until it gets better

5.6K 372 121
                                    

Stresliydim ve en son rahatlamak için koltuğa uzandığımı hatırlıyordum. Tekrar gözlerimi açmamın sebebi zilin sesi olmuştu.

Uyku sonrası kafa karışıklığı ile yerimden kalktığımda uyumadan önce yere attığım yastığa takılarak düştüm. Dizim biraz acımıştı ama umursamadan yastığı koltuğa fırlatıp kapıya doğru ilerledim. Açtığımda ise beklediğim gibi onu görmüştüm.

Ah.

O kadar güzeldi ki karşımda... Eski Yunan heykelleri kadar kusursuzdu. Yeni saçları, kaşındaki o asi çizik, sol kulağındaki küçük halka küpe, boynundaki ince gümüş zincir ve içinde her zaman rahat hissettiğini bildiğim eşofmanları. Elinde bir poşet tutuyordu.

Bakışlarını yüzümden ayırmadan o poşeti bana uzattı. Onu alarak kısaca içine baktığımda en sevdiğim pastaneden alınmış en sevdiğim çikolatalı pastadan iki dilim olduğunu gördüm. Gülümsemiştim. Bu pastalar için ölebilirdim gerçekten!

Kapıyı biraz daha açıp kenara kayarak "Gelsene." dediğimde içeri girdi ve sanki ilk kez geliyormuş gibi kaçamak bakışlarla gözlerini etrafta dolaştırdı. Rahat olmadığını anlayabiliyordum. Tıpkı benim gibi.

Salona geçtiğimizde koltuğa oturmadan önce "Ne izlemek istiyorsun?" diye sordu.

Yanına oturup elimdeki poşeti bacaklarımın üzerine yerleştirip "Sen seç." dediğimde üst eşofmanının fermuarını açarak hırkayı üzerinden çıkardı. Sıradan, düz bir beyaz tişörtleydi şimdi.

"İstediğim bir şey yok."

"İyi, rastgele açayım öyleyse."

Aslında Alacakaranlık' a tekrar başlama teklifi etmeyi düşünmüştüm ancak biraz mesafeli olduğumuz için söyleyemedim. Sonuçta o seriden nefret ediyordu.

Daha önce hiç izlemediğim, eski olmamasına rağmen siyah beyaz çekilmiş bir filmi açtım. Film başlamadan önce de mutfağa gidip pastaları birer tabağa koymuş ve iki birayla birlikte geri dönmüştüm.

Film başlayalı beş dakika bile olmamışken pastamı bitirmek beni çok üzdü. Kendimi tutamamıştım ve bakışlarım bir an için onunkine kaydığında o güzelliğe bir kere bile dokunmadığını gördüm. Tabağı öylece elinde tutuyor ve ekrana bakıyordu.

İç çekerek boş tabağımı sehpaya bıraktım ve bira şişesini dudaklarıma götürdüm. Neyse ki film ilgi çekiciydi. Ama bazen bu bile odaklanmam için yeterli olmuyordu. Yanımda bir kazık gibi dururken sanki tek başımaydım. Hiç konuşmuyor, yüzünde herhangi bir duygu belirtisi yok, boş gözlerini asla ekrandan ayırmıyordu. Yalnızca bir kereliğine kısaca bana bakıp hala yemediği pastasını bana uzatmıştı.

"Yiyebilirsin."

"Sen istemiyor musun?"

"Hayır."

Tatlılarını çok sevmediğini hatırlayınca tabağı ondan aldım ve onun dilimini de çok kısa bir süre içinde bitirdim. Sonra filmi durdurup mutfaktan yarım paket patates cipsini ve onun için bir bira daha aldım. Cipsten de yememişti. Ama ben yedim ve sonra başka hangi boku yiyebileceğimi düşündüm. Yemeyi seviyordum. Gerginken ise kendimi tutamıyordum.

Art arda sigara içti. Yiyecek bir şey kalmadığında ben de içtim. Fakat onun kadar sık bunu yapmıyordum.

"Vücuduna bak." demişti filmdeki Angela, Andre' ye. "Güvensizlik ve sevgisizlikten acı içinde. Senin ilgine ihtiyacı olduğunu görmüyor musun? Hayır, bu yaralı vücuda bunu çok görme. Çünkü sana çok uzun zaman katlandı ve hiç şikayet etmedi."

sleeping with ghost • malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin