40 - "Tarık"

686 32 5
                                    

Kapı açıktı ve kenarında lacivert ceketinin kolu görünen Çağlar'ın yanına gittim. Evet ona Çağlar diyorum çünkü Ali demeyi tanıdığım başka güzel bir insana daha çok yakıştırıyordum. Bu adamı ise Çağlar diye tanıdım. Gerçek ismini anmak adaletsizlik olurdu. Odadan çıkıp beni bekleyen Çağlar'ın yanında durdum. Telefonun ekranını kapatıp merdivenleri işaret etti. Aşağı indim hala hazırlık aşamasında olan masaya ilerleyip onun oturacak olduğu yerin karşısına geçip Çağlar'ın çektiği sandalyeye oturdum. Ensemde hissettiğim nefes ve kulağıma dolan fısıltılı sesi ile gerildim.

"Çok güzel olmuşsun sevgilim!" dedi, omzuma bir öpücük daha bırakırken yerine geçti. Halen gelen yemekleri beklerken dirseklerini masaya çıkarıp konuşmaya başladı.

"Bu akşam misafirlerimiz var sevgilim! Seni merak etmişler kıramadım davet ettim." dedi. Kaşlarımı çatarken annem ve babam olabileceğini düşündüm. Çünkü; 'seni merak etmişler' dedi. Korkuyla yerimden kalktığım an devam etti. "Merak etme düşündüğün kişiler değil. Zaten seni ölü biliyorlar, şartlar gereği.." dedi. Kırmızı muscatel şarabını yudumladı.

"N-nasıl yani... Beni... Ölümü biliyorlar?" Başını onaylar anlamda salladığından önümde duran kadehi öfkeyle fırlattım. "Şeytan, nasıl yaparsın bunu?" Dedim ağlarken,

"Sakin ol... Sakin ol. Eğer sakince yerine oturursan herşeyi anlatacağım." Bir kaç saniye yüzüne tiksintiyle bakıp yerime oturdum.

"Anlat.." dedim emrivakiyke. Çağlar anlatmaya başlamadan önce boğazını temizlerken dört adam ellerinde iş çantasıyla yanımıza geldiler. Bu adamlar sabah bahçede gördüğüm adamlardı. Bıyıklı başka bir adam daha vardı şimdi yanlarında. Ve bana değişik bakıyordu. Sapık gibi bir görüntüsü vardı ve birbirine uyum sağlamayan giyim tarzı itici geliyordu.

"Merhaba Ali bey.." dedi top sakallı olan elini Çağlar'a uzattığında, Çağlar eliyle masayı işaret etti.

"Merhaba beyler önce yemek."

"Tanıştırayım.." dedi top sakallı adam ısrarla bıyıklı olanı işaret etti. "Yağız bey! Ve bilmelisiniz ki bu işlerd-" Çağlar boğazını temizledi.

"Önce yemek..." diye ses tonu kalınlaştı. Top sakallı adam gülerek masaya otururken Çağlar ve diğer adamlar konuşmaya devam ederken masadan kalktım. Çağlar elindeki çatal ile bana masayı işaret etti.

"Sevgilim nereye?" Dedi incelttiği ses tonu ile.

"Biraz halsizim.." dedim karnımı tutarak.

"Tamam bebeğim!" dedi. Yerimden hareket etmeden yeniden Çağlar'ın sesi ile ona baktım. Adamlara beni işaret ediyordu. "İşte merak ettiğiniz o kadın, eşim Zeynep! Kızımıza hamile bir aya kadar bebeğimizi kucağımıza alacağız." Dedi. Bu kadar detaya ne gerek vardı. Amacı beni onlarla tanıştırmak değilmiydi? Çağlar eliyle merdivenleri gösterince merdivenlere ilerledim. Bir kaç basamak çıkmıştım ki arkamdan başka bir ses daha geldi. Hızlı hareket etmeye çalışıp basamakları ikişer adımla çıkmaya çalıştım. Odaya girdiğim anda kapıyı kapatırken Yağız isimli adamı gördüm. Onun bana bakması ve biraz önce masada konuşulanlar ile korkuyla kapıyı çarptım. Bu adamlar beni görmeye gelmediklerini hissediyordum. Ve bundan adım kadar emindim. Bir çanta vardı ellerinde. Çağlar benim onun karısı olduğunu söyledi tamam ama bebeğin doğmasının zamanınıda verdi. Korkularım bana yetmezmiş gibi birde aileme öldüğümü kanıtlamış. Tabi ya... amacı beni öldürmek değil doğmamış bebeğimi satıp bana ve aileme daha çok acı çektirmek. Bu bir günahla ortaya çıkan intikam oyunu...

Bir babanın evladına vereceği en büyük miras.. en büyük acı... En, en, en... Enlerle tanışalı çok zaman olmadı. Babam bir kızın canını en zalimce yaktı. Bugün ben Babamın Günahı'nı çekiyorum. Yalnız değilim bu oyunun içinde. Bir günah, bir hata, bir yanlış... Kızımın ellerimden alınma düşüncesi bile beni çıldırtırken odanın ortasında deli gibi kaçma planları yapmaya çalışıyordum. Kahretsin ki tüm haklarımı kaybettim. Kaçacağım bir fare deliği bile tıkanmıştı. Odanın içindeki tüm çekmece ve dolapları açıp işime yarayacak birşeyler arıyordum. Ne aradığımı bile bilmeden odayı altüst ediyordum. Hızlı adımlarla banyoya girdim. Dolaplara ve yeniden çekmecelere baktım. Yok yok yok... Lavabo tezgahında destek alarak aynadaki yansımama baktım.

"Zeynep..." Bir fısıltı kulağıma ulaşırken banyonun kapısından odaya baktım. O, Yağız ismindeki adam odama girmiş dağınık odamda etrafa saçılanlara bakıyordu. Lavabo tezgahında duran gümüş sabunluğu sessizce yerinden alıp kapının arkasına geçtim.

"Zeynep... Neredesin?" Sessizce atılan üç adımdan sonra yüzü görüş alanıma giren adamın yanına hızlıca gidip başına vurdum. Bir milim yerinden kıpırdamazken yüzünü buruşturup elini kafasına, vurduğum yere götürdü. Tekrar vurmak için hamle yaptığımda hızla kolumu tuttu.
"Zeynep... Sen... Yaşıyorsun!?" Kaşlarımı çatıp elimi indirdim. Elini kolumdan çekip yüzüne götürdü. Gözündeki gözlüğü ve yanaklarına ulaşan uzun bıyığı bir hamlede çekti.

"Tarık!" Dedim gülerken gözümden yaş akıyordu. Mutluluk sevinciyle ağlıyordum.

"Zeynep?" Dedi güzel sesi ile boynuna sarıldığım o an burnuma dolan sigara kokusu ve giydiği kıyafetten gelen koku onun kendi kokusunu bastıramamıştı. Eskisi gibi Tarık kokusu kaybolmamıştı. Boynundan ayrılırken Tarık beni bırakmıyordu, bırakmak istemiyordu.

"Tarık bebeğimi alacaklar... Onu benden alacaklar.." dedim içimdeki o acı kendini hatırlatırken. Tarık ellerini yanaklarıma götürdü. Alnıma bir buse bırakıp geri çekildi.

"Biliyorum. Onun için geldim. Sakın korkma.." şaşırmış bir ifadeyle baktım yüzüne hala akmaya devam eden göz yaşlarımla.

"Sen nasıl... Yani senin ne işin var onların arasında?" Basamaklardan gelen tok adım sesleri ile aceleyle konuştu.

"Bunları konuşmak için uzun zamanımız olacak. Şimdi gitmem gerek." Dedi Tarık. Alnımdan bir kez daha öptü ve takma bıyığını ile gözlüğü alıp kapıya gitti. Anahtar deliğinden dışarı bakıp çıktı. Bir kaç fısıltıdan sonra ses kesildi. Etrafa saçtığım eşyaları yerlerine geri koyup dolap ve çekmeceleri kapatıp pencereye ilerledim. Pencerem çam ormanına bakıyordu. Ormana giden yol yaşadığım dağ evinin önünden geçiyordu. İki tane araba ilerliyordu çam ormanına biri beyaz Mercedes AMG e53 diğeri beyaz BMW X6 arka arkaya gidiyorlardı. Tarık'ın gidişi ile olduğum ortamı yabancılamıştım. Yabancı insanlarla aynı nefesi solumak zaten bana ızdırap verirken beş dakika içinde bulduğum umut ve mutlulukta son buldu. Yatağıma geçip karnımı tuttum. İçimde bir yerlerde hâlâ umut taşırken üç ay boyunca kızıma anlattığım kırmızı başlıklı kız masalını kızıma tekrar anlatmaya başlayıp sonunu mutlulukla, sevinç ve umutla devam ettirdim.

"...genç bir adam gelmiş kızı kurdun pençelerinden kurtarmış. Kurdu öldürmüş, kızı beyaz atına bindirip uzaklara götürmüş ve sonsuza kadar mutlu yaşamışlar." Ben ve kızım kurtulacağız buna artık inanıyorum. Kızımı ve beni ayıramayacaklar. Bugün gerçekten mutluyum. Bugün gerçekten yalnız olmadığımı unutulmadığımı öğrendim. Bu akşam ben nefes almaya başladım. Bu akşam yaşadığımı hissettim. Bunu bana hissettiren Tarık oldu. Hormonlarım korku çağırırken içimdeki endişe mutluluğu aşıyordu. Ya geri gelmezse, ya ona bişey olursa? Onun kim olduğunu bilmedikleri bir gerçek ama ya onların ona kurduğu bir tuzağa düşersek ya buda bir oyunsa...?

B. S.

❣️❣️❣️

Sadece okumak yetmez güzel insanlar. Lütfen yıldıza basın ki ilerleyelim. Lütfen sorularınızı, tercihlerinizi ve aklınıza soru işareti bırakan yerleri yorumlayın. Telefondan yazdığım için eksik veya hatalı yerler olabilir bunun için eksiklerimi kusurlarımı yargılayabilirsiniz. Eleştiriye açığım bende hatalarının farkına varırım. Sevgilerle...

BABAMIN GÜNAHIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin