Bir saat içinde Hayriye apla ve oğullarıyla vedalaşıp Tarık'ın arabasıyla bir eve daha geldik. Arabada kalmamı isteyip gitti. Beş dakika içinde kulağında bir telefon ve diğer elinde küçük bir valizle geri döndü.
"...anahtarı... Aynen abi, İyi günler!" Kontak düğmesine basıp arabayı çalıştırdı ve yeniden yola çıktık.
"Herkes öldüğümü düşünüyor. Nasıl çıkacağım karşılarına?" Dedim korku, heyecan ve birazda merak barındıran sesimle. Tarık dikiz aynasından arkayı kontrol ederken aklıma gelmeyen birşey söyledi.
"Daha erken. Ailemize, arkadaşlarımıza dönmek için çok erken. Bırak onlar seni hala ölü bilsinler. O it herifin seni arayacağı ilk yer onların yanı olacak." Kurtulamamıştım. Dediğim gibi içimdeki korku o cani hayata veda etmediği sürece devam edecekti.
"Şimdi ne yapacağız? Nereye gidiyoruz?"
"Uzaklara! Çok uzaklara, o itin seni bulamayacağı kadar uzağa!" Zaten ben yeterince uzakta değilmiyim. Sevdiklerimden, güzel insanlardan, hayatımdan, benliğimden... Benimle bitmiyordu. Onun istediği daha doğmamış bebeğimdi. Hala nefes almayı bilmeyen bir melekti istediği. Geldiği dünyada hayatın tadına bakacak yeni insanlar keşfedip dostluk kuracak aşık olup mutluluğu yeni tadacak bir bebekten bahsediyorum. Bir nefes bir kelime bir adım... Sonra yara ardından kan ve ilerisi acı...
Gözlerim yeniden farklı bir ortamda açıldı. Hep bir kucakta oradan oraya savrulan bir yapraktan farksızdım.
"Neredeyiz?" Dedim açmakta güçlük çektiğim gözlerimi kırparken. Karnında hissettiğim hareketlilik ve başımda halay çeken o meşhur ağrım yine baş gösterdi.
"Birlikteyiz, sağlıklıyız ve bebeğimiz bizimle bence nerede olduğumuzun önemi yok." Dedi. Hayretle baktım konuşmasına birlikteyiz ve bebeğimiz dedi. Biz, bebeğimiz!
İfadesiz bir yüzle Tarık'a bakmaya devam ettiğim sırada sahanda yumurta kokusu aldım. Miğdem bir atak geçirirken öğürerek kanepeden kalkıp başımı salladım. Anladı ve hemen lavabonun yerini tarif etti.
"kapıdan çık solda..." Koşar adım lavaboya gittiğim sırada ardımdan telaşla gelen Tarık açılan saçımı tutuyordu. Beni bu halde görmesini istemezdim ama içimde tutmak istediklerim durmuyordu.
Ağzımı çalkalayıp doğruldum. Omuz başlarından beni destekleyen Tarık, oturma odasına girerken beklememi isteyip salona girdi. Çıktığında miğdemi taşıran yumurta ile mutfağa girdi. Hızla tekrar yanıma geldiğinde belimden tuttu ve salona yönlendirdi. Kanepeye beni oturdurken pencereye ilerleyip camları açtı.
"Beynimi sikeyim düşünemedim." Dedi af dilercesine gözlerime bakıp.
"olsun..." dedim gülümserken "hem kızımın yumurtayı sevmediğini öğrendik değilmi?" Başını sallayıp oldukça olgun bir tavırla dudağının kenarı yukarı kıvrılırken yanıma oturdu.
"Zeynep?" Diye fısıldadı Tarık. Elimi tuttu.
"Efendim?"
"Senden birşey istesem, senin için... yaparmısın?" Dedi hüzne bulanmış yüzüyle.
"Tabiki!" Diye yanıtladım onu. Tarık benden kötü birşey istemezdi herhâlde, sonuçta kendisini tehlikeye atıp kurtarmıştı beni.
"neyse boşver." diye kalktı yanımdan. Elinden tutup yerimden doğruldum. Düşmeyeyim diye sıkı sıkı tutuyordu elimi.
"Ne.. ne söyleyecektin?" Gülümsemeye çalıştı. Tuttuğum elimin üzerine elini bir iki defa vurup salondan çıktı. Arkasından baktım. Benden benim için ne isteyecekti. bu düşüncelerim arasında aklıma gelmeyen listesinde sırasını yer alan birşey olduğuna emindim. Karnmdan tutarak mutfağa adimladim. Buzdolabının önünde durmuş bir seylere bakıyordu. Ama aklı çok başka bir yerdeydi.
"Ne yiyeceğiz? Biz acıktık!" Dedim karnımın üzerinde elimi gezdirip tezgaha yaklaştım. Elime bir sandviç verip yüzüme bakmadan tekrar odaya döndü.
Akşam olmuş yeryüzü bembeyaz karla kaplanmıştı. Yağan karla gökyüzü görünmüyordu. Tarık mutfaktan salona gelirken telefonda konuşuyor bense kanepede oturmuş yağan karı izliyordum.
