Bulanık görüntülere aldırmadan inatla araladım gözlerimi. Yanımda oturmuş elimi ovcalayan Gözde'yi gördüm. Arkasında Tarık elleri cebinde kaşları çatık bana bakıyordu. Her zaman böyle mi bu adam? Başımı ovarak yattığım koltuktan Gözde'nin desteğiyle oturdum.
"Filiz abla su getirir misin?" Tarık, evin hizmetlisine seslenip bir, iki adım uzaklaştı. Gözde'ye işaret edip yanına çağırdı. Uzak bir mesafede konuşan ikili, arada bana bakıyorlardı. Filiz isimli çalışan elinde bir bardak su ile geldi. Gözde çalışanın elinden suyu alıp bana uzattı.
"Hadi biraz iç Zeynep." Bardağın içindeki suyu boğulurmuşcasına içtim. Ali'nin dudağı yukarı kıvrılırken Tarık'ın kulağına mırıldandı ve tabiki duymuştum.
Duymuştuk.
"Abi bu kız dilenci falan olmasın?
Ali'nin cümlesi utanmama sebep olmuştu. Alt dudağımı dişlerken Tarık Ali'nin ayağına sus dercesine vurdu. Gözde ise Ali'ye yan bakış atıp bana döndü."Hadi Zeynep odana götürüyüm seni." Utançla Ali'ye baktığımda, söylediği şeyle kendiside kötü hissetmişti. Bu yüzünden anlaşılıyordu.
"Seni bu halde bırakabileceğimizi nasıl düşünürsün Zeynep!" Odama gelip, yatağa uzandığımda Gözde ellerini göğsünde birleştirip kaşlarını çattı.
"Ben... üzgünüm." Dedim çekince ile. "Size daha fazla rahatsızlık vermek istemedim." Gözde masumca kaşlarını çattı ve elimi ellerinin arasına alıp karanlığımın en derin noktasına odaklandı.
"Tarık doğru söylüyor Zeynep. Bu saatte, bu halde nereye gidecektin?" Karnımı kaşıyla işaret ederken konuşmasına devam etti.
"Sabah olsun seninle detaylıca konuşalım dinlen şimdi." Gözde odadan çıktığında bu insanlar iyimi yoksa yine bir oyunun içine mi girdim diye geçirdim içimden. Hayatım hep böyle şüphelerle mi geçecek? Güvenemeyecek miyim artık kimseye? Gece başlayan kâbus, uykularımın dışına taşıyordu. Kalkıp pencereye ilerledim. Ellerimi önümde birleştirip cırcır böceği ve rüzgarın sesini dinledim. Birkaç dakika öylece yüzüme vuran rüzgarın saçlarımı savurmasına izin verdim. Açtığım pencereyi öylece bırakıp yatağıma geri döndüm. Rüzgarın uğultusu ninni olup tekrar uyumama yardım etti."Zeynep." Kapım çalındığında yataktan kalkıp gözlerimi ovcalayarak kapıyı açtım.
"Günaydın! Hadi bakalım gidiyoruz."
"Nereye?" Elimden tutup beni odadan asılırken bir taraftanda konuşuyordu. Çok enerjik bir kızdı. Salonun sol köşesinden yukarıya çıkan merdivenlerden Gözde'nin odasına ulaştık. Dolabını açıp içinden bir elbise çıkardı. Bir tane daha, bir tane daha ve bir tane daha.. Sonunda aradığını bulmuş olmanın sevinciyle pileli elbisesinin etekleri dalgalanarak etrafında döndü.
"Ta ta ta tam! En sevdiğim bahar koleksiyonumdan. Al bunu, hızlıca üzerini giyin ve kahvaltıya inelim." Gülücükler saçarak odadan çıkacakken durdu. Tekrar bana döndü. "İstersen önce bir duş al. Kendine gelirsin." Çekingence başımı salladım.
"Benim gitmem gerek. Fazlasıyla size zahmet verdim zaten." Başını sallayıp göz kırptı.
"Bakarız..." Elime tutuşturduğu diz altı çiçekli, bahar elbiseyi Gözde çıkınca giydim. Ayağımdaki beyaz sporla tam bir uyum kazanmıştı. Boy aynasında kendime bakınca aynaya yansıyan halime dudak ısırdım. Bu ben miydim?
"Giyindin mi?" Gözde kafasını kapıdan uzattığın da hazırdım. Başımla onu onayladım. "Daha kahvaltı hazır değil. Saçını taramamı ister misin? Hem biraz laflarız."
Makyaj malzemelerinin yanında duran dişli tarağı alıp beni sandalyeye oturttuğunda saçıma değen tarak öyle yumuşaktı ki kendimi bir anlığına annemin yanında hissettim. Gözlerimi kapatıp annemin saçıma dokunuşlarını hayal ettim. Bu his hiç bitmesin istedim. Gözümden süzülen bir damla yaşla burnumu çektim. Gözde aynadaki yansımama bakıp önüme geçip oturdu. Göz yaşımı parmak uçları ile sildi.
"Zeynep niye ağlıyorsun? acıttım mı?" Dedi üzgün yüz ifadesini takınarak. O kadar masumdu ki beni incittiğini düşünüyor. Onun bu çocuk masumiyetine güldüm.
Gülümsedi..
"Hayır acımadı. Acıtmadın." Dedim göz kapaklarımı birbirine yapıştırmak istercesine kapattığımda. "Annemde böyle tarardı saçlarımı." Kaşları hızla kalkıp indi. Beni dinlediğini anladığını hissettirdi. Üzüldü.
"Annen... " durdu. söyleyeceği şeyi yutup dudaklarını ıslattı. Onun, sonunu getiremediği sorusunu cevapladım. Yaşıyordu. İyiydi. Ne kadar iyi olabilirse o kadar iyiydi. Gözlerimden yaş arka arkaya akarken oda ağladı, ağlayışıma. Yüzümden akan yaşı siliyordu. Kendime onu yakın hissettim bu konuşma beni hafiflemişti.
"Uzakta mı?" Diye sordu ve ekledi. "Bak her ne yaşadın, başından ne geçti? Bilmiyorum. Eğer bana, bize güvenir ve anlatırsan yapabileceğimiz birşeyse yaparız. Emin ol. Tarık öğretmen elinin uzanamıyacağı yer yok. Ki Ali'de öyle." Güven beni nereden nereye attı. Kaç yara açtı bedenimde, ruhumda, kalbimde. En alt, orta ve en yüksek vardır her daim. Ben en yüksekten tattım acıyı. Kor ateşte yandım, piştim. Ben o son yapraktım. Ağacımdan, dalımdan yolundum. Eğer birgün kendinizi koparılmak üzere hissederseniz o ağaca sıkı sıkı tutunun. Fakat o ağaç sizi kendisi bırakırsa rüzgarın ellerine teslim edin kendinizi. Belki yeni bir ağaçta çiçek açarsınız. Kim bilir. Ama sakın düştüğünüz, koparıldığınız yerde kalmayın. Ezilir, paramparça olursunuz.
Bölüm sonu!
Sevdiniz mi? Gözde, Ali ve Tarık'ı!
Sanki Tarık biraz sevmemiş gibi Zeynep'i siz neler düşünüyorsunuz bu konu hakkında yorum ve oylarınızı bekliyorum.
AŞK'LA KALIN!❣️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BABAMIN GÜNAHI
Teen FictionZeynep, gecenin bir yarısı Gözde'nin yardımıyla annesini aramış korktuğu gibi babası çıkmıştı telefona. Konuştular, ağladılar, güldüler. Zeynep güldü sonunda! Uzun sürmesede gülmüştü. Mutluluk o'nun için kelebeğin ömrü kadardı bir saatlik yada bir...