"ALINTI"

417 32 104
                                        

Başıma saplanan derin bir ağrıyı hissettiğimde doğrulmak adına boynumu hareket ettirdim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Başıma saplanan derin bir ağrıyı hissettiğimde doğrulmak adına boynumu hareket ettirdim. Kaskatı kesilen uzvum donmuş bir şekilde işlevlerimi kısıtlarken göz kapaklarımın üstündeki bezin varlığını anladığımda çırpınmaya başladım. O sırada aklım yerine yeni gelmişçesine ellerim ve ayaklarımdaki halatı farkederken bir sandalyeye oturtulan bedenim uyuşmaya başlamıştı.

Ses çıkarmamam için dudaklarımın üstüne kondurdukları bant yapacaklarımın önüne bir set koyarken korkudan çırpınan kalbimin atışları çığırından çıkmışçasına atıyordu. Her türlü felakete karşın almış oldukları önlemle kendilerini güvence altına almışlardı.

Dudaklarım titriyor adrenalin salgılayan vücuduma karşı koyamıyordum. Beynim düşüncelerimin ipine sımsıkı sarılmış halde etrafımda dönerken kulaklarımın işittiği adım seslerine dikkat kesildim. Nefesimi tutmuş celladımın hareketlerini dinlerken bitiş noktası ayaklarımın dibi olmuştu.

Baston olduğunu tahmin ettiğim bir şeyi ahşap zemine sert şekilde vururken "Kimsin sen? Ne işin var burada? Eğer kendini açıklayacak geçerli bir nedenin olmazsa gözünün yaşına bakmam bilesin."

Gür sesi odada yankılanırken sözlerinin hedefindeki ok beni gösteriyordu. Benden cevap bekleyen hali gördüğüm baskı ağzımı kenetlemişti. Dudaklarımı aralayıpta cevap verecek gücü, kudreti kendimde bulamamıştım.

Deli gibi titriyor ruhum bedenimden ayrılmışçasına bir havayı sezdiriyordu. Bir kaç saniye süren sessizliğin ardından başka birinin adım seslerini duymamla kafamı sağa sola doğru çevirdim. Kör ve dilsizi oynadığım dakikalardan itibaren hakim olan sessizliği bozan biri olmuştu.

"Baba kim bu kız niye gelmiş? Bir şeyler öğrenebildin mi? Sabah oldu hala kimdir necidir öğrenemedik" dediğinde sert bir soluk sesinin ardından adımlarının yörüngesiyle nefesini ensemde hissettim.

Parmaklarını saçlarıma dolayıp sertçe çekiştirdikten sonra "Kimsin lan konuşsana. Hangi itin uşağısın? Söylesene kızım. Yok baba bu böyle olmayacak madem konuşmuyor o zaman konuşturmasını bilirim. Sabrım kalmadı artık benim. Hem bu sayede hanım efendi ayılmış olur" diyerek saçımı serbest bıraktığında başım ani bir hızla öne doğru düştü.

İçimde bulunduğum duruma anlam yükleyemezken kitlenmiş dudaklarıma aralanması için zorladım. Beynim ne komutlarımı işitiyordu ne de yerine getirmesi gereken işlevi uyguluyordu. Beni tek başıma bırakıp işleri daha da zorlaştırma yönünde bir hareketi öngörüyordu.

Az önceki adam gelmiş ellerim ve ayaklarımdaki halatı çözmüştü. Ardından dudağımın üstündeki bantı aniden çekerken tiz bir ses odada yankılandı. Ellerimi gözlerime götüreceğim vakit bu hareketi yakalayan adam "Hop o kadar da uzun boylu değil hanım efendi. Gerçi siz bizim misafirimizsiniz lakin artık bu boyutu atladığımızı düşünüyorum. Yürü göstereceğim sana konuşmamak neymiş" dediğinde kollarımdan tutup hızlıca sandalyeden kaldırdığında tökezleme durumuna gelmiştim.

Bu duruma kafa yormayıp beni delirircesine çekiştirdiğinde daha ne olduğunu anlamadan kafamı soğuk su dolu bir kovanın içine bastırılıp çıkarılırken buldum. Nefes nefese soluduğum havayı daha tam anlamında alamamışken tekrardan kafam su dolu kovaya batırılırken bir süre orada bekletti.

Bir insan suyun altında nefesini kaç saniye tutabilir? 20,30 veya 40. Haydi diyelim şuna bir dakika. Ondan sonra ne olur biliyor musunuz? Beyin oksijen ihtiyacını karşılamadığından önce akciğerler şişer vücut yanmaya başlar. Ardından sırasıyla diğer bütün organlar işlevini sonlandırarak adınızı ölümlüler listesine koyar.

Şu an benim durumumda farksız değildi.Tam artık her şey bitti öleceğim derken kafamı suyun içinden çıkarmış delirircesine nefesim sanki atletizmde efor sarfetmişçesine yankılanmaya başlamıştı. Derin bir öksürük tufanını boylarken adam elini çeneme götürerek sıkmaya başladı.

"Sana konuş diyorum ulan konuşsana yoksa seni..." son cümlesini tamamlanmadan kesildiğinde yaşlı olduğunu düşündüğüm ihtiyar söze girişti. "Yeter artık Tufan. Sesimi çıkartmıyorum diye kafana eseni yapacağın anlamına gelmesin. Çekil kenara kızın gözündeki bezi de çöz."

"Ama baba.."

"Aması yok sana çöz dediysem çöz sözümü ikiletme" dediğinde bir kaç saniye geçmesinin ardından bezin düğümü çözülmüş yavaşça gözlerimin önündeki karanlığın yerini aydınlık almaya başlamıştı. Yerimde iki büklüm şekilde yatarken halen devam eden öksürüğüm etkisini çok gösterirken "Çabuk solunum cihazını getir. Kime diyorum Tufan kız ölecek haydi koş" diyerek iki dizinin üstüne yavaşça çöken ihtiyar bedenimi çevirerek düz şekilde yatmamı sağladı.

Dudaklarımın arasından çıkan hırıltılarım aşılmaz bir şekilde çoğalırken gözlerimin önündeki ışık gittikçe artıyordu. Net bir şekilde duyduğum sesler uğultu halini alırken sarsılan bedenimi hissetmeme rağmen tepki vermiyordum. Koşar adım adının Tufan olduğunu öğrendiğim adam elindeki solunum cihazını ihtiyara verirken alel acele burnuma maskeyi geçirerek rahat bir konum almamı sağladı.

Gözlerimi ihtiyardan çekip tavana yönelttiğimde Aybars'ın o güzelim yüzü belirdi. Sanki elimi uzatsam dokunabilecek kadar yakınımda olmasının getirdiği etkiyle yavaşça kolumu kaldırıp elimi tavana doğru uzattım. Ben uzattıkça görüntü yavaş yavaş silikleşirken elim aşağıya doğru düştü.

İhtiyar aceleyle iki elini sol göğsümün biraz aşağısına doğru götürüp üstüne bastırdığında ben çoktan gözlerimi kapatmış karanlığın girdabına doğru çekilmiştim.

🌙

🌙

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


ZEMHERİ (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin