Herkese çok teşekkür ederim:))
Nefes alamıyordum.
Akciğerlerim bir gram oksijen için yalvarırken göğsüm daralıyordu. Birden gözlerim açıldı ve yattığım yerden hızla doğrulup boğulurcasına nefes aldım.
Elime değen endişeli parmaklar hissettiğimde anın şokula elimi hızla çektim ve güçlü bir çığlık attım. Gözlerim sonunda düzgünce görmeye başladığında Hastane Kanadında olduğumu farkettim.
Kafamı yana çevirdiğimde bana endişeli gözlerle bakan Draco'yu gördüm.
Yavaşça ona doğru yaklaştım ve elini tuttum. Gözlerinin içine bakarken gülümsedi ve dudaklarıma uzandı.
***
- Evet Ginny iyiyim. Gece uyuyamamıştım, önemli bir şey yok.
Ginny bir süre gözlerimin içine şüpheyle baktı fakat sonra dikleşti ve omuz silkti:
- Peki öyle olsun ama bu işin peşini bırakmadım, bu ikinciye oluyor.
Sadece gözlerimi devirmekle yetindim.
***
- Hermione emin misin? Bunu yapmak zorunda değilsin. Dinlenmen gerekiyor.
Draco'nun beni vazgeçirme çabalarına karşın sadece gözlerimi devirdim ve onu yavaşça ittim. Bezgince konuştum:
- Ben iyiyim. Başımın çaresine bakabilirim.
O ise cevap vermeden, İhtiyaç Odasının heybetli kapısını yavaşça kapattı.
- Bir ilerleme var mı?
Draco kafasını 'hayır' anlamında iki yana sallarken bu şeyin tamir edilebilir olup olmadığınan şüphe etmeye başlamıştım.
Yavaşça dolaba yaklaştım ve asamı çıkardım. Yanda duran elmalardan birini aldım ve dolabın içine koydum. Dolaba iyice yaklaştım ve fısıltıyla büyüyü söyledim:
- Harmonia Nectere Passus.
Dolap biraz titredi ve sesler çıkardı kapağı açtığımda, elma ortada yoktu. Kapağı tekrar kapattım ve yavaşça fısıldadım:
- Harmonia Nectere Passus.
Dolaptan tekrar sesler çıkmaya ve titremeye başladı. Fakat titreme ve sesler birden durduğunda merakla Draco'ya döndüm. Onun suratına da bir şok ifadesi hakimdi.
Daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı. Dolabın kapağını korkarak yavaşça açtım ve gözlerime inanamadım. Orada bir elma duruyordu. Elmayı elime aldım ve sakince incelemeye başladım.
Tam başardığımızı düşünmeye başlamışken elmanın arkasında oluşmuş kopuk ile bütün moralim alt üst oldu.
Arkamı dönüp Draco'nun hayal kırıklığı ile bakan suratına karşın sinirle elmayı bir koltuğa fırlattım ve kapıyı çarparak dışarı çıkmadan önce Draco'ya döndüm:
- Başaracağız.
***
Draco artık yemeklere bile inmiyor sadece dolap ile ilgileniyordu. Her akşam buluşup o sorunu halletmeye çalışıyorduk.
Fakat bir sorun daha vardı.
Draco her buluştuğumuzda bir öncekinden daha şüpheli bakışlar atmaya başlıyordu.
Benden şüpheleniyordu.
Maalesef şüpheleri doğruydu.
Onu kandırıyordum.
Her gün suratına bakıyor ve ona daha çok yalan söylüyordum. Saf sevgiyle bağlandığım bir insana bunları yapmak, her gün daha çok tüketiyordu beni.
Ama mecburdum. Hem onun, hem de benim hayatta kalabilmemiz için.
***
Yine bir akşamüstüydü ve biz ikimiz yine dolap için uğraşıyorduk. Etrafta sessizlik hakimdi. Arada Draco'nun bana olan bakışlarını yakalıyordum fakat umursamadan işime devam ediyordum.
Draco tekrar dolabın önüne geçmişti ve yaklaşık yarım saattir elmayı sağlam şekilde geri getirmeye çalışıyordu. Artık sinirlenen ve büyülü kelimeleri sinirle söyleyen Draco, dikkatimi çekmişti.
Hızlıca yanına gittim ve asa tutan kolunun üstüne elimi koydum. Bakışları hızla bana dönerken ona doğru sakince bakmaya devam ettim. Kolunu güven verircesine sıktım ve sessiz odada kelimelerim yankılandı:
- Büyü yapmak, odaklanmayı gerektirir. Odaklanmadan yapılan güçlü bir büyü hiçbir işe yaramaz.
Elini tuttum ve asayı elinden alıp masaya koydum. Fakat demin sakince gözlerime bakan gözleri koyulaştı ve beni duvara itti. Ben ona şok ile bakarken o ise bana şüpheyle bakıyordu. Tozlu odada onun sesi yankılandı:
- Çıkarın ne?
Ben ona anlamazcasına bakarken bunu anın bu kadar erken geldiğine inanamıyordum. Onu kaybetmek istemiyordum. Yavaşça sordum:
- Anlamadım?
Bu kelimeler üzerine, odada şiddetli bir kahkaha yankılandı. Ardından ise öfkeyle yankılanan kelimeler:
- Anlamadın. Anlamadın? Okulun gözdesi, Gryffindor prensesi ve Aydınlık savaşçısı olarak anılan sen, neden bir ölüm yiyene görevinde yardım edesin ki? Bu işten ne çıkarın var? Neden bana yardım ediyorsun?
Ben ise şimdi ona şefkatle bakıyordum. Yavaşça ona yaklaştım ve elimi yanağına koydum.
Kafasını yavaşça elime yaslarken gözlerindeki sinir kaybolmuştu. Gülümsedim ve sakince konuştum:
- Çünkü sayende öğrendim ki; aşkın ilk soluğu, mantığın son soluğuymuş.
:'(
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Contradiction // Dramione
FanficYa o beni aydınlığına sürükleyecekti, ya da ben onu karanlığımda boğacaktım. Fakat biliyordum ki, günün sonunda yine onun mavi gözlerinde kaybolacak, her şeyi unutacaktım.