"...haber ver." dedi. Telefonu kanepenin üzerine fırlatıp yorgunluktan şişmiş yüzünü ovuşturdu. Çalan kapı ile endişeyle bana baktı. Bana sus işareti verip koridora çıktı. Önce açılan bir kapı sesi ve ardından bir kadına ait ince ses rahatlamamı sağladı. Kapı tekrar kapanınca odayı sarmalayan dolma kokusu ile Tarık girdi.
"Kimmiş?" Dedim merakla.
"Komşu kızı. Işıklar açık olunca hoşgeldin mayetinde yemek getirmiş." Dedi yaprak sarmanın birini ağzına atarken.
"Geldin?" Diye sordum. Tarık dudaklarını birbirine bastırıp gülümsedi.
"Beni tek zannediyormuş-lar!" Diye yanıt verdi.
"Lar? Neyse, kendinmi yiyeceksin?" Dedim elindeki sarmaları işaret ederek. Ben konuşurken bile üç tane daha gömmüştü. Yanıma oturup tabağı karnıma indirdi.
"Küçük hanım istemez misiniz?" Dedi yandan bana bakarken. Gözlerimi devirip elinden tabağı kaptım.
"Herhalde istiyor yani..." Diye ağzıma attığım an karnımın içinden bir darbe aldım. Elimi karnıma koyduğumda Tarık güler yüzünü söndürdü ve yüzüme çıkardı gözlerini.
"Geliyor!" Diye sakince seslendim.
"Geliyormu?" Dedi Tarık ellerini karnıma koyup ordan ellerime çıkardı.
"Zeynep sakin ol derin nefes al ambulans çağırıyorum yada arabayla götürürüm." dedi endişe, heyecan artı korku ile. Bense sadece sarmaları ona çatık kaslarla izlerken yiyordum."Nereye?" Diye sordum boğazımı temizleyip. Anlamıştım ama bozmak istemiyordum.
"Hastaneye!"
"Niye?" Dedim son iki tane kalmış sarmalardan birini daha ağzıma atarken. Tarık ellerini kaldırdı.
"Zeynep bu senin için bir ilk anlamıyor olabilirsin ama canın yanıyormu? Sancın falan şiddetli mi?"
"Tarık..." Dedim ellerimi ağzıma kapattım. "Canım yanmıyor. Sancım yok ve hastaneye gerek yok. al!" Diye ağzına son sarmayı tıktım. Ağzında sarma kaşları çatık şaşkın bir ifadeyle bakıyordu.
"Geliyor dedin!" Diye sorguladı ağzındaki sarmayı eline aldığında. Bir kahkaha atıp elimi karnıma koydum. Gözlerimi karnımdan Tarık'ın gözlerine çıkardım.
"Sarma için acele etti sadece, sakin ol." Elini başına götürdü alnını ovuşturdu. Benimle beraber gulurken başını salladı. Bir nefes bıraktı orta kalınlıktaki dudaklarından. Önümde diz çöktüğü yerden kalkıp yanıma oturdu.
"Fatih ne söyledi?" Diye sordum ayağa kalkmaya çalışırken.
"Hiç. Orada birşeyler olduğu zaman haber verecek. Şimdilik bir sorunumuz yok."dedi.
Zorlanarak mutfağa gidip elimdeki tabağı tezgahın üzerine bıraktım. Tekrar odaya döndüğümde Tarık başını arkasına yaslamış uyku ile mücadele ediyordu. Gülümseyerek yanına gittim önünde durdum.
"Öğretmenim burada mı uyuyacaksınız? Hadi kalkın yerimize geçip öyle uyuyalim!" Diye dilimi çıkardım. Başını ani bir hareketle kaldırdı öfkeyle yüzüme baktı. Bu öfke sahteydi biliyorum.
"Ne?" Dedi birden öfkesinin sahte olduğunu bilsem de birden bende sorusuyla afalladım.
"Geç oldu uyuyalım dedim!" Diye ürkekçe konuştum. Dudağının kenarı yukarı kırılırken ayağa kalktı.
"Beraber mi?" Sorusu ikinci kez afallamama neden oldu.
"Evet, hayır, yani yanyana değil! Yani şey..." Çabalarım takdire şayan halde alkışlanacak cinstendi. Hem ben onunla aynı yatakta yatmaktan bahsetmemiştim.
B.S. ❤️
Bir bölümün daha sonuna geldik. Bu bölümü yazarken ben çok güldüm umarım sizide güldürmeyi başarır.
Sizce Tarık Zeynep'ten ne isteyecek?
Satır arası yorumlarda bildirin.
Hep aşkla kalın!!!
Sevgilerle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BABAMIN GÜNAHI
Teen FictionZeynep, gecenin bir yarısı Gözde'nin yardımıyla annesini aramış korktuğu gibi babası çıkmıştı telefona. Konuştular, ağladılar, güldüler. Zeynep güldü sonunda! Uzun sürmesede gülmüştü. Mutluluk o'nun için kelebeğin ömrü kadardı bir saatlik yada bir...