım ve bezgince arkamı döndüm.

Draco çalışma masasının önündeki masaya oturmuş elindeki siyah tüy kalemi ile bir parşömene bir şeyler yazıyordu. Oflayarak koltuktan kalktım ve toz zerrelerinin güneş ışığıyla varlığına kavuştuğu odada, her adımımda çatırdayan parkelerin üzerinden ona doğru ilerledim.

Arkasında durduğumda yavaşça öne doğru eğildim. Kollarımı boynuna dolayıp boynuna bir öpücük kondurduğumda kafasını yavaşça kafama yasladı ve derin bir iç çekti. Tüy kalemini sertçe masaya bıraktığında tüy kaleminin güzelliği ile büyülenmiştim. Siyah bir gövde ve koyu yeşil tüylerden oluşan tüy kalemin tam ortasında gümüş ile işlenmiş koca bir M harfi duruyordu.

Gözlerimi tüy kalemden çektiğimde Draco'nun konuşmaya başladığını duydum:

- Haber v-vermem gerekiyor. Ş-şey, dolabı tamir ettiğimizi bilmesi gerekiyor. O-onun L-l...

Fakat ben onun sözünü kestim ve hızlıca ona sarıldım. Saçlarını okşarken onun vicdan azabı çekmemesini sağlamaya çalışıyordum:

- Hayatta kalmak için yaptığın şeyden suçluluk duyma.

Fakat nafile kollarımın arasında hıçkırarak ağlamaya başlamıştı bile. Bir süre öylece durduk. Dışardaki hiçbir şeyi umursamıyor birbirimizden güç alıyorduk adeta.

Bir süre sonra Draco yavaşça geri çekildi. Burnunu çekip gözlerindeki yaşları sildi. Gözlerini bana kaldırıp gülümsediğinde beni iyi olduğuna ikna etmeye çalıştığını anlamıştım.

Sakince gülümsedim ve yandaki koltuğa doğru ilerledim. Koltuğa oturup onu incelemeye başladım. Her hareketini ezberlemeye çalışıyordum. Sanki bunlar son görüşmelerimizmişcesine.

Parmaklarının parşömen paçasını nazikçe kavrayıp katlamasını izlerken bir yandan da gözlerinin hareketlerini inceliyordum. Mektubu nazikçe bembeyaz zarfın içine koyarken parmaklarının isteksizliği bile kanıtlıyordu iyiliğini.

Eline damgayı alıp sıcak sıvının üstüne bastığında, mektubun üstünde heybetli Malfoy damgası duruyordu.

İşi bittiğinde gözleri bir süre daha zarfın üzerinde gezindi. Ardından gözlerini benim gözlerime kenetlediğinde bu an hiç bitmesin istiyordum.

Hep onun mavi gözlerine bakmak, içindeki tonları ezberlemek istiyordum.

Ama dışarıda bizi bekleyen bir dünya vardı, unutuyordum...

***

Büyük Salonda akşam yemeği yeniyordu ama ben Draco'yu Baykuşhane'ye gideceğini söyleyip İhtiyaç Odasından ayrıldıktan sonra bir daha görmemiştim.

Bütün gün ne yaptığını düşünürken yemek yiyemediğim için kalkmaya karar vermiştim. Harry'nin itirazları ve ağzıma bir şeyler tıkma çabası bana kahkaha attırmıştı.

Harry'e gülümsedim ve ondan sadece daha fazla yemem gerektiği ile ilgili itirazlar aldım. Oflayarak kendimi Büyük Salon'dan dışarı attığımda rahatlamak için Astronomi Kulesi'ne gitmeye karar vermiştim. 

Koridorlada yürürken bundan yıllar önce Hogwarts'ta okuyacak olmanın verdiği hevesle aynı koridorlarda dolaştığımı hatırladığımda gözlerimden bir damla yaş aktı. 

Contradiction // DramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin