Gözlerim bir Aybars'ta bir amcasında gidip gelirken ortamın verdiği gerginliğin sonuçlarına muasır olmak kadar elem verici bir şey olamazdı. İkisi arasındaki sessiz anlaşmanın hükmü devam ederken herkesin gözlerinde bir şaşkınlık nidası hakimdi.
Kafalarda oluşan soru işaretlerinin cevabının tam karşımızda durması sebebiyle hepimiz bir miktar gerilim doluyduk. Avuç içimdeki elini sıkmaktan pelte haline gelen Aybars bu duruma takılmazken gözlerine uğrayan hayal kırıklığının prangalarında asılı kalmıştı.
Derin bir iç çekişle bu duruma son vermek isteyen Aybars'ın amcası dudaklarını aralayarak konuşmaya başladı. "Önce bir içeriye girin konuşulacaklar baya derin" diyerek elini uzatarak eve davet etti.
Aybars gözlerini sımsıkı kapattı. Sıkmaktan çene kasları belirgin hale gelirken derin bir nefesi salı vererek "İçeri girelim bakalım daha neler göreceğiz" dedi.
Adımlarını eve doğru atan Aybars arkasını dönüp Miraz ve Zülfikar'a kaş göz işareti vererek bizimle gelmesini ima ederken kafasını geri çekip yüzüme bakmaya başladı. Çehremde gördüğü endişe kırıntılarıyla başa çıkmam için kendince teselli vermeye başladı. "İçeriye girdiğimiz andan itibaren başın dik yüzün ak bir şekilde olacak Dildar. Düşmanımız kim dostumuz kim bilmezken içimizdekileri yüzümüze yansıtmayalım" dediğinde gözlerinde asılı kalan gözlerimi kapatıp açarak söylediklerine onay verdiğimi belirttim.
Amcası önde biz arkada onu takip ederken tahta döşemeli merdivenlerden yukarı çıkmaya başladık. Bu eve ilk girişim değildi daha önce Aybars'la birlikte burada kalmıştık lakin hiçbir zaman bu kadar kasvet ve huzursuz bir şekilde giriş yapmamıştım. Maalesef ki şu an içinde bulunduğumuz zaman dilimi huzurumuzu sömürmüş iblisin mahseninden çıkan küf kokulu mabedin birndeymişiz gibi hissettirmişti.
Ellerimi Aybars'ın elinden bir saniye dahi ayırmazken yüreğime çöreklenen korkunun esaretiyle daha çok sıkmaya başladım. Bu durum Aybars'ın dikkatinden kaçmazken bir ara gözleriyle yüzümü yokladı. Herhangi bir belirti göstermezken adımlarımız bir odanın kapısında durdu.
Göğsü aldığı nefesle inip kalkan Aybars'ın amcası dudaklarını aralayarak "Bu odaya yalnızca ben, Aybars ve Dildar girecek. Diğerleri salonda bekleyebilirler" dediğinde Aybars bir adım öne çıkarak "Diğerleri dediğin benim kardeşlerim. Ben nereye onlar benimle birlikte olurlar. Ama kardeş olmanın sadece kan bağı gerekmediğini sen ve senin gibiler hiçbir zaman anlamayacaklar. Sizin anca anladığınız insanları sırtından yaralayıp bırakmak. Sen.."
Dişlerini sıka sıka dillendirdiği sözcüklerin ucu ileriye gideceğini bilen Aybars kendini frenleyerek olası bir durumun önüne geçmişti. Gözlerini bir süre kapatıp kendini soyutlarken Miraz lafa atlayarak "Sorun yok abi sen merak etme biz seni de içindekini de biliyoruz. Kimsenin bize yerimizi bildirmeye haddini olmadığına da. İçin rahat olsun. Biz salonda seni ve Dildar'ı bekleyeceğiz "diyerek yanımızdan ayrılırken Aybars'ın keskin bakışları amcasını buldu.
Bir şey demeden odaya adımlarken yatakta boylu boyunca uzanan orta yaşlı adamın varlığıyla kaşlarım çatıldı. Biraz daha yakınına gittiğimizde Aybars'ın yüzü kireç gibi bembeyaz olmuştu. Gözleri boşlukta sallanırcasına ruhsuz bir şekilde bakmaya devam ederken dudakları arasından dökülen "Baba" kelimesiyle ayakta tökezlemeye başladı.
Amcası ve ben Aybars'ı zar zor sandalyeye oturturken hala olayın şokunu atlatamayan tavrıyla dümdüz babasına bakmaya devam ediyordu. Yüzü beyazın saf rengini almışken dudakları kansızlıktan morarmıştı. Gözleri yorgun bir şekilde Aybars'a bakarken elini uzatıp yanındaki çekmeceye uzandı. İçinde mikrofona benzeyen bir cihazı aldığında onu boğazına getirdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEMHERİ (TAMAMLANDI)
Jugendliteratur"Gözlerin... Gözlerindeki o parlak siyahlık bana geceyi anımsatıyor. Etrafındaki beyazlar bir yıldız gibi yörüngenin etrafını sararken karanlıkta kaybolan ruhuma ışık oluyor." Ruhunun ruhuma denk gelmesi bu hayatta karşılaştığım en güzel tesadüfler...