...Ve aşk, senin tenezzül bile etmediğin gözlerimde kaldı!
Okul koridorundan ikinci kata sınıfıma çıkarken, Şeyda ile karşılaştım. Şeyda bana bir şey söyleyeceği sırada araladığı dudaklarını birbirine bastırıp arkamı gözleriyle işaret etti. Biraz önce yüzümde asılı kalan gülüşüm, kolumdaki acıyla söndü. Kolumu sıkan ellerin sahibiyle arkamı döner dönmez göz göze geldim. Öfkesi gözlerine yansımış Çağlar, koluma nefretle tutturduğu eli acı veriyordu. Bir anda beni herkesin bakışları altında okulun dışına savururcasına çekiştirdi, kuytu bir yere duvarla kendi arasına sıkıştırdı.
Koyu kahve gözleri kırmızıya bulanmış öfke saçıyordu."Bak kızım! ben bebek bakıcısı değilim. Bir daha benim sözümü kesme bu bir, sakın sözüm bitmeden arkanı bana dönme, senin için kötü olur buda iki..."
Kolumdan tutup beni tekrar savurduğunda içimden binlerce kez onun için hala atmaya devam eden kalbime lanet okudum. O arabasına yönelirken, dizlerimi yer ile kavuşturup, elim yüzümde bir kaç dakika öylece bekledim. Sarsılmıştı kalbim, ruhum ve bünyeme ters özgüvenim...
Okul koridorunda, bana bakan meraklı gözlere aldırmadan sınıfıma çıktım. Sınıfın sessizliğinden, öğretmenin geldiğini anlayıp kapıyı tıklattım."Gel!" öğretmenin sesiyle göz yaşlarımı silip içeriye girdim. Geç kaldığımın farkında olsada ses çıkarmadı Suzan hoca.
"Geç yerine!"
Şeyda'nın yanına geçip oturdum. Dirseğiyle koluma ne oldu anlamında dürttü.
Gözümdeki yaşları yeteri kadar silememiş ve rezil olmuştum bütün okula. Sadece kendimi avutuyorum herkes gördü işte, nasıl ezik duruma düştüğümü. Küçük bir inilti çıktı ağzımdan. Onun sıktığı yere vuran Şeyda, bir anlık refleksle kolumu tuttu.
"Arkadaşlar, ne oluyor orada?" Suzan hoca dahil bütün sınıfın gözleri benim üzerimdeydi ve gerçekten rezil olmuştum.
"Hiç öğretmenim ayağımı sıraya vurdum." Şeyda'nın cevabıyla öğretmen bir kaç saniye daha 'ben anladım yemem bu numaralı!' bakışı atsada, tahtaya dönüp yazısına devam etti. Bazı kişiler dışında herkes öğretmene çevirdiler bakışlarını. Şeyda teneffüs arasında sorularla beni bıktırmış, bende okul çıkışı anlatırım deyip oyalamıştım. Şu anda ise son ders bitti ve ben okul koridorunda çok ama çok yavaş yürüyor, Şeyda ise arkamda anlatacaklarımı sabırsızca bekliyordu. Ne anlatacaktım nasıl anlatacaktım, bilmiyorum sanırım bu benim sırrım olarak kalacaktı. Birden hızlandım ve dışarı attım kendimi Şeyda'ya anlatırsam, o adamın yaptığı şeyi annemlere söyleyebilirdi, bense onların orada canını sıkmak istemiyordum. Birde babam beni Çağlar'a emanet etmişti. Bu onu üzebilir ve gereksiz yere annem ile babam tartışabilirdi ki, bu benim en son isteyeceğim şey.
"Zeynep...!" Çağlar'ın, kalın sesi yolun karşısında duran arabanın içinden kulaklarıma dolarken, başımı hafifçe salladım.
"Şeyda, sen git. Benim biraz işim var." Şeyda'nın görmesini istemiyordum ve o uzaklaşıncaya kadar bekledim. Arabaya yaklaştım ama binmedim.
"Hadi..." Başıyla yan koltuğu gösterdiğinde, binmek istemiyordum. Onunla aynı ortamda olmak istemiyordum. Ben hala somurtarak beklerken o arabadan indi. Yan kapıyı açıp oturmam için sakin bir şekilde bekledi ve gururumu ayaklar altına alıp daha fazla sinirlendirmemek için arabaya bindim kendiside şoför koltuğuna geçti.
Sakin görünüyordu. Sabah ki Çağlar'dan eser yoktu. Eve gelinceye kadar ne o konuştu ne de ben. Kapıyı açmaya yeltendiğim sırada kolumu tuttu, ama bu defa incitmeden. Nazikçe.
