The Darkness

251 32 3
                                    

^_^



Elimdeki kitabın kapağını sertçe kapattım. Etrafa saçılan toz tanelerine baktım ve derin bir iç çektim.

Olmuyordu.

Kafamı yana çevirdim ve eski koltukların birinde uyuyakaldığını gördüm. Gözleri huzurla kapanmış ama kaşları yattığı yerin rahatsızlığından çatılmıştı. Hiç ses çıkarmadan sakince uyuyordu. 

Sarı saçlarını incelerken kendime lanetler okuyordum. Bir gün gerçeği öğrenecekti ve o gün  ben ve ona olan duygularım suların altına gömülecekti. 

Daha önce hissetmediğim duygular hissediyordum ve bu beni heyecanlandırdığı kadar korkutuyordu da.

Alışık olmadığım bu duygular mantığımı sabote ediyor, içimden geleni yaptırıyordu. Fakat bu, benim için çok tehlikeliydi. Aklımı başıma toplamalı kontrolü elime almalıydım. 

Ama onun yüzüne baktığımda düşünüyordum da... Biraz mantıksız davranmanın zararı olmazdı değil mi?

Onu incelerken denizleri hatırlatan gözleri uyku sersemliği ile açıldı. Hafifçe esnedi ve bana baktı. Gülümsediğinde onun da beni incelediğini biliyordum.

Bir süre sonra odada onun boğuk sesi yankılandı:

- Bir şey bulabildin mi?

Yüzümdeki gülümseme anında kaybolurken kafamı üzgünce iki yana salladım. Doğru ya, bir de hayatın gerçekleri vardı.

Önüme dönerken beynim hiç durmadan çalışıyordu. Bir çözüm yolu olmalıydı. Bütün gece boyunca kitaplara bakmıştım ama hiçbir şey yoktu. Delirmek üzereydim. Bu oda, bu duvarlar üstüme geliyordu. 

Yavaşça yerimden kalktım ve Draco'ya döndüm:

- Yarın konuştuğumuz saatte burada olacağım.

***

Bütün gece araştırma yaptığımdan bir gram bile uyumamıştım. Uyumam gerektiğini biliyordum. Bugün derslerim vardı ve onlarda uyuklayamazdım. 

Yavaşça Gryffindor Kulesine giden merdivenleri çıkarken başıma yavaşça ağrı girmeye başladı. Ağrı gittikçe şiddetleniyordu ve başım çatlayacak raddeye gelmişti.

Dizlerim beni daha fazla taşıyamıyordu.Kendimi hızla yere bıraktım ve karanlığın içine sürüklendim.

Kendi sesimi duyuyordum. Çok uzaktan, çok boğuk. Fakat ses gittikçe netleşiyordu ve gözümün önünde görüntüler belirmeye başlıyordu. 

Bir mezarlıktı burası. Terk edilmişti. Üç tane melek heykeli vardı.

Kendimi görüyordum. Bir mezarın önünde oturmuş ağlıyordum. Etrafta kar taneleri uçuşuyor ama ben onlara hiç aldırış etmeden ağlıyordum. Arkadan ayak sesleri geliyordu. Yavaşça bana doğru yaklaşan Harry'i gördüm. Benim yanıma iyice yaklaştığında kafamı omzuna yaslayıp ağlamaya devam etmiştim. Derin bir nefes verdi ve sakince konuştu:

- Neden Hermione?

Ben ise sayıklamaya başlamıştım:

- Özür dilerim. Özür dilerim...

Görüntüler sona erip de karanlıkta birinin kucağına düşmeden önce mezar taşından bir kelimeyi seçebilmiştim.

Zabini... 



----

Contradiction // DramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin