:))
Kendimi yorgun argın yatağa bıraktım.
O gun sınıfta bayılmamın üzerinden bir hafta geçmişti. Beni St. Mungo Sihirsel Hastalıklar Hastanesine yatırmışlardı. Bilincim bu süre boyunca hep kapalı kalmıştı. Şifacıların söylediğine göre baygınken geçirdiğim sinir krizlerinden hayatta kalmam bir mucize idi. Zihnimin yaptığım şeyi kaldıramadığını söylediler.
Bu süreç boyunca Draco benim yanımda kalmıştı. Dün uyandığımda bana dolu gözlerle bakıp hızla sarıldığında onu ne kadar sevdiğimi bir kez daha hatırlamıştım.
Bir de dolap işi vardı tabi.
Draco her ne kadar dinlenmem gerektiğini söylediyse de ben kesin bir dille reddetmiş ve onu bu yolda asla yalnız bırakmayacağımı söylemiştim.
Kolumu yavaşça kaldırıp saate baktığımda İhtiyaç Odasına gitmem gerektiğini farkettim. Oflayarak yerimden kalkarken Hogwarts'ın çok büyük olmasından yakınıyordum.
Koridorlar benim için bitmek tükenmek bilmiyor, uzadıkça uzuyorken ben, Draco'yu düşünerek güç kazanıyordum.
Koridorlar bitip de karşımda o kocaman kapıyı gördüğümde Draco'nun çoktan geldiğini anlamıştım.
Yavaşça içeri girdiğimde loş bir ışıkla aydınlanmış tozlu odada derin bir nefes aldım ve dolabın önünde oturmuş elmasını yiyen Draco'ya gülümsedim. Gülümsememin karşılığını aldığımda Draco'ya iyice yaklaştım ve elmasını elinden alıp masaya bıraktım.
Yavaşça eğilip dudaklarımızı birleştirdiğimde Draco'nun ellerinin belime gittiğini hissettmiştim. Yavaşça beni kucağına çektiğinde kollarımı boynuna doladım ve öpüşüne karşılık verdim. Kendini bana bastırdığında sessizce inledim. Bu sefer ileriye gideceğimizi biliyordum.
***
Gözlerimi yavaşça açtım. Çıplak olduğumu farkettiğimde bir kaç saat önceki anılar aklıma doluşmaya başladı. Anılar ile gülümserken kafamı yana çevirdim ve Draco'yu gördüm muhtemelen uyanmamı bekliyor ve bu sırada parmağını koymuş tenimde daireler çiziyordu.
Gülümseyerek Draco'nun üstünden kalktım ve onun mırıldanmalarını umursamadan yanda duran kıyafetlerime doğru yürüdüm. Hızlıca kıyafetlerimi giyerken Draco'nun beni izlediğini farkettiğimde kafamı yere eğdim ve sırıttım.
Bir süre sonra Draco da, ben de artık giyinmiştik ve dolap ile ilgili araştırmalara devam ediyorduk.
İkimiz de konuşmadık, çünkü söylenecek bir şey yoktu bizim için.
İkimiz de işlerin çıkmaza gittiğin biliyorduk.
Dış dünyanın statülerinde çok farklı olan biz iki genç, içimizde aynı olduğumuzu anlamıştık.
Çaresizliği her yanımda hissederken düşündüm:
Çaresizlik bile büyülerken bu aşkı, nasıl bırakabilirdim ki onu?
Fakat belime sarılıp beni kendine çeken iki el bana bütün düşüncelerimi unutturmaya yetmişti. Kendimi onun kollarına bırakırken anın büyüsünün beni ele geçirmesine izin veriyordum.
Çenesini omzuma dayadı ve hemen önümüzdeki pencereden dışarıyı izlemeye başladı. Arada boynuma minik öpücükler konduruyordu ve bunlar beni huylandırırken kıkırdıyordum.
Arkamı dönüp gözlerimi onun gözlerine kenetledim ve boğuk bir ses tonu ele konuştum:
- Sen aklım ve kalbim arasında kalan en güzel çaresizliğimsin.
***
- Hayır eminim doğru yoldayız.
Draco ile saatler boyunca yerde uzanıp sohbet etmiştik. Bir süre sonra ise gözümüze çarpan dolap ile gençliğimizi içimize gömüp çalışmalara devam etmiştik. Şimdi ise Draco yanlış yönde olduğumuzu savunmaya başlamıştı. Fakat ben ona şiddetle karşı çıkıyor doğru yolda olduğumuzu savunuyordum. Draco oflayarak kendini yere attı ve kafasını duvara yasladı.
Onun bu yaptığına sadece göz devirdim ve içimden olması için yalvarırken yandaki meyve sepetinden bir elma aldım ve elmayı dolabın tam ortasına yerleştirdim. Kapakları kapatırken gözlerimi kapamış kendime şans diliyordum. Sonunda asamı dolaba doğrultup büyüyü söyledim:
- Harmonia Nectere Passus.
Dolap titremeler ve sesler ile sarsılırken içimde heyecan gittikçe büyüyordu. Dolaptaki hareketler sona erdiğinde dolaba yaklaştım ve kapağını açtım. İçindeki kocaman boşluğu gördüğümde derin bir nefes aldım. Kapağı kapatıp asamı tekrar dolaba doğrulttum ve büyülü sözleri tekrar söyledim:
- Harmonia Nectere Passus.
Dolap titremeye ve sallanmaya başladığında içimdeki heyecanı anlatacak kelime bulamıyordum. Çok kısa bir süre sonra dolaptaki sarsıntı sona erdiğinde gözlerimi Draco'ya çevirdim ve pür dikkat dolaba baktığını gördüm. Kafamı dolaba çevirdim ve elimi uzatıp yavaşça kapağı açtım.
Gözlerim dolabın içindeki parıl parıl parlayan yeşil elmayı bulduğunda heyecanlanmamam gerektiğini biliyordum. Bu daha önce de olmuştu. Elmayı elime aldım ve elmayı birinin ısırmış olduğunu gördüm. Gözlerime inanamıyordum. Başarılı bir şekilde karşıya gitmiş ve geri gelmişti.
Draco'ya döndüğümde bana merakla baktığını farkettim. Elmayı yerden ona doğru gelecek şekilde yuvarladım. Elmayı eline alıp karşıdaki kişi tarafından yapılan ısırık izini gördüğünde gözlerini hızla bana çevirdi ve elmayı kenara fırlatıp ayağa kalktı.
Gözlerinde yaşlar parlarken bana doğru koştu. Ben de hızla ona doğru ilerledim ve ortada buluştuğumuzda bacaklarımı hızla beline doladım ve beni kucağına almasına izin verdim. Kollarımı hızla onun boynuna dolayıp sıkıca sarıldım.
Bir süre birbirimize sarılı kaldıktan sonra kollarımızı gevşettik ve geri çekilip birbirimizin yüzüne baktık. Gözyaşlarımla tezat oluşturan geniş gülümsememle ona bakarken bütün duygularımı en üst seviyede yaşadığımı biliyordum. Dudaklarımdan fırlayan kahkaha ile birlikte akan gözyaşlarım onun yüzündeki hüznü arttırırken yavaşça onun dudaklarına doğru uzandım.
Draco zaman geçtikçe genç kızı karanlığa sürüklediğini düşünüyorken.
Hermione gerçek kimliğinin ortaya çıkacağı günün yaklaştığını biliyordu.
O gün ona sarlan bir Harry olmayacak.
Onu güldüren bir Ron olmayacak.
Onu yazın evine çağıran bir Ginny olmayacak.
Ve en can alıcısı...
Artık omzunda ağlayabileceği, her zaman yanında olduğunu bileceği, ilk aşkı Draco olmayacaktı.
Bunu bilerek girmişti bu yola. Kendisi de farkındaydı. O yüzden sıkıca sarıldı ona, sanki son sarılmalarıymışcasına. Kendine çekip onu, tutkuyla öptü dudaklarını. Sanki dudaklarının son buluşmasıymışcasına. Akciğerlerini onun kokusuyla doldurdu, onun yanında uyudu.
Ve genç kız huzurla genç adamın kollarında uyuyakalmışken uzakta, kilometrelerce ötede, kalbini sadece genç kıza vermiş olan Tom Riddle bir ay boyunca açılmayan gözlerini şafak vaktinde yavaşça açtı.
İşte o an aşkın toz pembe dünyası, gerçek dünyaya dönüşmeye başlamıştı.
^_^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Contradiction // Dramione
FanfictionYa o beni aydınlığına sürükleyecekti, ya da ben onu karanlığımda boğacaktım. Fakat biliyordum ki, günün sonunda yine onun mavi gözlerinde kaybolacak, her şeyi unutacaktım.