Yeni bölümle karşınızdayım! Bölümlerin arasını çok uzatmak istemiyorum. Bu yüzden her gün bölüm atmaya çalışıcam :))
Theodore'un ısrarlarıyla bir şeyler yemek için Büyük Salon'a gittim. Gryffindor masasına doğru ilerlerken Harry'nin bana yüzünde ışıl ışıl parlayan bir gülümsemeyle bakması beni kahretmişti.
Ona bunu yapmak beni öldürüyordu...
Ama bunu yapmam gerekiyordu. Ben bunun için yetiştirilmiştim. Yıllarca taktığım bir maske beni kendi içine çekmişti ve şu an bunu yapmazsam O'na ihanet etmiş olurdum.
Bunları düşünürken çoktan masama varmıştım, yerime oturduğumda her Pazar günü olduğu gibi bugün de kahvaltı sırasında baykuşlar gelmeye başlamıştı. Baykuşlar içeri girdiği anda bunun o an olduğunu anlamıştım.
Hemen yerimden kalktım ve bana soran gözlerle bakan Harry'e kütüphaneye gideceğimi söyleyerek çıkışa yöneldim. Her yalan beni daha da yıkıyordu ve ben bu yıkılışı hissediyordum.
Çıkacağım sırada Profesör Dumbledore ile göz göze gelmiştim ve bana anlayış dolu babacan bir gülümseme ile bakmıştı. Sanki... Sanki beni anlıyormuş gibiydi. Buna daha sonra kafa yormaya karar verip Tom'u bekletmemek için yola koyuldum.
Hızlıca merdivenleri çıktım ve Gryffindor kulesine vardım. Şişman Hanım'a sahte bir gülümseme yollayarak şifreyi söyledim. Tablo savrulup açılırken Şişman Hanım bana gülümsemişti.
İçeri girdiğimde Neville içeride oturmuş ve kurbağası Trevor'a bir şeyler anlatıyor fakat hayvancağız ondan kurtulmaya çalışıyordu. Bu duruma sadece kıkırdayıp geçerken Kızlar Yatakhanesine doğru yol alıyordum.
İçeri girdiğimde gözlerim çekmecelerimi taramaya başladı. Sonunda küremi bulduğumda küremi biraz incelemeye karar verdim. Yüzyıllardır kullanılmasına rağmen hala üzeri parıl parıl parlıyordu. İçinde hareket eden mor bulutlar geziyordu adeta. Yıllardır sakladığım bu küre aslında başyapıtım olan Gryffindor öğrencisi sevecen Hermione Granger'ın yaratıcısıydı.
Her Pazar olduğu gibi küreyi elime alıp Astronomi Kulesine doğru yola çıktım. Heyecanım içimde yükseliyor yeni görevimi heyecanla bekliyordum. Nihayet kuleye vardığımda balkon kısmına ilerledim. Dışarı çıktığım anda yüzümü yalayıp geçen rüzgar beni huylandırırken kendimi özgür hissetmeye başlamıştım.
Yere uzanıp küremi elimde sıktım ve gereken şeyi söyledim
- Cistem Aperiom
Kürenin içindeki küçük toz bulutları dönmeye başlarken ben ise ruhumun bedenimden çekildiğini hissediyordum. Ardından bir düşme hissi ve kendimi birden karanlıkta buldum.
- Seni özlemişim Raven.
***
- Seni özlemişim Pigwidgeon.
Ron annesinden mektup getiren pigwidgeon'u okşarken bir yandan Hermione'yi düşünüyordu.
Sabah kahvaltısından beri görmemişti onu. Sahi neredeyi acaba? Bir an aklından kalkıp aramak geçtiyse de onu bulduğu zaman Hermione'nin ona kızacağını biliyordu o yüzden bu fikrinden hemen vazgeçti. Hermione kızınca çok korkutucu olabiliyordu.
Arkasından koşarak biri sarıldığında yüzüne bir gülümseme yerleştirip arkasını döndü. Hannah yine sarı saçlarını salık bırakmış ışıldayan bir yüzle Ron'a bakıyordu.
-Günaydın!
Diye bağırıp Ron'a daha sıkı sarıldı. Ron ise onun bu haline gülüyordu.
***
Karanlıkta bana doğru yürüyen silüete başımı kaldırıp dikkatlice baktım. Yeşil gözleri beni bulunca kafasını iki yana salladı. Anlaşılan hala kalıcı bir yol bulamamıştı. Suratında her zamanki gibi yılların vermiş olduğu tecrübe ve bilgelik vardı. Ama daha gözle görülebilir olan ise, gözlerinde keder vardı.
Mutsuz olmasına rağmen kendini böyle mutlu ettiğine inandıran, kendine yalan söyleyen bir adamın suratıydı bu.
Planımız için çok çalışıyorduk yıllardır uğraşıyorduk ama o an yavaş yavaş yaklaşıyordu ve biz, aslında hiçbir şey yapamamış olduğumuz gerçeği ile yüzleşiyorduk.
Suratıma bir gülümseme yerleştirdim ve ayağa kalktım. Ona doğru yürürken gözleri benim her hareketimi süzercesine dikkatle beni izliyordu.
Karşısında durdum ve:
- Başaracağız
Dedim. O ise kafasını kaldırdı ve sadece şunu söyledi:
- Henüz değil.
Bana arkasını dönüp uzaklaştı ve biraz ilerledikten sonra arkasını döndü. Anlamıştım ki yeni bir görevim daha olacaktı. Konuşmaya başladı:
- Savaş içindeyken, insanların bazı fedakarlıklar yapması gerekir. Kimi gerçeklikten uzak, yalanlara sığınarak devam eder o yola,
Burada eliyle beni göstermişti.
- Kimi ise kişiliğini unutur ve gözlerini hırs kör eder.
Burada ise kendini gösterdi. Tozlu odada sadece nefes seslerimiz duyuluyordu şimdi. Sessizliğin sesinde kendimi hatırlamaya çalışıyordum. Ama ne varki ne gerçek Hermione'yi hatırlamıştım, ne de onun yaşamını. Taktığım maskenin altında kaybolmuştu o. Bir daha geri gelmemek üzere.
- İhtiyaç odası Raven... Oraya git, ona ihtiyacı olanı ver.
Beynimdeki çarklar dönmeye başlamıştı yine. Her görev bir şifreydi aslında, çözüp çözememekti mesele. Ama şu anda bildiğim bir şey varsa, o da hemen ihtiyaç odasına gitmem gerektiğiydi.
Yavaşça kafa salladım. Tam önünde eğiliyordum ki beni durdurdu:
- Sakın kimsenin önünde eğilme. Eğilen değil eğdiren ol. Her zaman başın yukarıda olsun çünkü karşındaki kim olursa olsun ondan daha güçlü olduğuna inanırsan, ondan daha güçlü olursun.
Yavaşça gülümsedim ve elimdeki küreyi sıktım tekrar aynı sözleri söylediğim zaman kendimi Astronomi Kulesinin balkonunda yere yatmış şekilde buldum. Gözlerimi yukarıya, yıldızlara kaldırdım ve gülümsedim:
- İnanıyorum...
Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?
Genelde bölümleri bu uzunlukta yazmaya çalışacağım ama daha uzun da olabilir.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Contradiction // Dramione
FanfictionYa o beni aydınlığına sürükleyecekti, ya da ben onu karanlığımda boğacaktım. Fakat biliyordum ki, günün sonunda yine onun mavi gözlerinde kaybolacak, her şeyi unutacaktım.