"Bana kırıldığını biliyorum Zeynep! Bir anlık öfkeyle yaptım ve... beni yanlış anlaman için bir af yemeği rica ediyorum."
Gözlerimi Ona çevirdim. Üzgün bakışları kedi masumiyetindendi. Fakat gururum bu engeli aşıp en önde yerini aldı.
"İstemezsem?" Elini kolumdan çekti ve bir nefes bıraktı ince dudaklarından.
"Senin kararın ama beni affetmediğini düşünürüm. Sen bunu bir düşün gelmek istersen buradayım."
Bir kaç saniye daha koyu kahve gözlerine bakıp arabadan inip apartmana girdim. İkinci kata çıktım. Kahretsin! anahtarın Çağlar'da olduğunu farkedip merdivenlerden aşağıya bir basamak inmiştim ki oda yukarı geliyordu.
"Bunu unutmuşsun.." Anahtarı elime verirken parmaklarımı hafifçe sıktı. Bakışlarımı kaldırıp koyu kahve gözleriyle buluşturdum. Beş saniyeden az süren bakışmamız benim yüzümün yanmasıyla son buldu.
Parmaklarımı elinden kurtarıp heyecandan zangır zangır titreyen ellerim yüzünden anahtarı yuvasına oturtmakta zorlanıyordum. Zar zor açtığım kapıyı, hızla kapatıp odama gidip üstümü değiştirdim. Bir taraftanda şarjda duran telefonuma baktım, hiç arama veya mesaj yoktu.
Kendimi sonbaharda, dalındaki son yaprak gibi hissediyorum. Atlamalı mıyım? yoksa düşmeyi mi beklemeliyim? bilmiyorum. Zihnim o kadar yorgun ki anlatması uzun yıllar alır. Mutlu muyum gerçekten? yada huzursuz mu? Beynim mi bana yol gösteriyor yoksa kalbim mi? Düşüncelerimi bir köşeye fırlatıp aynadan kendime son kez baktım.
Dolabımdan rastgele elime geçirdiğim gri ceketimi aldım. Parfüm, makyaj v.s şeyler kullanmadığım için özentisiz aşağı indim.
Arabanın içinde telefonda birisiyle konuşuyordu. Beni görünce telefonu kapatıp arabadan indi. Baştan aşağı beni süzüp yüzündeki gülümseme söndü ve yeniden zor da olsa gülümsedi.Belliki bu görüntüm pek hoşuna gitmemişti. Bakışlarına aldırmadan şoför koltuğunun yanındaki koltuğa oturdum.
"N-ne-reye gidiyoruz?" dedim yüzüne bakmadan,
"Bir arkadaşımın yeri var, küçük ama şirin bir yer tabi balık seversen?"
"Sorun yok, gi-gidelim!" Yol boyunca konuşmadık kendimi biraz suçlu hissediyordum. Bir kere öfkesine yenik düştü diye adam hakkında kötü düşünmüştüm. Gideceğimiz yere kadar içten içe kendimi yedim bitirdim. Araba küçük, renkli ve gösterişli kulübe gibi görünen bu yerin önünde durdu. Arabadan inip biraz etrafa göz gezdirdim.
"Nasıl, beğendin mi?" yutkundum, çekingen bir tavırla cevap verdikten sonra kapıda Çağlar'ın arkadaşı olduğunu düşündüğüm adam bizi sıcak bir gülümsemeyle karşıladı. Sanırım geleceğimizden haberi yoktu.
"Ali!" Çağlar boğazını temizlerken arkadaşı yutkunup tekrar lafa girdi.
"Çağlar....hoşgeldin abi!"
ikili tokalaşırken Çağlar'ın arkadaşının bakışları beni buldu."Bu küçük hanım kim?"
"Zeynep! Sabah konustuk ya abi..."
"Ha şu kız!" Çağlar arkadaşının omuzuna yumruk attı. Kaçak bir gülümsemeyle
Beni arkadaşına... İnanamıyorum! İşte yine oluyor o aptal gülümseme ve aptal yüz yangını. Arkadaşı üzerine sildiği elini boğazını temizlerken bana uzattı,
"Hoşgeldin Zeynep! Bende Harun, memnun oldum!" Eline uzanıp sıktım.
"Evet, b-bende..!"
Bölüm sonu!
AŞK'LA KALIN!❣️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BABAMIN GÜNAHI
Teen FictionZeynep, gecenin bir yarısı Gözde'nin yardımıyla annesini aramış korktuğu gibi babası çıkmıştı telefona. Konuştular, ağladılar, güldüler. Zeynep güldü sonunda! Uzun sürmesede gülmüştü. Mutluluk o'nun için kelebeğin ömrü kadardı bir saatlik yada bir...