Speck of Hope

287 33 16
                                    

^-^



Gözlerimi güne huzurla açtım. Bakışlarım yanımda yatan Draco'ya kaydığında kendimi gülümserken buldum. 

Elini yanağına koymuş yan yatıyordu. Sarı saçları ahşap parkelere dağılmıştı ve yüzünde huzurlu bir ifade hakimdi. Onu incelerken uyku sersemi sesini duydum:

- Günaydın.

Ben de gülümsedim ve:

- Günaydın. 

Dedim. Yavaşça yerden kalkıp benim dudağıma bir öpücük kondurdu ve bu bana dünü hatırlattı.

***

Dudaklarımız birbiri üzerinde dans ederken ben ise nihayet huzuru bulduğuma emindim. Dudaklarımız ayrıldığında bir süre daha gözlerimi açmamış ve ardından açtığımda bana doğru gülümseyen bir Malfoy görmüştüm. 

Bir süre daha birbirimize baktık ve ben onun suratına bakarken daha önce hissetmediğim gibi hissediyordum. 

Draco yavaşça elini yanağıma doğru uzattı ve fısıltıyla konuştu:

- Bana ne yapıyorsun böyle?

Ben ise bu söz üzerine gülümsedim ve fısıldadım:

- Sen bana ne yapıyorsan onu.

Gözlerimin içine baktı ve konuştu:

- Seni seviyorum.

Benim ise gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Bu olaydan sonra görevime nasıl devam edeceğim hakkında bir fikrim yoktu.

Ona bunu yapamazdım. O şu anda benim gözlerimin içine bakıp beni sevdiğini söylerken olmazdı. 

Ben sevilmeye alışık değildim. Yıllarca aydınlık bir an bile yaşamamış, etrafı buzdan duvarlarla kaplı kalbim daha önce böyle bir ışık görmemişti. Ama kalbimin buzdan duvarlarını onun güneşiyle eritemezdim. Daha ben bile ne olacağını bilmezken olmazdı.

Fakat bu düşüncelerimi anında dağıtmayı başarmış dudakları benimle tekrar buluşurken tüm bunlar anlamsızlaşmıştı. 

Huzur insanüstü bir duyguydu.

Koridordan gelen sesler duymamızla birbirimizden ayrıldık. Koridorda biri dolaşıyordu. Fakat adım seslerinin ardından bir kedi sesi duyduğumda bunun Filch ve kedisi Mrs. Norris olduğunu anlamıştım. Buraya gelirse iki binadan da yüksek puan kırılırdı. 

Saklanacak bir yer bulmamız gerekiyordu. Hızlıca yerimden kalktım ve Draco'nun homurdanmalarına göz devirerek cevap verdim. 

En sonunda bulabildiğimiz tek yer olan dolaba girmeye karar verdik. Draco her zamanki ukala hali ile önümde eğildi ve fısıldadı: 

- Hanımlar önden.

Ben ise gülmemek için kendimi zor tutarken göz devirdim. İçeri girdim ve küçük dolabın içinde dizlerimi kendime çekip büzüştüm. Draco da hemen arkamdan dolaba girdiğinde kendisi dolabın içine rahatça oturabileceği bir pozisyon buldu ve beni köşeye sıkıştırdı.

Ben sinirli sinirli ona bu kadar rahat oturamayacağı küçücük bir yerde olduğumuzu ve sıkıştığım hakkında söyleniyordum. O ise hiç cevap vermeden sadece bana bakıp sırıtıyordu.

Biraz sonra kapı açıldığı zaman Draco üzerime atıldı ve söylenmeyi bırakmam için eliyle ağzımı kapadı. Yüzlerimiz birbirine çok yakındı ve bu yakınlık kalp krizi geçirmeme sebep olacaktı. Kalbim hızla çarparken elimi Draco'nun göğsüne koydum ve onun benden de beter olduğunu farkederek sırıttım.

Filch içerde geziniyor ve kedisi ile konuşuyordu:

- Ses buradan mı geliyordu Norris.

Kedi sakince miyavlarken çıkan seslerden Filch'in etrafı arama başladığını anlamıştım. Bir süre sonra sesler yaklaştı, yaklaştı ve yaklaştı. Filch en sonunda dolabın kapağını açmak için hamle etmişken Mrs. Norris'ten yüksek bir miyavlama sesi geldi ve Filch dolabı açamadı. Filch kedinin yanına doğru yürüyüp dolaptan uzaklaşırken Draco ve ben derin birer nefes vermiştik.

Filch yeniden kediyle konuşmaya başlamıştı, Kedi delicesine hırlıyordu:

- Sakin ol Norris sadece bir böcek.

Kediden yüksek bir hırlama sesi gelince Filch:

- Tamam hadi gel, gidelim.

Dedi ve sinir krizi geçiren kediyi de alıp dışarı çıktı. 

Onlar gitttiğinde biz kendimizi dolaptan nasıl dışarı attığımızı bilememiştik. O klostrofobik ve havasız dolapta daha fazla duramamıştık.

Kafalarımız birbirine döndüğünde kendimizi tutamamıştık. Önce ben güldüm sonra o. En sonunda ikimiz de kahkaha atmaya başladığımızda mutluluğumu anlatacak kelime bulamıyordum. 

Gece yarısına kadar parkelerin üzerinde oturup birbirimize geçmiş hikayelerimizi anlattık. 

Fakat benim anlattıklarım yine yalandı.

Parkta bana bisiklet sürmeyi öğreten Richard amcam, malikanede bana zihnebend öğreten Tom'du. 

Ben akşam dizi izlerken benim evime gelen arkadaşım, bana Kara Büyü öğretmek için gelen Bellatrix'ti.

Bana meşhur kurabiyelerinden yapıp her hafta sonu getiren teyzem March, ben her üzüldüğümde bana çikolata Kurbağası getiren Rodolphus'tu.

Ben bu yalanları sıralarken gerçeklerin onu ne kadar kıracağını düşünmemiştim bile.

O gece birbirimize sarılarak uyuyakaldığımızda ikimiz de çok huzurluyduk. 

Bu uzun sürmeyecekti. Savaş kapıdaydı ve bunu ikimiz de biliyorduk. 

Küçük bir umut zerreciğiydi aşk, içimizde oluşan. Her geçen gün daha çok yıpranacak ama sönmeyecekti.



<3 <3 <3





Contradiction // DramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin